English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ I ] / It's medicine

It's medicine traduction Turc

649 traduction parallèle
Boys, it's those two fellows with the medicine show.
"Çocuklar, bunu yapanlar Şifa Gösterisindeki o iki adam."
It's time for her medicine.
İlaç zamanı.
It's too dangerous, too far outside of known medicine.
Çok tehlikeli ve bilinen ilaçların çok ötesinde.
This isn't alcohol, it's medicine.
Bu alkol değil, ilaç.
It's just medicine.
Bu sadece ilaç.
It was to make Graziella take her medicine.
Graziella'ya ilacını içirmeye çalışıyordum.
Tell him the Great White Father who speaks over the singing wire is... sorry for the wounding of his indian son... but that the lightning talk is strong medicine and it must go through.
Ona şarkı söyleyen telden konuşan Büyük Beyaz Baba'nın Kızılderili oğlunun yaralanmasından dolayı çok üzgün olduğunu söyle, ama bu ışıklı konuşma güçlü bir ilaçtır ve buradan geçmek zorundadır.
Now hold the wire, Shaw, and explain to him that it's... good medicine for us, but it's bad for our enemies.
Şimdi teli tut, Shaw, ve ona bunun bizler için iyi bir ilaç... ama düşmanları için kötü olduğunu söyle.
"It would be wonderful if you could send me some of the fever medicine " which cured Boy when he was so ill, " for I am certain that it would help our soldiers, too.
"Çocuk çok hastayken onu iyileştiren sıtma ilacından bana biraz gönderebilirsen çok iyi olur ilacın askerlerimize de faydası olacağına eminim."
But it's miles and miles away from the fever medicine jungle.
Ama sıtma ilacı ormanından kilometrelerce uzakta.
In the morning, it's medicine.
Sabahları ise gerçek bir ilaçtır.
It's time for your medicine.
İlacınızın vakti geldi.
Without anything, it's too bitter, like medicine.
Sade alırsan, ilaç gibi çok acı oluyor.
It's time for me to take me medicine.
Şimdi benim ilaç zamanım.
It's bad medicine.
Kötü ilaçtır.
I know that it's something you've got to beat down by yourself without medicine. Yes or no, Doc? If you don't solve your own problems, you're gonna be like a full-grown man hangin'on to your mama's apron strings.
Bu ilaçsız halletmeniz gereken bir konu, yoksa annesinin önlük bağına tutunan bir adam gibi olursunuz.
The medicine is very expensive - it's a new product, made in America.
İlaç çok pahalı. Yeni bir ilaç. Amerikan malı.
Thanks, but it's my medicine.
Sağol. Bu benim ilaçlarım.
It's bad enough to rot in this dirty bed without medicine or love.
Bu kirli yatakta ilaç ve sevgiden mahrum şekilde çürümek yetiyor zaten.
It's for my medicine.
O ilaç param!
- No, it's medicine.
- Evet, ilaç gibi geldi.
It's only this medicine I have to take.
Sadece ilacımı almalıyım.
It's Miss Dickinson's idea that we play Medicine Bend, not mine.
Burada oynamak Bayan Dickenson'ın fikriydi, benim değil.
And it's the only medicine in the world that'll cure what ails you right now.
Seni hasta eden şeyi iyileştirebilecek dünyadaki tek ilaç.
When medicine reaches a point where it never has to walk hopelessly away from a case, then you can criticise the Church because it's left some spiritual illness uncured.
Tıbbın çaresizce bir sorundan el çekmek zorunda kalmayacağı bir seviye... sözkonusu olduğunda, o zaman Kiliseyi tedavi etmeden bıraktığı kimi ruhsal... rahatsızlıklar için eleştirebilirsin!
Maybe - Maybe it's the name of a cough medicine.
Belki - belki bu bir öksürük şurubu markası.
Like you said in Timbuktu, it's good medicine. Try it.
Timbuktu'da söylediğin gibi, bu iyi bir ilaçtır, dene.
You mean you're staying? - Medicine's where you find it.
Yani kalıyor musun?
- It's airsick medicine.
- Uçak sersemliğine karşı ilaç.
Who knew it would be better to buy "Imori"'s black barbecue than medicine.
Vah, yazık! Ateş düşürücü değil de afrodizyak alsaydınız keşke.
It's not medicine I need.
İlaca ihtiyacım yok.
And that same medicine that he's fed to me to activate my lymphoid tissues. Has he fed it to that?
Şu kullandığı ilaç lenfoid dokularımı harekete geçirmek için bana verdiği ilaç ona da verdi mi?
Marisa! It's dad's medicine...
Marisa, babamın ilacı versene!
It's time for your medicine.
İlaç vaktin geldi.
Look, when I was studying medicine on the Continent it was read a book, look at a corpse and say, "Thank you for the license."
Bakın, Avrupada eczanede çalışırken bir kitapta şöyle diyordu, ölüye bak ve şöyle de, "İzin verdiğin için teşekkür ederim."
It's good medicine.
En iyi ilaç sake'dir.
It's a powerful medicine imported from overseas.
Bu denizaşırı ithal edilen çok güçlü bir ilaçtır.
Karl-Henrik, who's studying medicine, took me to a friend who aborted it.
Karl-Henrik tıpta okuyordu. Bir arkadaşı sayesinde bebeği aldırdım.
It's time for your medicine.
İlaç zamanınız.
I'll mix some medicine for him, so come get it later.
Onun için bir karışım hazırlayacağız, bu yüzden daha sonra gelsin.
They chose a medicine chief to keep the secret of the temple and to use it when the sky darkens.
Tapınağın sırlarını korumak için de hekim başını seçtiler ve gök karardığında da orası kullanılacak.
It's medicine.
- İlaç bu.
It's just medicine to buy.
Sadece ilaç alacağım.
It's a medicine called opium.
Afyon denen bir ilaç.
She has to do it, to pay for her drunkard daddy's booze and medicine...
Babasının ilaçlarına ve içkisine para bulmak için, kendini satıyor.
He says there's some kind of medicine or herbs in it.
İçinde bazı bitki ya da ilaçlar olduğunu söyledi.
Discovered on her travels through a faraway land where it was called "the medicine of the gods."
Seyahatleri sırasında, bu iksirin "Tanrıların İlacı" diye anıldığı, çok uzak bir ülkede keşfetti.
Big Brother, it's time to change the medicine
Büyük Abi, bandajlarını değiştirme zamanı
It's medicine.
Sana ilaç veriyorum.
It's just medicine.
- İlaç.
It's upstairs in the medicine cabinet.
Üst katta, ecza dolabında.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]