It's the truth traduction Turc
3,935 traduction parallèle
In this case, it's the truth.
Şu durumda gerçek olan bu.
But it's good I know the truth because now I can help you.
Benim sırrını bilmem iyi oldu ama. Böylece sana yardım edebilirim.
I'd go with crazy,'cause it looks like he's telling the truth.
Ben deliyi seçerdim çünkü doğruyu söylüyormuş gibi görünüyor.
It's just good to finally know the truth.
Sonunda gerçeği öğrendiğim için rahatladım sadece.
I suppose it's about time the Grimm knew the truth about my brother and me.
Sanırım Grimm'in ben ve kardeşimle ilgili gerçeği bilmesinin zamanı geldi.
If they are telling the truth, perhaps it's possible that...
Eğer doğruyu söylüyorlarsa, belki de....
Should I be held accountable for every single thing I say, as if it's the truth?
Söylediğim her bir şey sanki gerçekmişçesine sorumlu mu tutulmalıyım?
I THOUGHT IT WOULD BE EASIER FOR HIM TO TELL THE TRUTH IF I MET HER AND SHE LIKED ME.
Annesiyle tanışıp beni severse ona doğruyu söylemesi daha kolay olur sandım.
We don't care about the truth, it's their story.
Gerçek umurumuzda değil, bu onların hikâyesi.
It's rather sad to see the truth behind Mr Sampson's smooth facade.
Bay Sampson'ın düzgün görünüşünün altındaki gerçeği gördüğüme üzüldüm.
It's the truth.
Gerçek bu.
Now detestable as it is, the truth, in this case, would only work to our advantage and highlight the campaign's promise of full transparency.
Her ne kadar iğrenç olsa da, gerçekler bu işte bizim avantajımıza olacak ve kampanyanın tamamen açıklık sözünün tutulduğunu gösterecek.
But it's good I know the truth, because now I can help you.
Benim sırrını bilmem iyi oldu ama. Böylece sana yardım edebilirim.
Even if by some remote chance in hell, you are telling me the truth about the.45, it's no stretch to imagine that it came into your possession at a later time.
Bana 45'lik silahla ilgili doğruyu söylüyor olsan bile silahın daha sonradan eline geçtiğini hayal etmek çok zor değil..
It's about loyalty to the truth.
- Önemli olan gerçeğe olan bağlılık.
Man, it's the truth.
Dostum bu gerçek.
No, it's the truth.
Hayır gerçek bu.
You know it's the truth.
Doğru olduğunu sen de biliyorsun.
It's time to get to the truth.
Gerçekleri öğrenme vakti geldi.
It's the truth.
Gerçekler.
It's the truth, I only did what I was told.
Bakın, gerçeği söyledim. Ben sadece bana söyleneni yaptım.
In truth, it's the opposite.
Gerçekte, tam tersi.
Uh, the truth is, this... you know, used to be a gentlemen's club a long time ago and it was just sitting around empty, so we... moved in.
Aslında bakarsan, burası önceden erkeklere özel bir barmış. Öyle boş duruyordu sonra da biz taşındık.
It's your turn to tell the truth now
Şimdi gerçeği söylemenin için tam zamanı
- It's the truth.
- Gerçek bu.
It's all right, sweetheart, we might as well tell the truth.
Sorun yok tatlım doğruyu söyleyebiliriz.
But... if he does have an implant, there's no way we're going to find it, but if he doesn't and he's telling us the truth...
İçinde böcek olduğunu anlamamızın bir yolu yok. Ama eğer yoksa ve doğruyu söylüyorsa bize bir zafer hediye ediyor demek.
The truth is that you visit a massage parlor once or twice a month, that you pay for it with crisp $ 100 bills that you get out of the cash machine at the 7-Eleven across the street.
Gerçek şu ki ayda bir ya da iki kez masaj salonuna gidiyorsun ve parasını da caddenin karşısındaki 7-Eleven'ın ATM'sinden çektiğin buruşuk 100 dolar ile ödüyorsun.
The truth is in the wind. It's everywhere.
Gerçek rüzgârda.
And the truth is that it's human to have unexpected emotional responses.
Ve bilindiği üzere insanların beklenmedik duygusal yanıtlar verdiği oluyor.
It's the truth.
Bu hakikât.
Just speaking the truth before it's too late.
Geç olmadan, gerçeklerle yüzleşelim.
And that's the truth, and we both know it.
Ve gerçek bu, bunu ikimiz de biliyoruz.
Ryan sacrificed himself for the truth. Now it's your turn.
Ryan, gerçek uğruna kendini feda etti.
It's time someone told you the truth.
Birinin sana gerçekleri söyleme vakti geldi.
Listen, I-I think it's time someone told you the truth.
Artık öğrenme vaktin geldi sanırım.
It's something far harsher... much more painful. Something I suppose we have to call the truth.
Bu çok daha ağır çok daha ızdıraplı sanırım "gerçek" diye adlandırmamız gereken bir şey.
Truth to tell, it was not poverty or even the demands of the war which brought about the exodus of the Angelfield staff. It was the sense of chaos and unease caused by the bizarre and unpredictable behaviour of Isabelle's brother.
Açıkçası ; yoksulluktan, hattâ savaşın etkilerinden ziyade Angelfield çalışanlarını göçe yönelten asıl şey kargaşa hissi ve Isabelle'in kardeşinin tuhaf davranışlarından doğan tedirginlikti.
When the truth is the Navy has an excellent track record of knowing what it's doing.
Üstelik Donanma iş kayıtları konusunda muazzam bir üne sahip.
But then with time, you realize that it's just a concoction of chemicals that's designed to disguise the truth that it's actually full of shit.
Ama zamanla onun bir kimyasal karışımı ve aslında boktan bir şey olduğu gerçeğini gizlemek için tasarlandığının farkına varırsın.
It's what happens when we tell the truth.
Ama bu bazı insanlar tarafından kibirle karşılanıyor.
It's simple if you're cloaking the truth, Alec.
Eğer gerçeği gizlersen, çok basit, Alec.
It's not like he's gonna tell her the truth.
Doğruları söylememiştir.
Is it possible our boy's telling the truth?
Bizim oğlan doğruyu söylüyor olabilir mi?
- No, it's the truth.
- Hayır. Gerçek olan bu.
It's the truth about who we are.
Kim olduğumuz hakkındaki gerçek.
Well, it's the truth...
Şey, gerçek bu ama...
I know this sounds nuts, but it's kind of nice to have someone else in the house who knows the truth about who we are.
Biliyorum bu çılgınca gelecek ama evde, kim olduğumuz hakkındaki gerçeği bilen birilerinin daha olması hoşuma gidiyor.
It's always gonna be "one last" something with you, but the truth is this is not your life now.
Seninle her zaman "son bir" şey olacak ama gerçek şu ki artık senin hayatın bu değil.
It's very important that you tell me the whole truth now.
Şu anda bütün gerçeği bana anlatman çok önemli.
I mean, mathematicians are drawn to P versus NP because it's math's great white whale, but the truth is... a solution would have massive real world implications.
Matematikçiler, P vs NP'yi matematiğin büyük beyaz balinası olduğu için bu kadar kafaya takıyorlar ama gerçeği söylemek gerekirse yanıtın, gerçek dünyada çok büyük etkileri olur.
it's the thought that counts 64
it's the weekend 33
it's the first time 44
it's the least i can do 162
it's the end of the line 17
it's the end 70
it's the end of the world 47
it's the same thing 191
it's the future 44
it's the same 180
it's the weekend 33
it's the first time 44
it's the least i can do 162
it's the end of the line 17
it's the end 70
it's the end of the world 47
it's the same thing 191
it's the future 44
it's the same 180