It's too much traduction Turc
3,775 traduction parallèle
If it's too much trouble, shall we lead the way instead?
Sizin için zor olacaksa biz size eşlik edelim mi?
It's too much, Armand.
Çok fazla Armand.
If you find that it's too much trouble, feel free to say so.
Başına bela olursa söylemekten çekinme.
It's been much too long.
Çok uzun zaman oldu.
I mean, if it's not too much trouble.
Yani zahmet olmazsa.
Maybe your army comes and maybe it's too much for us, but it's all on you.
Belki ordun gelir ve belki bizden güçlüdürler ama sorumluluk senin.
An opera career is too much to hope for, but it's all I ever hope for.
Operada kariyer yapmak biraz hayalperestlik ama, her zaman hayalim olmuştur.
You know, but you, you have- - it's too much.
Ama sen, sen... çok fazla.
But I know... it's too much.
Ama farkındayım, bu çok fazla.
You always going to give everything, you're so busy- - it's too much! I understand.
Sen her şeyi yaparsın, çok meşgulsün bunu istemek çok fazla.
— Beautiful. You think it's too much?
- Abartılı mı olmuş sence?
It's much too dangerous.
Çok tehlikeli.
Listen, if it's not too much trouble,
Dinleyin, çok zahmet olmayacaksa...
It's all too much.
Bu kadarı çok fazla.
- It's been too much killing.
Burada çok fazla ölüm oldu.
It's too much for you.
Seni aştı bu iş.
But there's just too much swirl around it constantly.
Ama bu sporun içinde bitmek bilmeyen bir kaos var.
And he's throwing himself into it too much, if you know what I mean.
Ayrıca kendisini çok kaptırıyor. Anlatabildim mi?
It's crazy to want too much.
Fazlasını istemek aptallıktır.
Yes, but not too much for it's your face and not mine that'll be holding the attention of our audience, I feel sure.
Evet ama yüzünüz için fazla değil ve benim değil ama izleyicimizin dikkatini tutmaya devam edeceğinden emin hissediyorum.
You're having too much fun. It's making everyone uncomfortable.
Çok fazla eğleniyormuşsun, bu da insanları rahatsız ediyor.
No, it's too much trouble.
Hayır çok fazla zahmet olur.
If it's too much trouble, you totally don't have to, but...
Yani çok zahmet olacaksa, pek şey yapmana...
You don't wanna put too much water in it... or it won't work right.
İçine çok fazla su koymamalısın... yoksa doğru işlemez.
It's not healthy to need other people too much.
Diğer insanların istediği kadar sağlıklı bir ilişki değildi.
I just--it's too hard. Too much.
Çok gergindi, Aşırı derece.
It's terrible to be alone too much.
Yalnız olmak gerçekten çok kötü.
- The good thing is she's healthy and it was very early, so she won't feel too much pain.
- Neyse ki o iyi. Daha yolun başıydı, o kadar acı hissetmeyecek.
It's got these long black legs, like a spider, but it's much too big to be a spider.
Bir örümcek gibi uzun siyah bacakları var, ama bir örümceğe göre çok daha büyük.
It's way too much
Bu şekilde olması çok ağır gelir.
I'm not gonna to make it. It's too much blood.
Başaramayacağım.
It's too much blood.
Kanama çok fazla.
No, it's too much.
- Hadi. Dikkatli ol.
It's too much.
- Kanama çok. Çok fazla.
But, if it's all too much if you wish that we'd never met that it had never happened I can make it go away, Franck.
Ama bütün bunlar sana fazla geldiyse benimle hiç tanışmamış olmayı yeğlersen keşke bunlar hiç olmasaydı dersen sana hepsini unutturabilirim Franck.
That will be... it's too much here.
Burası çok fazla.
It's too much. You forget.
Çok fazla para gerek, bulamazsın.
I think Genghis Khan and Attila the Hun together is too much, because it's basically rape and pillage twice.
Sanırım Cengiz Han ve Attila birlikte Hun çok fazla, iki kez temelde tecavüz ve yağma olduğu çünkü.
It was getting too much for him, he said.
Kendisine çok ağır gelmeye başlamış.
There's too much of it.
Fazla gösterişli.
It's much, much too late.
Çok geç oldu.
I feel like if you bombard people with too many horrific images, it just feels like it's too late or too much to take on.
Şayet, insanları peşpeşe korkunç görüntülerle bombalarsan insanlar artık çok geç kalındığını, ya da yapılması gereken çok şey olduğunu zannediyorlar.
- No, brother, thank you, but no, it's too much.
Hayır, kardeşim olmaz. Size zahmet verdik.
- It's too much brain.
- Çok gelir sana.
It's too much money.
Bu çok pahalı.
The time thing's probably arbitrary, but it's a restriction That stops me feeling too much.
Aşırı duygusallaşmamı önlüyor.
It's an honour, sir, and an honour to meet you too, Mr Poirot, although I don't know that there's very much to interest you here.
Onur duydum, efendim, ve sizinle tanışmak bir şeref, Bay Poirot, gerçi sizi burada ilgilendirecek pek fazla bir şey olduğunu sanmıyorum.
I'd work for you. It's about maintaining a delicate balance in the party right now, and you're too heavy, Birgitte. You'll rock the boat too much.
Mesele şu ki, şu anda partide hassas bir denge var ve senin ağırlığın fazla gelir, Birgitte.
I said it's too much land for only a couple guys to be working.
Bir kaç işçi için çok fazla alan var dedim.
It's-it's too much, you know?
Bu çok şey... bilirsin.
I wonder if it's not too much bother.
Acaba seni rahatsız etmiş olur muyum?
it's too much for me 25
it's too much pressure 20
it's too late 1593
it's too late for me 32
it's too late now 142
it's too expensive 49
it's too loud 51
it's too cold 57
it's too early 104
it's too painful 30
it's too much pressure 20
it's too late 1593
it's too late for me 32
it's too late now 142
it's too expensive 49
it's too loud 51
it's too cold 57
it's too early 104
it's too painful 30