It's your house traduction Turc
1,002 traduction parallèle
You came to see me because you are lonely... because it is lonely sitting like an outsider... in so happy a house as your brother's- - lonely riding on the moors with no one at your side.
Beni görmeye geldin çünkü yalnızsın... çünkü ağabeyininki gibi mutlu bir evde bir yabancı gibi oturmak yalnızlık... yanında kimse olmadan ata binmek yalnızlık.
Run. Run out of this house for your life if it's not too late.
Kaçın bu evden, çok geç olmadan hayatınız için kaçın.
It's in your own house.
O sizin evde.
It's a boarding house so shut your mouth.
Kapat ağzını!
It's mighty nice of you, Lucy. You and Eugene to have me over to your new house my first day back.
Sen ve Eugene dönüşümün ertesi günü beni yeni evinize davet ettiniz.
Well, you didn't lose your house, did you? You think Potter would've let you keep it? Can't you understand what's happening here?
Ed, geçen yıl ödemelerini yapamadığında, evini kaybetmedin.
My dear woman, it's not your house.
Sevgili bayan, bu senin evin değil.
Madame would like to see your house, if it's not inconvenient.
Şayet müsaitseniz Madame evinizi görmeyi arzu ediyor.
It won't bite anyone at your house.
Senin evinde kimseyi ısırmaz.
Oh, Myrtle, it's a wonderful feeling to have your relative out of the house before the company comes.
Myrtle, konuklar gelmeden akrabanın dışarı çıkması harika bir duygu.
As for this stationery, your brother could have got it from Fabian's house at any time, not necessarily on the day of his death.
Bu kağıda gelince... kardeşiniz Fabian'ın evinden öldüğü gün değil... başka bir gün de almış olabilir.
It's your house too.
Burası seninde evin.
When you go off on your old ship tomorrow I'm going to plug this in and give this house the biggest spring cleaning it's ever had. That's the girl!
Yarın eski gemine döndüğünde, bunu prize takıp bu evin gördüğü en büyük, bahar temizliğini yapacağım.
It's from our house, but we've got no place for it. We thought it would look better in your church.
Evdeydi, ona uygun bir yerimiz yok ve manastıra bir iyilik yapmayı düşündük.
For tonight, it'd be better for you to go to your mother's house.
Bu akşamlık annenizin evine gitmeniz iyi olacaktır. Sizi götüreyim.
It's your house.
Bu onların evi.
It's about your house at Murray Bay. She's decided to spend the summer there with Linda.
Yazı, Linda'yla, Murray Körfezi'ndeki evinde geçirmeye karar verdi.
- And I suggest that if you didn't know it, it's because between nine o'clock and a quarter past you were in another part of the house intent on your duties.
- Haberiniz olmadığını var sayıyorum. Çünkü saat dokuzu geçerken siz evin başka bir yerinde işinizi yapıyordunuz.
Maxwell, on your way to the club, Bradshaw mentioned the time... and it occurred to me that you might have passed Carson's house.
Maxwell, kulübe giderken, Bradshaw'ın söylediği saate bakılırsa o saatlerde Carson'ın evinin önünden geçmiş olabilirsin.
Better not tell him it's your house.
Senin evin olduğunu söylemesen iyi olur.
It's almost time to lock up the house. Then your party will really begin. I wonder how it will end.
Neredeyse evi kapatmanın zamanı geldi sonra da partin başlayacak ama nasıl biteceğini merak ediyorum.
Then, this is as much your house as it is Mr Roderick's.
Bu yüzen bu ev Bay Roderick kadar senin de evin.
Besides, it's your house.
Ayrıca, burası senin evin.
There are no strings attached it's your money anyway it comes from the rent of the house.
Karşılık beklemiyorum. Bu zaten senin paran... evin kira parası.
It would be very nice to spend Christmas at your father's house.
Noeli babanın evinde kutlamak güzel olur.
Look, it's not your house!
- Küstah!
It was found in your friend Isabella's house.
Arkadaşın Isabella'nın evinde bulunmuş.
Oh, it's your house.
Sizin eviniz mi?
It's not your house!
Senin de değil!
It's your bloody house!
Senin lanet evin!
And now, my honey love... we will return unto your father's house... and revel it as bravely as the best... with silken coats and caps and golden rings... and ruffs and cuffs and farthingales and things... with amber bracelets, beads and scarfs and fans.
Eh şimdi benim canım sevgilim, Babanın evine dönelim, şenliğin tadını en şatafatlı giysilerimizle çıkaralım. İpek ceket, altın yüzüklerimizle Yakalıklarımız, dantelli kolluklarımızla,
How's it feel to have a couple of big deals stay in your house?
Evinde önemli kişilerin kalması sana neler hissettiriyor?
It's all right, baby. We'll drink it later at your house.
Daha sonra senin evinde içeriz.
- How's it over at your house?
- Senin evde vaziyet nasıl?
Well, it happened... in your mother's house...
Şey, bu oldu... Annenin evinde...
If it'll make you feel any better, I'll go over and check your girlfriend's house myself, okay?
İçiniz rahat edecekse, ben gidip sevgilinizin evini kontrol edeyim.
When your swords hanging in the White House and I'm so rich it's disgusting.
Kılıcının Beyaz Saray'da asıldığı ve benim de aşırı zengin olduğum zaman belki.
Well, what about the time they stole your cook's wooden leg out of that cat house in Bad Water and used it for firewood, you found him another?
Bad Water'daki evde aşçının tahta bacağını çalıp şömine odunu olarak kullandıklarını ne çabuk unuttun. Yeni bir tahta bacak bulabildin mi?
Don't you think it's time you invited me to your house?
Sence de beni evine davet etmenin zamanı gelmedi mi?
It's time for that Sunday dinner at your parents'house.
Pazar akşam yemeğinde ailenin evindesin.
It's a coupla dozen blocks to your house.
Evine yirmi bloktan fazla var.
It's your letter, you stick to it... and if it's read in the House, I'll deny all knowledge of it and excuse you on the grounds of mental incompetence brought on by extreme old age.
Ne yapacağımı sana söyleyeyim. O senin mektubun, seni bağlar Senato'da okunursa, neyi içeriyorsa içersin inkar ederim ve senin aşırı yaşlılıktan kaynaklanan zihinsel yetersizliğini gerekçe gösteririm.
It's your house.
O senin evin.
It's aboutyou. What time you left the house, where you went,..... what restaurants you had your lunch in, what time your speaking engagements were.
Evden çıkış saatiniz, nereyi gitiğiniz, yemeği nerede yediğiniz, toplantı saatleriniz.
It's not just your house.
Burası sadece senin evin değil.
Look, it's your house, you decide.
Bak bu senin evin, sen karar ver?
Is it possible that this money could get stolen by someone else, someone who maybe came to your house too?
Bu para başka birisi tarafından çalınmış olamaz mı? Evinize gelen başka birisi tarafından?
Then he's gonna drop it off at your house as a present.
Sonra arabayı senin eve hediye olarak bırakacak.
Uh, you know it's almost 35 miles from the hotel to your beach house.
Eh, bilirsiniz, otelden sahil evinize olan mesafe yaklaşık 35 mil.
It's five minutes to your house another five minutes back to the hospital.
Senin evin 5 dakika, hastaneye dönüşte 5 dakika daha.
Now, if you don't think that's a serious business... tell me about it when your house is burning, we can't get the pump out... and the road's all blocked because of a nigger's car.
Eğer bunu ciddiye almıyorsan o zaman... bir zencinin arabası yüzünden yol kapandığı için... evin yanarken, pompayı dışarı çıkaramadığımızı düşün bir de.
it's your choice 290
it's your birthday 200
it's yours 974
it's your turn 401
it's your move 63
it's your decision 99
it's your call 289
it's your lucky day 103
it's your funeral 64
it's your turn now 40
it's your birthday 200
it's yours 974
it's your turn 401
it's your move 63
it's your decision 99
it's your call 289
it's your lucky day 103
it's your funeral 64
it's your turn now 40