It has to be done traduction Turc
269 traduction parallèle
It has to be done on all bullet-wound cases.
Bütün kurşun yarası vakalarında tutulur.
Now, Mr. Van Cleve, I'm sorry to wake you up, but it has to be done.
Bay Van Cleve, sizi uyandırdığım için özür dilerim ama bunu yapılması gerekiyordu.
If it has to be done, I guess it can be done, but... not to be with children...
Yapılması gerekiyorsa, sanırım yapılabilir. - Çocuklarla olamamak?
Still, it has to be done sometimes.
Geç kurtarılmaları, öylece durmalarından iyidir.
It has to be done.
Götürmek zorundayız.
It has to be done so his contact won't be scared off.
Kavgayı o başlatsın, böylece onu ürkütmemiş oluruz.
I heard about that too, but it has to be done.
Onu da öğrendim, ama artık bu düğün yapılmalı.
Most of these boys are putting their lives on the line... because it has to be done, even if they aren't sure why.
Çocuklar gerektiği için canlarını tehlikeye atıyorlar. Nedeninden emin bile değiller.
And it has to be done tonight.
Bu gece halletmen gerek!
It has to be done.
Bu yapılmalı.
It has to be done, Anna.
Bu, yapılmak zorunda Anna.
You cannot be involved, it has to be done very carefully.
Siz bu işe dahil olmayın. Bu iş çok dikkatlice yapılmalı.
But it has to be done
Ama birileri yapmalı.
It has to be done!
Bu yapılmak zorunda.
- It has to be done.
- Yapılmak zorunda.
We understand how you feel, but it has to be done.
Ne hissettiğinizi anlıyoruz fakat bunun yapılması gerekiyor.
But it has to be done.
Ama görevin yapılması lazım.
It has to be done before we start a stone rolling that'll gather enough poison moss to kill us all!
Hepimizi öldürecek çığ başlamadan önce bu yapılmalı.
I'd much rather remember her the way she was... but I suppose it has to be done.
Onu, eski haliyle hatırlamak istiyorum. Ama sanırım yapmak zorundayım.
It has to be done right, even the good-bye kiss.
Veda öpücüğü de olsa doğru yapılmalı.
It has to be done to keep my pride as a man.
Gururlu bir adam olarak bunu yapmam gerek.
It has to be done, simply, with no surprises...
Bu kesinlikle yapılmalı, basitçe, süpriz yok...
But it has to be done sometimes.
Ama bazen yapılmalı.
And it has to be done by tomorrow night
Yarın akşama kadar herşey bitecek
If it takes both of us to put her bodily on that plane, it has to be done.
İkimiz de onu, o uçağa binmeye ikna etmeliyiz. Tamam mı?
It has to be done over, done tighter.
- Daha dar olması gerekiyordu.
It has to be done now.
Şimdi yapılmalı.
It sounds ridiculous but there really isn't a choice. It has to be done.
bu saçma gelebilir gerçekten ama yapılması gerekiyor.
No. It has to be done at night.
Hayır.Bu gece olmalıydı.
And it has to be done by next weekend.
Önümüzdeki hafta yapılmak zorunda.
If it has to be done, I'd rather do it.
Bu yapılacaksa, ben yapmak isterim.
It has to be done in a hospital!
Bunun yeri bir mahkeme salonu ya da hapishane değil. Hastane olmalı.
If it has to be done I'll do it myself
İşim bittiğinde, bunu kendim yapacağım.
- It has to be done or we'll never be free.
- Yoksa asla kurtulamayacağız.
I told you I'd take care of your problem and I will, but it has to be done my way.
Sorununu çözeceğim ama benim dediğim gibi olmalı.
It has to be done, okay?
Yapılmak zorunda, tamam mı?
- It has to be done on the premises.
- İçlerinden yapılması gerekiyor.
It has to be done by next Thursday, Nick.
Salı gününe kadar yapılmalı Nick.
- It has to be done by five.
- Akşam 5'e kadar bitmesi lâzım.
Everything has to be done exactly your way, and then you don't like it.
Her şey sizin istediğiniz gibi yapılmak zorunda ve gene de hoşunuza gitmiyor.
And I promise you that my first consideration, and that of Mrs D'Ascoyne, who has done me the honour to consent to be my bride, will be the welfare of the estate and of the people who live on it.
Ve size söz veriyorum ki, ilk önceliğim..... ki bayan D'Ascoyne'in de öyle -... kendisi eşim olma şerefini bahşetmiştir bana topraklarımızın ve üzerinde yaşayan insanımızın refahı olacaktır.
Where has it got to be done?
Peki nerede yapılacak?
Pasha, why has it got to be done?
Neden?
Anna... you live here, it's natural you want to save your own people's lives but... this is something that has to be done.
Anna... Sen burada yaşıyorsun ve insanlarını korumak istemen de çok doğal ama... bu yapılmak zorunda olan bir şey.
while your man Tokuemon has set himself up as priest of Aizome Temple... in Yotsuya, and is trying to gather the money you lost... in order to get you back in good with Oboshi, so you can be part of the revenge. And then when you some forty men take your own lives after it's done,
Adamınız Tokuemon, Yotsuya'da Aizome tapınağında, bir rahip kılığında... sizin kaybettiğiniz paraları biriktirmeye çalışırken... sırf sizi Oboshi ile denk bir güç haline getirip... intikamın bir parçası olmanız için uğraşıyor ve sonra... siz ve kırk adam, her şeyi halletikten sonra, kendi hayatınıza son vereceksiniz.
" There's nothing personal in it, you understand, but it just has to be done.
" Bu kişisel bir şey değil, anlarsın, ama yapılmak zorunda.
It would have been much better for me if he had suffered you to be drowned rather than do what he has done.
Bunların hiçbir anlamı yok! O zaman boğulmana izin verseydi şimdi yaptığından çok daha iyi bir şey yapmış olurdu.
Something has to be done about it before it is too late.
Geç olmadan bunun için bir şey yapılmalı.
But no matter where or when there was fighting to be done it has always been the calm leadership of the officer class that has made the British Army what it is.
Ama, nerede veya ne zaman bir savaş çıkarsa çıksın... İngiliz Ordusu'nu İngiliz Ordusu yapan, her zaman için... subay sınıfının soğukkanlı liderliği olmuştur.
It's a tough situation, but it's something that has to be done.
Bu zor bir durum, ancak yapılması gereken de bu.
Unbound by petty moral concepts of good and evil... we see what has to be done, and we do it.
Iyi ve kötü gibi ahlaki kavramlar bizi baglamiyor. Yapilmasi gerekeni görüyor ve yapiyoruz.