It wasn't traduction Turc
51,263 traduction parallèle
It wasn't either of those things.
- İkisi de değildi.
I guess it's just... I wouldn't have signed up for the camp if I knew that Tamara wasn't teaching this year.
Sanırım bu sene Tamara'nın eğitmen olmadığını bilseydim bu kampa kaydolmazdım.
It wasn't my fault.
Benim hatam değil.
It- - it wasn't her.
O değildi.
What he saw was- - was, uh- - it was a manifestation of- - it was- - she wasn't real.
Gördüğü şey... Bu, içindekilerin... Gerçek değildi.
It wasn't for another hour when he was a mile from the docks that his thoughts turned back to her.
Rıhtımdan millerce uzaklaştığında daha bir saat olmamıştı aklına kadını düşüverdi.
It wasn't Hellfire and Damnation, it was Camp Holy Spirit.
Cehennem azabı gibi bir yer değildi Kutsal ruhun kampıydı orası.
If it wasn't for her, we likely take Nassau whole, fleet intact, no prisoners in the fort, no fight between you and I.
O olmasa Nassau'yu daha önce ele geçirmiştik. Filomuz zarar görmeden, tutsak vermeden. Birbirimize düşmeden.
Turns out it wasn't nearly so long as I thought it would be.
Sandığım kadar sağlam değilmiş meğerse.
Though, that wasn't really what I asked, was it?
Gerçi sorumu cevaplamış sayılmazsın.
If he balks about leaving, which he is almost certain to do... it might help if he knew it wasn't just your welfare that was in question.
İnat edip gitmezse ki buna hiç kuşkunuz olmasın. Sizin saadetinizden fazlasının tehlikede olduğunu bilmek onu yola getirebilirdi.
It wasn't all she got.
Birazcık daha şey istemiş olabilir.
He said the reason Flint's fleet never got warning of the barricade in the harbor wasn't because Mr. Featherstone didn't relay it... wasn't because Max intercepted it.
Flint'in filosunun körfezde barikata çarpıp batırılmasının nedeni kimsenin durumu erkenden haber alamaması değildi dedi.
But it wasn't real. Not for me, Drew.
Bu benim için gerçek bir şey değildi Drew.
Well, it wasn't me.
Ben değildim.
It wasn't nilaa.
Nilaa değildi.
It wasn't Eric.
Eric değil.
Someone in our system sent out the code. - I swear it wasn't me.
Birisi sistemden aktivasyon kodunu göndermiş.
It was Naseri, wasn't it?
Naseri'ydi, değil mi?
But that was a lie, wasn't it?
Ama bu bir yalandı, değil mi?
I guess it wasn't easy for her to give up CTU.
Sanırım onun CTU'dan vazgeçmesi kolay değildi.
Because I wasn't framing for it.
Çünkü onun için kurguluyordum.
It wasn't my country.
Benim ülkem değildi.
It wasn't rosé, it was just watered down.
Pembe şarap değildi o, sulandırılmış kırmızı şaraptı.
If it wasn't for dad, we wouldn't be standing here, would we?
Babam için olmasaydı, burada olmazdık, değil mi?
We would video chat but it wasn't the same.
İnternetten görüntülü konuşurduk ama gerçeği gibi olmazdı.
It wasn't supposed to end like this.
Bunun gibi sona ermemesi gerekiyordu.
It wasn't... your fault.
Değil... senin hatan.
It wasn't your fault.
Bu senin hatan değildi.
It wasn't your fault.
Senin suçun yok.
It wasn't just me, was it?
Sırf ben değilim, değil mi?
Well, that was a little bit of history this morning, wasn't it?
Bu sabah tarih yazdık, değil mi?
There wasn't anything like that in the cubicle, and it's not like they'd had a chance to tidy it.
Teşekkürler, Doktor. Kabinde bu tür bir şey yoktu ve onları toplamak için de şansları da yoktu.
All I can tell you is that wherever he drowned, it wasn't in Cowley Baths.
İlk testler flüorür izlerini akla getiriyor. Musluk suyu mu?
-.. it wasn't just a one-way street.
- Tek taraflı değildi. - Ondan ne öğrendin?
- It wasn't that bad.
- O kadarda kötü değildi.
- Oh, wasn't it?
- Değil miydi?
Aston, wasn't it, or Ashford?
Aston, değil mi, ya da Ashford?
- It wasn't Denial, it was Daniel, for Edison Daniel Smalls.
Edison Daniel Smalls'ı işaret ediyordu. Bak, Castle aleksili var ( Görüp okuyamayan ).
But it wasn't rape, it was consensual.
Ama bu bir tecavüz değildi, karşılıklı mutabakata dayalıydı.
Yeah, I know. That "oh, cool" wasn't genuine. I regretted it as soon as I said it.
Evet. "Müthiş" diye öylesine söyledim.
It wasn't my idea to move, but we're getting it figured out.
Taşınmak benim fikrim değildi ama hallediyoruz bir şekilde.
Well, I don't even really remember when it wasn't, mother.
Stresli olmadığı zamanı hatırlamıyorum bile anne.
The syringe, he wasn't going to use it on me.
Şırıngayı bende kullanmayacaktı.
I wasn't really taking it seriously.
Fazla ciddiye almadım.
Perhaps the reason for this wasn't it.
Belki de sebebi bu değildi.
That was the point, wasn't it?
Bütün mesele buydu, değil mi?
Well, no, it wasn't.
Şey, aslında, değildi.
It wasn't the best ever, but it showed promise.
En iyisi değildi, ama umut vaat ediyordu.
Anyway, it wasn't making me feel good about myself, so...
Neyse, kendimi iyi hissettirmiyordu, o yüzden...
I mean, it really wasn't my... role.
Yani, bu konu benim... görevim değildi.
it wasn't meant to be 40
it wasn't me 977
it wasn't your fault 315
it wasn't my fault 280
it wasn't that bad 112
it wasn't hard 37
it wasn't a big deal 50
it wasn't fair 35
it wasn't a date 37
it wasn't enough 48
it wasn't me 977
it wasn't your fault 315
it wasn't my fault 280
it wasn't that bad 112
it wasn't hard 37
it wasn't a big deal 50
it wasn't fair 35
it wasn't a date 37
it wasn't enough 48