English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ I ] / It wasn't that

It wasn't that traduction Turc

9,633 traduction parallèle
Who knows what you had to do to survive after that but the point is, it wasn't your fault.
Kim bilir oradan çıktıktan sonra hayatta kalabilmek için neler yaptın ama asıl nokta, tüm bunlar senin suçun değildi.
No, it wasn't that.
Hayır, ondan değil.
It wasn't actually that easy.
Anlaşılan o kadar kolay değilmiş.
So listen, I wanted to say that I know this wasn't anything serious and it was just a bit of fun...
Bak, bunun ciddi bir şey olmadığını ve sadece biraz eğlenmek için olduğunu bildiğimi söylemek istedim.
It wasn't that subtle.
Pek değil.
He wasn't just absolving Owen's debt, he was doing it for everyone in that file.
Sadece Owen'ın değil, listedeki geri kalan herkesin borcunu affetti.
Are you sure it wasn't some pretty girl that detained you?
Güzel bir kız tarafandan alıkoyulmadığına emin misin?
If it wasn't for your notes on the map of Nova Scotia, I would have never remembered there was magic on that island,
Nova Scotia haritası üzerindeki notların olmasaydı o adada büyü olduğunu asla hatırlayamazdım.
In Ha. You go tell them that it wasn't me.
In Ha benim suçlu olmadığımı söyle onlara.
That was a total sign from Cap Hwang, wasn't it?
Bu Amirden gelen bir işaretti, değil mi?
It actually wasn't that bad in there.
İçerisi o kadar da kötü değildi.
That wasn't so horrible, was it, Zenith?
Çok da korkunç değildi. Değil mi Zenith?
That was Donna, wasn't it?
Donna yaptırdı, değil mi?
It wasn't a war that started the Egyptian Revolution.
Mısır Devrimi'ni başlatan savaş değildi.
That wasn't very happy, was it?
Bana pek mutlu gibi gelmedi, öyle değil mi?
'And as it turned out, that wasn't entirely accurate.'
Görünüşe göre bu çok da doğru değildi.
Do you know, it wasn't what you said, it was the way that you said it.
Biliyor musun, sorun ne dediğin değil, nasıl dediğindi.
'So it was just me that'wasn't allowed to see her.'
'Demek ki ziyaret etmesi yasaklanan sadece bendim.'
No, no, no, I'm not saying that it wasn't messed with.
- Hayır, birisi kurcaladı falan demiyorum.
And so I told him I'd have to rewrite it, and he wasn't happy about that.
Ona, makaleyi yeniden yazmam gerektiğini söyledim ama bundan hiç hoşnut olmadı.
But later I realized that wasn't what it was.
Ama sonradan fark ettim ki öyle değilmiş.
His stuff was beloved, but it wasn't that he was beloved.
Onun ürünleri seviliyordu ama kendisi sevilmiyordu.
That was kind of the rage at the time, but it wasn't a consumer product at all.
Bu o zamanların modasıydı ama bir tüketici ürünü değildi.
It wasn't until Jobs left the company that Apple even agreed to speak to Ma Jun.
Jobs şirketten ayrılana kadar Apple, Ma Jun'la konuşmayı kabul etmedi.
No, no, it wasn't like that.
Hayır, öyle olmadı.
It wasn't like that.
O öyle değil aslında.
No, it wasn't that.
- Hayır, öyle bir şey değildi.
Wait, that was you, wasn't it?
Onu da sen yapmıştın, değil mi?
No, it wasn't friendship that I felt. It was...
Hayır, o tarz bir ilişkileri yoktu.
And it's not exactly true that there wasn't any communication between us.
ve tabii ayrıca aramızda hiç iletişim yok da değildi.
Um, he was just saying that it wasn't the car that drove him off the road.
Şey diyordu, onu yoldan çıkaran bir araba değilmiş.
And even if it wasn't in Daly City, California, this is all of our liquid cash plus most of our projected income for the next year, and that's before shipping.
Daly City'de olmasa dahi fiyatı bütün varlığımıza denk geliyor. Ve gelecek yıl için öngörülen gelirimizin çoğunu da kapsıyor. Nakliyeyi bile katmadık.
- That was a weird team-up, wasn't it?
- Tuhaf bir takımdı değil mi?
No. No, it wasn't like that.
- Hayır, öyle bir şey değildi.
Ever occur to you that it wasn't her?
Onun olmadığını hiç düşünmedin mi?
How do you know it wasn't him or his father that did that? !
- O veya babasının yapmadığını nereden biliyorsun?
I take it it wasn't lost on you that they stopped time... like Morgan Le Fay.
Morgan Le Fay gibi zamanı durdurduklarının farkında olmadığını sanmıyorum.
It wasn't really snakes that almost took us out.
Gerçekten, neredeyse bizi öldürüyordu yılan.
It wasn't all that mysterious.
Pek sır sayılmaz doğrusu.
You're up. It's a shame Ray wasn't in that car, Ms. Wells.
Ray'in o arabada olmaması büyük talihsizlik Bayan Wells.
There wasn't a day that went by that I didn't want to rip out one of her varicose veins and strangle her with it.
Varisli damarlarından birini söküp onu onunla boğmak istemediğim bir gün geçmiyordu.
It... it wasn't that kind of relationship.
O tarzdan bir ilişki değilmiş yani.
That was so bad, it wasn't even offensive.
O kadar kötüydü ki alınmadım bile.
The best part of my day is having a coffee with her in the break room, and it wasn't that long ago that she was sitting at the breakfast table eating heart-shaped waffles that I made for her.
Günün en güzel kısmı, onunla dinlenme odasında kahve içmek. Kahvaltı masasında oturup ona yaptığım kalp şekilli waffleları yediği günlerin üzerinden de çok geçmiş değil.
That wasn't so hard, was it?
Ne kadar kolaymış değil mi?
Yeah, it also means that the gun Pope fired wasn't based on a bad design either.
Aynı zamanda Pope'un ateşlediği silahın tasarım hatası olmadığını da.
Oh my God, that wasn't as hard as I thought it was gonna be.
Hiç de sandığım kadar zor olmadı.
Tomorrow, when my friends ask me about it, I'm going to say, "Eh, it wasn't that big a deal."
Yarın, arkadaşlarım sorduğunda "Eh, fena değildi" diyeceğim.
It wasn't until I stumbled into this place... and met the master that I knew,
Bu, buraya gelmeden, şu anda bildiğim Üstad'la tanışmadan önceki tek olay değildi.
We thought, well, maybe that would be the end of it, but it wasn't.
Belki her şey sona erer artık. Ama öyle olmadı.
So he sit down on that tub thinking about killing her, but maybe that wasn't him thinking it.
Demek küvetin kenarına onu öldürmeyi düşünmek için oturdu ama belki de öyle yapmak istemiyordu.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]