Joy traduction Turc
9,267 traduction parallèle
Oh, to play in a band like Mouse Rat that brought such joy to so many truly was a mitzvah.
Fare Sıçan gibi bir sürü insanı neşelendiren bir grupta çalınca insan çok sevaba giriyor.
- Is that joy or hysteria?
- O sevinç ya da histeri * mi?
I should tell you, I have never seen my parents so full of joy as when they received his proposal.
Söylemem gerek, evlilik teklifini aldığımda ailemi hiç bu kadar mutlu görmemiştim.
You'll feel anger and joy and pain.
Nefreti, eğlenceyi ve acıyı hissedeceksin.
In the presence of God, the Father, Son and Holy Spirit, we have come together to witness the marriage of Rosalie Selfridge to Serge De Bolotoff..... to pray for God's blessing on them, to share their joy and to celebrate their love.
Tanrı'nın, oğlunun ve kutsal ruhun huzurunda Rosalie Selfridge'in Serge De Bolotoff'la evliliğine şahitlik etmek için buradayız. Tanrı'nın onları kutsamasına, mutluluklarını paylaşmaya, aşklarını kutlamaya geldik.
For behold, I bring you tidings of great joy.'"
Farkına varmanız için size harika haberler getirdim. "
But I still believed in Santa, in magic, and miracles and the hope that we could find joy again.
Ama ben hâlâ Noel Baba'ya inanıyordum. Büyüsüne ve mucizelerine. Tekrar keyfine varabileceğimiz umuduna.
She is just joy to watch and...
Onu izlemek tam bir keyif ve...
You will find little joy in your command.
Kumandanlık sürecinde pek neşe bulamayacaksın.
But thanks to you, these homeless children will live normal lives, play in the school yard, ride bikes, run for the sheer joy of it.
Ama sayende, bu evsiz çocuklar normal hayatlar sürecekler, okul bahçesinde oynayacaklar, bisiklete binecekler,... keyfini çıkararak koşacaklar.
Oh! You give me so much joy right now.
Canıma can kattın.
Glee is about opening yourself up to joy.
Glee kendini neşeye açmaktır.
You know, a great big fat person once stood on this stage and told a group of a dozen or so nerds in hideous disco outfits that "glee," by its very definition, is about opening yourself up to joy.
Büyük şişman biri bir gün burada durup bir gurup çirkin disko kıyafeti giymiş ineğe "Glee"'nin anlamının kendini neşeye açmak olduğunu söylemişti.
There is no joy in it. But your main interest seems to begin and end with money.
Senin asıl ilgilendiğin konu, parayla başlayıp bitiyor gibi görünüyor.
Hey, Joy.
- Merhaba Joy.
Hey, Joy.
Selam Joy.
No, deeper, deeper. Yeah, and you do that right at the moment of, you know, pure joy. - Yeah.
Bunu tam, zevkin doruklarına ulaştığında yaparsan 10 kat daha keyif alırsın.
- Okay, also, like, a joy of mine.
- Tamam, ayrıca, bir sevinç.
Would you take a knife to the ribs trying to protect me from some coked-up ass-wipe who wanted to use me for a joy...?
Beni zevk için kullanmak isteyen kokainci pisliklerden korumak isterken kaburgana bıçak yer miydin?
Even in the agony there is a joy beyond comprehension.
Acı çekerken bile aklımın ötesinde bir neşe oluyor.
All the joy.
Bütün eğlence de.
Your joy is understandable.
Sevincini anlıyorum.
He's my joy.
Neşe kaynağım.
Our joy.
Neşe kaynağımız.
"But I would like to be the first to write to you and wish you joy."
"Ama sana yazan ilk kişi ben olmak istedim, mutluluklar dilerim."
Being led in prayer by Detective John Almond, who I'm told preaches at the Joy of Everlasting Light Church.
Dua bana söylenene göre Sonsuz Işığın Mululuğu Kilisesinde vaaz veren Detektif John Almond tarafından yönetiliyor.
We're as powerful as law enforcement, as free as mercenaries, and make joy you soldier-boys only dream of.
Ve aklına bile gelmeyecek kadar joy kazanıyoruz.
full of so much joy and mischief.
Neşe dolu ve haylaz haylaz bakardı.
I take no joy in this, Raven.
Bundan zevk almıyorum, Raven.
And there's bad people too, dangerous wackos... who take joy in harming people.
Kötü insanlar da var. İnsanlara zarar vermekten zevk alan tehlikeli insanlar.
They were her joy, them and the thought of you.
Bütün mutluluğu onlardı. Zambaklar ve sana sahip olma düşüncesi.
I bring joy to the people.
İnsanlara neşe getirmek.
But someone, they paid significant joy for a solid cleanup job.
Ama birileri,... adını sistemden temizlemek için iyi para ödemiş.
- My boss paid 60,000 Joy for that hunk of metal.
- Patronum o eski püskü metal için 60.000 joy ödeme yaptı.
Migrants all come back from Leith loaded with Joy, and if they're buying, you know I'm pouring.
Parasını verdikleri sürece dükkan açık olur.
So maybe he decided to stay on and earn some extra Joy.
Belki de kalıp biraz daha joy kazanmak istemiştir.
So we grab Vincent, make some Joy, blow it all on pumpkin beer and grackle, all while we soak up the sun.
Vincent'i alıp, biraz joy kazanıp güneşin altında biramızı yudumlayacağız.
- Right there. ... you'll leave here with a year's worth of Joy.
İyi çalışırsanız cebinizi doldurup geri dönersiniz.
Like I said : sun, fresh air, Joy. The usual.
Söylediğim gibi ; güneş, temiz hava, para... klasik şeyler.
Yeah, and they can make sure you don't see a single Joy and that you pay for the transport back out of your own pocket or lock you up for the debt.
Evet, onlar da tek joy almadığından emin olup yol masrafını cebinden ödetirler. Ya da borç için seni kilit altında tutarlar.
And they need to share in your joy.
Ve onlar neşenizi paylaşmalılar.
♪ Take all the joy from life ♪
# Hayatındaki tüm neşeyi alabilir #
♪ Can lead to joy ♪
# Hayatını neşeye yöneltebilir #
A place where they can go to experience the joy of music.
Gittiği yerlerde müziğin keyfini çıkarmaları gibi.
♪ We'll share that joy ♪
# O neşeyi paylaşacağız #
- This is a Joy Pose.
- Zevk Pozu bu.
Joy comes from the outside in.
Zevk dıştan içe giriyor.
So long as Jackson brings even an inkling of joy into Hayley's life, you are not go near him.
Jackson, Hayley'nin hayatına bir damla da olsa mutluluk getirdiği sürece ona yanaşmıyorsun.
Did they welcome you with open arms and weep tears of joy at your miraculous return?
Seni kollarını açarak karşılayıp mucizevi dönüşün karşısında mutluluk gözyaşları mı döktüler?
I took no joy in that.
Onu keyfimden yapmadım.
All this in the forlorn hope that his princess would one day sleep... and learn the joy of dreaming.
Tüm bunlar, belki de prensesi bir gün uyur, belki de rüyaların tadına varabilirdi.