Leopard traduction Turc
930 traduction parallèle
If you choose to play the leopard... I shall hunt you like a leopard.
Madem leopar olmayı seçiyorsun seni bir leopar gibi avlayacağım.
You heard him say he'd hunt us as he'd hunt a leopard.
Bizi leopar avlar gibi avlayacağını söyledi.
Why, changing a leopard's spots is duck soup compared to changing China.
Bir leoparın beneklerini değiştirmek Çin'i değiştirmeye nazaran daha kolaydır.
Mr. Holt tells us you're going after a leopard.
Bay Holt leopar kovalayacağınızı söyledi.
- Van Ness and I got some leopard lately.
- Van Ness'le yakınlarda bir leopar avladık.
He'd make short work of a common leopard.
Sıradan bir leopara dersini verir.
I said, "Good morning, David." Do you want a leopard?
"Günaydın David. Bir leopar ister misin?" dedim.
Why should I want a leopard?
Niçin bir leopar isteyecekmişim ki?
- Where would you get a leopard?
- Leoparı nereden buldun?
- I wouldn't get a leopard.
- Bulmadım.
Why should my brother be hunting stuffed leopards in Brazil... when he can find them right here in New York?
Elbette. İçi doldurulmuş bir leopardır. New York'ta bile bulunurken kardeşim niye Brezilya'da içi doldurulmuş leopar avlıyor olsun ki?
The point is, I have a leopard.
Konu şu ki, elimde bir leopar var.
Susan, I regret to say the leopard is your problem.
Bunu söylemekten üzüntü duyuyorum ama bu senin problemin.
You can't leave me alone with a leopard.
Beni bir leoparla baş başa bırakamazsın.
Is it the leopard?
Leopar bir şey mi yaptı?
I mean, the leopard!
Yani leopar!
David, the leopard!
David, leopar!
Telling me a ridiculous story about a leopard.
Leoparlı, saçma bir hikaye anlattın.
- I have a leopard.
- Gerçekten bir leoparım var.
You can't make a leopard stand still.
Bir leopardan hareketsiz durmasını isteyemezsin.
Imagine Aunt Elizabeth coming here and running smack into a leopard.
Elizabeth Teyzemin burada bir leoparla burun buruna geldiğini düşünsene.
If you had an aunt who was going to give you $ 1 million and she found a leopard...
Sana 1 milyon dolar verecek olan ama dairende bir leopar bulan...
I don't want anything to do with a leopard.
Bir leoparla işim yok benim.
But what about my leopard?
Leoparıma ne olacak peki?
I just want to deliver this leopard, take the first train back to town... and forget the last 24 hours ever happened.
Sadece bu leoparı teslim etmek, ilk trenle şehre dönmek ve son 24 saatin hiç yaşanmamış olduğunu farz etmek istiyorum.
Never hang on to a leopard's tail!
Bir leoparın kuyruğuna asla asılma!
Susan, when a man is wrestling a leopard in the middle of a pond... he's in no position to run.
Susan, bir adam, bir göletin ortasında bir leoparla boğuşuyorsa kaçmasına imkan yoktur.
Why, of all places, when you have a leopard in the car... did you stop in a town where there's a circus?
Başka bir sürü yer varken neden arabanda bir leoparla sirk düzenlenen bir kasabada durdun?
No, but it's my leopard!
Araba değil ama leopar benim!
David, it's about the leopard.
David, leopar hakkında.
- A leopard.
- Bir leopar.
Major Applegate would know a leopard cry if he heard it.
Binbaşı Applegate bir leoparın bağırtısını duyduğu an tanırdı.
The leopard's cry is something that, once heard, you can never forget.
Leopar bağırtısı öyle bir şeydir ki bir duydunuzmuydu asla unutamazsınız.
Of course, I haven't practiced the leopard cry in a long time. I'm slightly out of voice.
Elbette, uzun zamandır leopar bağırtısına çalışmadığım için sesim biraz bozuk çıktı.
I've lost my leopard.
Ama leoparım kayıp.
I'll call the zoo, say we saw a leopard, and they'll catch him.
Hayvanat bahçesini arayıp bir leopar gördüğümüzü söyleyeceğim ve onlar da yakalayacak.
- And not a word about my leopard.
- Leoparım hakkında tek kelime bile yok.
Your leopard?
Leoparın mı?
- I've always wanted a leopard. - Excuse me.
- Her zaman bir leoparım olsun istemişimdir.
- I told them they could have the leopard.
- Onlara leoparı alabileceklerini söyledim.
- That leopard belongs to Aunt Elizabeth.
- Leopar, Elizabeth Teyzeminmiş.
I've just managed to convince them that I did see a leopard.
Onları bir leopar gördüğüme ancak ikna ettim.
I'm the man that called up about the leopard.
Ben leoparla ilgili telefon eden kişiyim.
- He said everybody's out leopard hunting.
- Herkesin leopar yakalamaya çıktığını söyledi.
- What do you take to catch a leopard?
- Bir leoparı yakalamak için yanına ne alırsın?
I can't understand why a loon would answer a leopard's cry.
Bir dalgıçkuşu niçin bir leopar sesine cevap verir anlamıyorum.
Please, the leopard's cry is entirely different.
Lütfen, leopar uluması tamamen farklıdır.
As I explained to you in there, the leopard's cry goes like this.
İçeride de açıkladığım gibi, leopar uluması şöyle bir şeydir.
Here I am, trying to help you find a leopard... so that your Aunt Elizabeth won't be angry at you.
Tanrım Susan, burada Elizabeth Teyzen sana kızmasın diye bir leopar bulmana yardım etmeye çalışıyorum.
I've got the leopard!
Leopar bende kaldı!
- How big a leopard?
- Ne kadar büyük bir leopar?