Liquor traduction Turc
3,665 traduction parallèle
My cellmate seems nice. She robbed a liquor store so she could buy some meth.
Meth alabilmek için içki dükkânını soymuş.
We're gonna go in that liquor store, and I will buy us some booze to replenish our body with liquor.
O likör dükkanına gideceğiz, ve vücudumuz alkolle doldurmak için bize birkaç alkol alacağım.
Oh... I haven't had hard liquor in a while.
Epeydir içki içmedim.
Because I pay for your liquor, your gambling, everything.
Çünkü senin içki paranı, kumar paranı, her şeyini ödeyen benim.
I am not asking for liquor.
İçki istemedim ki.
Where you hiding your liquor since I've been home?
Eve geldiğimden beri likörlerini nerede saklıyorsun?
Ruining business, according to the liquor store owner.
İçki dükkanının sahibine göre, satışlarına zarar veriyorsun.
Including the purchase of government liquor permits from a close associate of the Attorney General of the United States.
Sebebi ise Volstead yasasının birçok kez ihlali ve yakın arkadaşı Amerika Birleşik Devletleri Adalet Bakanı'ndan içki için izin alması.
Employees are not allowed to drink diner liquor.
Çalışanlar, restoranın alkollü içeceklerini içemez.
Anyway, Caffrey ran liquor during Prohibition.
Her neyse, içki yasağı sırasında Caffrey'nin likörü bitti.
Because the liquor stores aren't open yet, and she made me pour out all the booze!
Çünkü tekeller henüz açılmadı. Ve Katya, evdeki tüm içkileri döktürdü.
Liquor, mustn't think of liquor...
Alkol, alkolü düşünmemeliyim...
A 20km radius around Nagashima Nuclear Power Plant was cordoned off. "Matsuzaki Liquor Shop"
Nagashima Nükleer Elektrik Santrali'nin çevresindeki yaklaşık 20 km.'lik bölgede güvenlik çemberi oluşturuldu.
And he never raised a hand to me but twice, and both times, he had liquor on him, and he done it all with charitable words and a lovesick smile.
Bana yalnızca iki kez el kaldırdı. İkisinde de içkiliydi. Ayrıca sevdalı bir ifadeyle ve şefkat dolu sözlerle yaptı.
Truth sounds bitter than liquor.
Gerçekler içkiden bile acı.
Add liquor to it and bring.
ona likör ekle ve getir.
He acts all grown-up, but he can't hold his liquor.
Yetişkin tafralarında, oysa hemen sarhoş oluyor.
If I want liquor, you get it for me!
Likör istiyorsam getireceksin!
My liquor cabinet.
İçki dolabım.
My liquor!
İçkim!
The thief, whose entire reason for being is to steal things, or the fucking imbecile who left the warehouse full of liquor unlocked while he was taking a goddamn dump?
Varoluş nedeni bir şeyler çalmak olan hırsız mı,... yoksa işemek için içi alkol dolu ambarı kapısını kilitlemeden bırakıp giden geri zekâlı mı?
I regularly raid Harvey's liquor, and I've taken every raspberry-bran bar from the kitchen that we've ever bought- - Louis -
Harvey'in içki zulasına devamlı dadanıyorum ve mutfaktaki her frambuazlı tatlıyı ben yedim. Louis -
I'm sure his parents are lovely people who never imagined that one day the little bundle of joy would try to rob a liquor store using an ear of corn.
Annesi ve babası, biricik çocuklarının bir gün mısır koçanıyla tekel bayii soymaya çalışacağını aklına bile getirmeyen iyi insanlardır.
"I'm gonna knock off a liquor store with an ear of corn."
"Bugün mısır koçanıyla tekel bayii soyacağım." demesiydi.
Venus. Ah ~ Venus, Ah, liquor
Venüs dediğiniz, likör.
Wow ~ I've heard if someone drinks much liquor, he can't recognize his own parents.
Azıcık likör içip de ailesini tanımayan insanlar biliyorum.
Bunty bring on the liquor bottles from the car...
Bunty, arabadan içkileri getir...
According to Bowden's credit card records, his card was declined at a liquor store the day April Reynolds was attacked.
Bowden'ın kredi kartı kayıtlarına göre April Reynolds'ın saldırıya uğradığı gün içki dükkanında kartı reddedilmiş. - Adres ne?
Okay, so Bowden gets his walking papers, he goes to the liquor store to drown his sorrows, his credit card is declined...
- Tamam, Bowden işten çıkarılıyor bu üzüntüsünü gidermek için içki dükkanına gidiyor kredi kartı reddediliyor.
Girlfriend likes her liquor.
Sevgililer alkolü sever.
Girlfriend likes her liquor.
- Dört. "Sevgililer alkolü sever."
His credit cards are popping up at cheap hotels and liquor stores all over the city.
Kredi kartı, şehir boyunca birkaç ucuz otel ve içki dükkânlarında kullanılmış görünüyor.
I need some hard liquor in me today.
Bana bugün sert bir içki lazım.
Hotter than your liquor...
Ben şekerden daha tatlıyım... Liköründen daha sıcağım...
Liquor is there for heart fails...
Başarasız kalp için likör varmı orda...
♪ I drink more than a liquor store
# Likör dükkanından fazla içerim
The liquor store that got jacked two days ago.
İki gün önce soyulmuş olan içki dükkanı.
Obviously, you bought this at another time, presumably from the liquor store on Atlantic where you purchased the case of Prosecco you have in your pantry.
Belli ki bu şarabı başka zaman aldınız tahminen kilerinizdeki bir kasa şarabı aldığınız Atlantic'deki tekel bayiinden.
I should hit the liquor store on the way home.
Eve giderken de biraz içki alırım.
Liquor store cam caught a glimpse of our mystery caller.
İçki dükkanının kamerası arayan gizemli kişiyi çekmiş.
I thought you special forces hot shots could handle your liquor.
Siz özel kuvvetlerin içkiyi kaldırabilen sert adamlar olduğunuzu sanırdım.
We take a walk to the liquor store, buy a loaf of bread, some bologna and cheese, and put it all together, and we eat it, man.
İçki dükkanına yürüyoruz, somun ekmek, salam ve peynir alıp hepsini karıştırarak yiyoruz.
And, uh, Hardy Time Liquor?
Ya Hardy Time Liquor?
When you say different, you mean... no angry voice mails, no drunken tirades, no stealing your car and using it in a liquor store robbery?
Farklı derken, sinirli sesli mesaj atmayan, sarhoşken nutuk çekmeyen arabanı çalmayan ve onu likör dükkânını soymak için kullanmayan mı demek istedin?
I don't trust myself with liquor in the house.
Evde likör varken kendime güvenmiyorum.
When you job's selling liquor, it's hard to leave work behind for the night.
Eğer işin likör satmaksa, gecenin geri kalanında işten ayrılmak zordur.
She got up and moved five chairs down and didn't talk to me again for five years until junior year when I fucked her on the strip of lawn between the liquor store and the dog salon.
Kalkıp beş sıra uzağıma oturdu ve 11.sınıfa dek benimle konuşmadı. İçki dükkânıyla evcil hayvan dükkânının arasındaki çimlerin arasına yatırıp sikerken konuşuyordu.
You can't afford to waste good liquor.
Adi. Elizabeth artık durabilirsin.
Mills, where do you keep the liquor?
Mills, likörü nereye koyuyorsun?
Go to the liquor store and buy a case...
Hayır!
[Laughs] Sir, your liquor distributor's on the line.
Efendim, içki dağıtıcınız sizi arıyor.