English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ L ] / Livelihood

Livelihood traduction Turc

438 traduction parallèle
Naturally, I wouldn't like to deprive you of your livelihood.
Haliyle, sizi işinizden etmeyi hiç istemem.
The Constitution says a gate's got a right to earn a livelihood.
Anayasa insanlara hayatını kazanma hakkı tanıyor.
It is, after all, I suppose, his livelihood.
Nihayetinde, bu da onun ekmek kapısı sanırım.
I do not consider he has the right to make a livelihood by exploiting the weaknesses of his fellow men.
Hemşehrisi olan insanların zaaflarını istismar ederek geçimini sağlamaya hakkı olduğunu sanmıyorum.
Is your livelihood a game?
Geçimimi sağladığım bir işe nasıl oyun gözüyle bakarım?
Me without a livelihood.
Geçim kaynağım yok.
His family will lose its livelihood and be left on the street.
Ailesi geçim kaynağını yitirecek ve sokakta kalacak.
If we keep them happy, our livelihood is secure
Onları memnun edersek, kazancımız sağlam olur.
Maybe I'm dumb, but... why does Mr Hunsecker wanna squeeze your livelihood away?
Belki aptal biriyim ama neden Bay Hunsecker seni köşeye sıkıştırmaya çalışıyor?
And remember, I didn't take this job for livelihood.
" Balık avı için hizmet veren yeni bir firma.
Owing to an unreasonable and one-sided judgment by the Tokugawa shogunate regarding the repairs being performed on Hiroshima Castle, in June of 1619, my master, Masanori Fukushima, was ordered into exile at Kawanakajima, leaving his 12,000 retainers without any means of livelihood... through no fault of their own.
Hiroshima Kalesi üzerinde yapılan tamirat çalışmaları sebep gösterilerek Tokugawa monokrasisinin verdiği mantıksız ve tek taraflı bir hüküm neticesinde 1619 yılının haziran ayında efendim Masanori Fukushima, hiç bir kabahatleri olmamasına rağmen açlığa ve sefalete terk edilen 12.000 hizmetlisini arkasında bırakarak Kawanakajima'ya sürgüne gönderildi.
You know as well as I the state of my livelihood at present.
Şu an nasıl bir hayat sürdüğümü siz de benim kadar iyi biliyorsunuz.
- It's your livelihood?
- Böyle mi geçiniyorsun?
I've just been thinking seeing how you control all the gambling in this town and I get 10 percent of the take what would happen to my livelihood if you went out and got yourself shot?
Ben düşünüyordum da kasabadaki kumar oyunlarını kontrol altında tutuyorum ve kazançtan % 10 alıyorum eğer sen gider ve bir yerlerde vurulursan, ben geçimimi nasıl sağlarım?
Gotta defend our livelihood.
Rızkımızı korumamız lazım.
I give piano lessons that is how I am able to make a livelihood.
Özel piyano dersleri verip hayatımı kazanıyorum.
All concern for their livelihood is removed. Chagrin is left behind.
Onların geçimlerine dair bütün kaygıları giderilmiş, hayalkırıkları geride kalmıştır.
- It's my livelihood.
- Ama bu benim geçim kaynağım.
Heroine, we're only doing this for livelihood We had no choice, spare me I'll start with a clean slate
Bayan, yaşamak için tek bildiğimiz bu... başka bir seçeneğimiz yoktu ama dersimi aldım... bir daha yapmayacağım
Ren Jie, I'll make arrangements with friends down south regard to your livelihood, there'll be no problem
Ren Jie, güneydeki dostlarımla irtibata geçeceğim Senin için herşeyi ayarlarlar rahat yaşarsın
Threatening my livelihood is a violation of my rights, isn't it?
Beni böyle tehdit etmek kanunlara aykırı değil mi?
There are some 200 people who were in the business They won't stand to lose their livelihood and hate Luo Tianguang They would do it for you and themselves
Bu işlerle uğraşan 200 civarında adam var yaşam tarzlarını kaybetmek istemiyorlar ve Luo Tianguang'dan nefret ediyorlar bize gönüllü katılabilirler
I'll bet they've never had to tear down their own livelihood.
Eminim hiçbiri rızklarını elleriyle yok etmemişlerdir.
But these things are my livelihood.
Fakat bu şeyler benim geçim kaynağım.
Our pussies are our livelihood.
Geçimimizi amlarımızdan sağlıyoruz biz.
Way of life. Livelihood.
Yaşam tarzı.
You can't wave your papers and ruin our livelihood just like that.
Öyle kâğıtları sallayıp, geçim yolumuzu mahvedemezsin.
An orca drives our fish away. It's our livelihood.
Orca bizim balıkları kaçırır, o da bizim gelir kaynağımız.
For the sake of my future livelihood...
Zengin bir İstikbal için...
One minute I'm a leper with a trade, next minute my livelihood's gone.
Cüzamlı bir iş sahibiyken, geçim kaynağım elimden gitmiş oldu.
Right at the present time, Mr. Horn, what's your primary source of livelihood?
Şu anda geçiminizi esas olarak neyle sağlıyorsunuz Bay Horn?
Listen, he's my livelihood.
O benim gelir kaynağım.
- Now, you listen, you're not going to have a livelihood if he dies.
- Şimdi beni iyi dinleyin. Eğer ölürse, tek gelir kaynağınızdan olursunuz.
Terrible though his appearance is, so terrible, that nervous persons fly in horror from the sight of him, and that he is debarred from earning his livelihood in any way.
" Görüntüsü o kadar korkunç ki, kadınlar ve rahatsız insanlar onu gördüklerinde kaçıyor. Dolayısıyla, geçimini normal bir şekilde sağlayamıyor.
I've never known a lawyer to risk his life or his livelihood to expose the crooks in his profession.
Ama ben asla bir avukatın hayatını ve çevresini riske atarak, mesleğindeki yolsuzlukları ortaya çıkardığını görmedim.
This is not just a sale, Ed it's a struggle for the livelihood of your community and your country.
Bu sadece bir satış değil Ed toplumunun ve ülkenin geçim savaşı.
In a sluggish economy, never, ever fuck with another man's livelihood!
Ekonomi berbatken asla bir başkasının ekmeğiyle oynama.
What is to me a means of livelihood is to him the merest hobby of a dilettante.
Benim demek istediğim, benim için geçim kaynağı olan şey onun için eğlence arayan insanlara özgü bir hobi.
This is my livelihood now!
Bu benim şimdiki yaşam bağım.
The end, in fact, of his livelihood.
Yani geçim kaynağının elinden alınması.
That's her only livelihood.
Tek geçim kaynağı.
His livelihood depends on his ability to improvise and compose music.
Geçinmesi, çalıp beste yapabilme kabiliyetine bağlı.
Robotics is the only livelihood I know.
Bildiğim tek geçim yolu robot yapıp satmaktır.
The taxi's our livelihood.
O, bizim geçim kaynağımız.
It's not just your livelihood at stake but your son's, and the livelihood of all blacksmiths.
Sadece senin geçimin değil, oğullarının ve diğer demircilerin geçimi de tehlikeye girer.
Because, my lord, my livelihood depends on Ragnarok.
Çünkü efendim, geçimim Ragnarok'a bağlı.
If the police persist in ruining my reputation and livelihood, badgering my friends and digging up women I haven't seen for years, then I have no choice but to defend myself.
Eğer polis adımı kirletmeye, hayatımı altüst etmeye, arkadaşlarımı rahatsız ederek senelerdir görmediğim kadınları ortaya çıkarmaya başlarsa, kendimi korumam gerekecek.
Our livelihood depends on this river.
Herşey akan nehre bağlı!
Just my shirt, my livelihood, my house and my children.
Yalnızca gömleğim, nafakam, evim ve çocuklarım.
Four hundred years ago on the planet Earth, workers who felt their livelihood threatened by automation flung their wooden shoes called "sabot" into the machines to stop them.
400 yıl kadar önce, Dünya'daki işçiler otomasyon yüzünden işsiz kalacakları korkusuyla, "sabo" adlı tahta ayakkabılarını çıkarıp makinelere fırlattılar.
I've just robbed a man of his livelihood and yet I feel empty.
Biraz önce bir adamı işsiz bıraktım ve hala doymamış hissediyorum.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]