Marble traduction Turc
1,140 traduction parallèle
You never see the Marbles?
Marble'ları hiç mi görmediniz?
The Marbles just sit up there... waiting for us to die in childbirth... and then they sell the poor babies.
Marble'lar sadece burada oturur... doğum sırasında ölümümüzü görmek için beklerler... ve zavallı bebekleri satarlar.
He works for the Marbles.
Marble'lar için çalışıyor.
Those goddamn Marbles.
Şu kahrolası Marble'lar.
Them fucking Marbles did it.
Kahrolası Marble'lar yaptı bunu.
Bag the Marbles!
Marble'lara geri dönelim!
Back to the Marbles and seize those fuckers.
Marble'lara geri dönelim ve o s * kicileri yakalayalım.
Connie and Raymond Marble.
Connie ve Raymond Marble.
You're Connie Marble... and you're gonna pay for being Connie Marble.
Sen Connie Marble'sın ve yaptıklarının cezasın ödeyeceksin... Connie Marble.
Gentlemen, get ready...'cause you're about to witness the trial... of these two unfortunates... commonly known as Connie and Raymond Marble.
Beyler, hazırlanın... çünkü şimdi bir duruşmaya tanık olacaksınız. Bu iki talihsiz... Connie ve Raymond Marble olarak biliniyor..
Connie and Raymond Marble... you have breathed your last breath.
Connie ve Raymond Marble... son nefesleriniz aldınız.
Connie Marble... you stand convicted of asshole-ism.
Connie Marble... "Götçülük" suçundan mahkum oluyorsunuz.
Of course, Connie Marble was also hard at work... and in the first cut of the film... life was even worse for poor Channing the butler.
tabiî ki, Connie Marble işte çok zordu... ve filmin ilk çekiminde... Channing için hayat daha da zordu.
In the original script, Raymond and Connie Marble... also raided Divine's trailer much earlier in the story.
Orijinal senaryoda, Raymond ve Connie Marble... Divine'nın karavanına daha erken saldırıyorlar.
Two would-be filth balls named Connie and Raymond Marble... are responsible for this deed.
İki pisliğin adı Connie ve Raymond Marble... bu eylemden sorumlu olan.
Then the one next to it is a heated marble stone, like in a Turkish bath.
Herhalde yanındaki de göbek taşı ha? - Ne?
- I said go kiss a duck, marble-head.
- Git bir fıçı öp, taş kafa.
Sometimes it was like being in a big marble hall how we talked in low voices and heard the tiniest sound.
Büyük bir mermer salonda olmak gibiydi alçak sesle konuşsak da en ufak sesi duyuyorduk.
It's just one of those things that gets into my head, keeps rolling around in there like a marble.
Sadece aklımı kurcalayan şeylerden biri, bir bilye gibi orada dönüp duruyor.
waiting for the marble to crumble away, for the wood to turn to pulp, for the houses to collapse noiselessly, for the diluvian rains to dissolve the paintwork, pull apart the dowel-joints in hundred-year-old wardrobes, tear the fabric to shreds, wash away the newspaper ink,
... mermerin param parça olmasını odunun toz haline gelmesini evlerin çıt çıkarmadan yıkılmasını tufan gibi yağmurların, tabloların boyasını dökmesini yüz yıllık gardıropların ahşap bölmelerinden ayrılmasını kumaşların paramparça olmasını gazetelerin mürekkebinin akmasını...
Have a marble tombstone carved, fit for a saint.
Azizlere yaraşır mermer bir mezar taşı yaptır.
As if you were made out of marble.
Mermerden yapılmışsın gibi.
They are so cool. - As marble.
Çok soğuk, tıpkı mermer gibi.
Remember I said The Marble Faun, and it was terrible.
- Marble Faun'a dediğimi hatırla, berbat.
Terrible, the tragedy connected... with The Marble Faun.
Kötülük ve felaket Marble Faun'da birleşmişti.
You know, I call Jerry "The Marble Faun."
Jerry'ye Marble Faun diyorum.
I was in your great Marble Collegiate Church for the first time... and I was having it rough.
"... ilk defa Marble Collegiate Kilisesi'ndeki cemaatinize katılmıştım ve zor bir dönemden geçiyordum. "
You have been listening to Dr. Norman Vincent Peale... - as he spoke this morning from his pulpit... - No emotionalism.
Doktor Norman Vincent Peale'ın Marble Collegiate Kilisesi'ndeki kürsüsünden...
- At Marble Collegiate Church.
- Duyguya yer yok. ... bu sabah yaptığı konuşmayı dinlediniz.
The Marble Faun is at the door.
Marble Faun kapıda. Bekleyebilir.
To hell with The Marble Faun.
Marble Faun'un canı cehenneme.
The Marble Faun is moving in.
Marble Faun taşınıyor.
- The Marble Faun.
- Marble Faun.
The marble didn't arrive till last weak and my best sculptor's sick.
Mermer geçen haftaya dek elime ulaşmadı, en iyi heykeltraşım da hasta.
- The marble was here last time!
- Geçen gelişimde mermer buradaydı!
Her generous forms have often been immortalized on canvas, marble.
Bereketli kıvrımların ressamlar ve heykeltıraşlarca ölümsüzleştirildi.
Marble... and alabaster... and gold.
Mermer, ve kaymaktaşı, ve altın.
Large marble.
" Geniş mermer.
The breasts shimmer like pearls on the marble-cool skin
Göğüslerin soğuk deriniklerdeki inciler gibi parıldayacak...
They're like marble.
Mermer gibi sertler.
Miss Marble, Mr. Perrier and Wang, we'll investigate.
Bn. Marble, Bay Perrier ve Wang, arastïracak.
and the presence of at least, uh, two mourners... a headstone of the finest Carrera marble... and a plot in size and location befitting your status, sir... and perpetual care of the grounds.
Ve en az varlığı, iki yaslı kimse... En iyi Carrera mermerinin bir mezar taşı... Ve boyut ve yerde bir arsa
I didn't cover the walls with marble.
Mermer duvarlar oldukça soğuktur.
This is pretty marble.
Mermer hoş.
MAN OF MARBLE
MERMER ADAM
A marble statue takes form... a symbol of the heroism of our bricklayers.
Duvarcımızın kahramanlığının... sembolü halini almış olan mermer bir heykel.
He took a pick-axe and slowly moved the marble tombstone.
Bir balta aldı ve mermer mezar kapağını yavaşça oynattı.
What do you think? Is she made of wood or marble?
Ne dersin, o sanki taş ya da kütükten yapılmış gibi değil mi?
And a marble ashtray to send it to the bottom.
Kan. - Ve batması için mermer bir küllük.
He then rewraps the gun in the stole, adds the stained handkerchief and a marble ashtray to make sure that it all sinks to the bottom, and throws the whole bundle out of the window into the Nile.
Silahı tekrar şala sardı ve lekeli mendil ve batmalarını sağlamak için bir de mermer küllüğü sardı.
This body as though carved out of marble I crave to make it my own.
Bu vücut sanki demirden yapılmıştı ve O demir kalıplar bakışlarınla eridi