No pushing traduction Turc
231 traduction parallèle
"Here, no pushing," he says.
"İtmesene," diyor.
- And no pushing.
- İtişmek de yok.
No running, no pushing!
Koşmak yok, itişmek yok.
No pushing, no shoving.
İtişme dürtüşme yok.
No pushing, please!
İtmek yok, lütfen!
- Hey, mate. No pushing.
- Dostum itmesene.
No pushing.
Baskı yapmayın.
No pushing.
İtmeyin, itmeyin.
Okay, gang, you know the rules... no humping, no pushing, no sniffing heinies.
Tamamdır çete, kuralları biliyorsunuz... Oynaşmak, itişmek, koklamak yok.
No pushing now.
İtişmek yok.
No pushing now.
Israr etmeyin.
No pushing
İtme.
No pushing.
Kımıldamayın.
- No pushing.
- İtmek yok.
- No pushing in here, friend.
- Sıraya gir dostum.
All right, now, uh, as I said, no grabbing, no pushing or tripping.
Tutmak yok, itmek yok, çelme yok.
- No pushing!
- İtişmeyin!
I ain't serving none of my liquor to no bunch of tomato-kissing, - plow-pushing...
İçkilerimden hiç birini bu domates öpen ve... pulluk ittiren sürüye...
And there is no murder ring with you at the control boards pushing the buttons.
Kontrol panelindeki düğmelere basarak yönettiğin bir cinayet dizisi de yok.
Well, there's no sense in pushing Neff around.
Neff'i suçlamanın anlamı yok.
Like an idiot... I fumbled in and out of one gorge after another... pushing along with no more sense or reason... than if I had been on a treadmill.
Bir budala misali... düşe kalka bir koyaktan diğerine girip çıkıyor... dolap beygiri gibi, ne yaptığımı bilmeden... yürüyüp duruyordum.
No one's pushing me.
Kimse beni zorlamıyor.
No, pushing, please.
İtmeyin.
- Are you pushing me? - No!
- Beni zorluyor musun?
No, Felipe's back there pushing the drag.
Hayır, arkada Felipe var sürüyü kontrol ediyor.
No, there was a lot of pushing going on in the subway.
Metrode küçük bir mahalle kavgası oldu..
- No, sir, but whenever I have a problem, I start pushing those wires around and sometimes it works like a charm.
Şey, işte bu. Kimin yaptığını biliyorum. Siz neden söz ediyorsunuz?
- No, that was you pushing the cage.
- Hayır, sen kafesi ittin.
No more pushing pills, right?
Artık hap satmak yok, tamam mı?
No, you're Pushing me down!
Hayır, beni aşağı itiyorsun!
We're pushing 1 : 00 a.m. You ain't splurging for no time and a half.
Saat 1.00'e geliyor. Fazla sürenin parasını ödemiyorsun.
You have no right pushing!
İtmeye hakkınız yok!
No more pushing me around! Get up!
Artık, bana ne yapacağımı söyleyemezsiniz!
But she's no mere housewife pushing a broom.
Ama o elinde süpürge, koşturan bir ev hanımından ibaret değil.
You have no right to be pushing me around like that.
Beni öyle itip kakmaya hakkın yok.
No, my feminine side is on the couch watching Oprah and occasionally pushing aside a breast to scratch my knee.
Hayır dişi yanım kanepede Oprah'ı izliyor ve arada bir dizini kaşımak için bir göğsünü kenara çekiyor.
I never did figure you for no class, but this might be pushing it.
Seni hiç sınıflandırmamıştım ama bu durum beni zorlayabilir.
No sponsors or agents pushing me around.
Eteğime yapışırsan bir yıldız olursun.
There is no such thing as a 25-year-old gang leader, and you are pushing 20 already.
25 yaşını gören çete liderleri olmaz. 20 yaşına yaklaşıyorsun.
No offence, but a moron pushing the last legal drug.
Alınma ama, sana yasal olarak içeceğin son içkiyi iteleyen moronla işte.
No kicking, pushing, shoving, or biting.
Tekmelemek, itmek, dürtmek ve ısırmak yasak.
From now on, no more pushing, no more prodding.
Bundan sonra zorlamak, kışkırtmak yok.
I care about you, but if you're going to keep pushing me away, then there's no point in my staying around, is there?
Seninle ilgileniyorum, ama beni uzaklaştırmaya devam edersen, etrafında bulunmamın, hiçbir anlamı kalmayacak, öyle değil mi? Güzel.
No, look, what you saw was Phoebe's fingers pushing the pointer. There's nothing in that attic. She's playing a joke on us.
hayır, bak, senin gördüğün şeyi Phoebe yaptı tavan arasında hiç bir şey yok.
Well, no, but my parents are pushing towards Yale..... cos that's where my dad went.
Şey, hayır, ama ailem Yale'i istiyor çünkü babam oraya gitmişti.
Well, no one's pushing.
Seni zorlayan yok.
No pushing.
İtişmeyin.
- No, you're pushing it.
- Hayır, fazla zorluyorsun.
I ain't pushing'no more. Maybe he's got his foot on the brake.
Belki de adam frene basıyordur.
I mean, 15 minutes, that's pushing it a bit. No-one could've had time to commit the murder and dispose of the body.
Kimse hem cinayet işleyip hem de cesedi ortadan yok edemez.
That's exactly what she wants me to do. No. She's really pushing this thing.
Hayır, kayda değer bir rakip olduğunu.