Nuisance traduction Turc
992 traduction parallèle
Don't be a nuisance!
Baş belası olma!
Lee Eun Seol... was nothing but a nuisance.
Lee Eun Seol büyük bir yüktü. Yük olduğu için mi onu öldürüp hayalete çevirdiniz?
So, you killed Lee Eun Seol because she was a nuisance and fabricated this story about her becoming a ghost? She didn't die because of us.
Bizim yüzümüzden ölmedi.
What a nuisance.
Ne aksilik.
... the mosquitoes are a terrible nuisance.
... sivrisinekler tam bir başbelası.
... the mosquitoes are a terrible nuisance.
... sivrisinekler tam bir baş belası.
It's a confounded nuisance.
Bu lanet olası bir baş belası.
You're a nuisance.
Tam bir baş belasısın.
Tell me, am I a nuisance?
Söylesenize, sorun çıkarıyor muyum?
You wanna be a public nuisance?
Toplumun hışımına mı uğramak istiyorsunuz?
No, they're a nuisance.
Hayır, hepsi baş belasıdır.
Even royal amours are a nuisance.
Kraliyet aşkları bile oldukça sıkıcı.
You're a nuisance.
Sen bir başbelasısın.
You're a nuisance.
Sen başbelasısın.
They keep insisting they should have some nuisance value.
Ellerinde ipotek değeri olduğu konusunda ısrarlılar.
- Nuisance value?
- İpotek değeri mi?
Nuisance value...
İpotek değeri...
Then she became a nuisance and undid all the fine work she had done.
Sonra tam bir baş belasına dönüşmüş ve yaptığı onca güzel şeyi mahvetmiş.
I'm sorry I was such a nuisance.
Dikkatsiz olduğum için özür dilerim.
You're making a nuisance of yourself.
Baş belası olmaya başladın.
I find that the moment I let a woman make friends with me, she becomes jealous, exacting, and a confounded nuisance.
Bir kadının arkadaşım olmasına izin verdiğim anda, kadın kıskanç, hoşgörüsüz ve kafa karıştırıcı bir bela olup çıkıyor.
- Thorough nuisance.
- Tam bir baş belası.
You may think I'm a nuisance.
Başbelası olduğumu düşünebilirsin.
No, I'm not a highwayman, just a nuisance.
Hayır, ben bir soyguncu değil, sadece bir baş belasıyım.
Hés a nuisance.
Tam bir başbelası.
- I'm afraid I'm a nuisance with it. - You couldn't be.
- Korkarım başınıza bela olacağım.
I know it's a nuisance, but we have to track changes in pulse and blood pressure.
Rahatsïz edici ama nabïz ve kan basïncïndaki degisiklikleri kaydetmeliyiz.
- A nuisance, isn't it? - Hmm?
- Sıkıcı, değil mi?
That little mutt's just a plain nuisance.
Bu küçük yaratık, tam bir baş belası.
They're getting to be a nuisance!
Artik can sikmaya basladilar!
You're just making a nuisance of yourself.
Sadece kendini küçük düşürüyorsun.
- I don't want to be a nuisance... but couldn't it accidentally have been put into somebody else's letter box?
- Başınıza bela olmak istemem ama... acaba yanlışlıkla başkasının mektup kutusuna konmuş olamaz mı?
But what I ought to do is to lock you all up for if ever there was a nuisance, it's you Tobacco Road folks.
Hepinizi içeri tıkmalıyım. Nedir şu Tobacco Road milletinden çektiğimiz?
- Automobiles... Automobiles are a useless nuisance.
- Otomobiller işe yaramaz, baş belalarıdır.
I said automobiles are a useless nuisance.
Otomobiller işe yaramaz baş belalarıdır dedim.
Never amount to anything but nuisance. No business to be invented.
Baş belasından başka bir şey değiller ve keşfedilmelerine de gerek yoktu.
Hello, nuisance.
Selâm, tatlı belâ.
It must have been a robber. Yeah, since the blackouts those have become quite a nuisance, sir.
Karartmalar başladığından beri bu olaylar artmaya başladı.
Beastly nuisance I call it.
Ben buna hayvanlara reva görülen işkence derim.
Sorry to delay you, missed the bus had to take a taxi, dreadful nuisance.
Beklettiğim için üzgünüm, otobüsü kaçırdım, taksiyle gelmek zorunda kaldım. - Korkunç sıkıntı. - Evet, efendim.
What a nuisance!
Tam bir baş ağrısı!
What a nuisance this boy is.
Ne baş belası bir çocuk.
- A true perfect nuisance.
- Süzme baş belasıydı!
Well, it's an awful nuisance, I know that.
- Berbat bir dert. Biliyorum.
Disturbing the customers and making a nuisance of yourselves.
Müşterileri rahatsız ediyorsunuz ve başa bela oluyorsunuz.
She must be a thorough nuisance.
Tam bir baş belası!
- I hope I'm not being a nuisance.
- Umarım sana sıkıntı vermem.
And she was always a nuisance whenever she was around us.
Hep baş belası oldu.
You're a nuisance!
Baş belâsısınız!
What a nuisance!
Bu ne kargaşa! Nereye kayboldu?
Lennie is a nuisance most of the time,
Başıma dert oluyor çoğu zaman.