O'clock traduction Turc
7,259 traduction parallèle
Your other 10 o'clock.
Diğer saat 10 yönü.
We next destination at12 o'clock.
Bir hedef daha var. Saat 12 yönünde.
They're at nine o'clock.
Saat dokuz yönünde.
10 o'clock.
Saat 10'da.
Give me a 2 o'clock.
- Beni 2 : 00 yönüne çevirin.
At 11 o'clock.
Saat 11 yönünde.
Check out the hotties at 12 o'clock.
Saat 12 yönündeki ateşli hatunlara bak.
- Seven o'clock? - Okay.
- Tamam.
Three o'clock.
Saat 3.
Twelve o'clock!
Bee! Saat 12 yönünde!
- Uh, we had a 4 o'clock interview with you.
- Saat dörtte röportajımız vardı.
- 3 o'clock.
- Saat 3 yönü.
- Shots o'clock. - Cheers, yeah.
- haydi bakalim fondip
Twelve o'clock.
- Nerede? - 12 yönünde.
It's two o'clock in the morning.
Saat sabahın ikisi.
Hurry up, we can still make the 11 o'clock bus, okay?
Acele et, 11 otobüsüne hala yetişebiliriz, tamam mı?
'Bout 3 o'clock I hear someone banging'on the side of the barn.
- Saat 3 civarında, birinin ahır yanını tekmelediğini duydum.
Ten o'clock.
Saat 10'da.
I thought you said ten o'clock...
- Yanılmıyorsam 10 demiştin ama...
Mum it's nine o'clock!
Anne saat 9 oldu.
It's only six o'clock
Saat daha 6.
At eight o'clock in the morning?
Sabahın 8'inde mi?
Then, in spite of his tiredness, he decided to wait until 8 o'clock.
Sonrasında, yorgun olmasına rağmen sekize kadar bekleme kararı aldı.
Okay, done. 8 o'clock?
Tamam, kabul. Saat 8 de?
Tomorrow onwards 6 o'clock.
Yarın itibaren saat 6da.
What 6 o'clock?
Saat 6 mı? !
At around two o'clock in the morning, the presses rolled, gigantic presses, two stories high, chug and chug, and Ebert was doing what editors do at the end of the day : check out the pages.
Sabaha karşı iki sularında rotatifler döner iki katlı bina yüksekliğindeki matbaa makineleri pat pat çalışırken Ebert, her editörün yaptığı gibi sayfaları kontrol ediyordu.
When O'Rourke's closed he would go down to the Ale House, because that was a four o'clock bar.
O'Rourke'un Yeri kapandığında Ale House'a gitmeye başladı çünkü bar dörde kadar açıktı.
It was about four o'clock on a Saturday afternoon.
Bir cumartesi öğleden sonra dört sularıydı.
And my children celebrated many things that year, and had a happy year, instead of watching the clock, which they would've done.
Kızlarım o yıl bir sürü şey kutladı ve saati gözetmektense mutlu bir yıl geçirdiler. Yoksa hakikaten de saati gözetirlerdi.
Blue suit. Two o'clock.
- Şüpheli saat 2 yönünde.
I don't think I'm going to make it back for that one o'clock rehearsal.
Saat 1'deki provaya yetişeceğimi pek sanmıyorum.
I need you to come to my therapist this afternoon at 3 o'clock.
- Öğleden sonra terapistime gelmen gerekiyor. Saat 3'te.
Its nine o'clock It's time for rehearsals.
Prova için uygun zaman.
It is five o'clock in the morning,
Saat sabahın beşi.
Seven o'clock.
Saat yedi.
Room 2117, 5 o'clock.
2117 numaralı oda, saat 5'te.
- Louis took her in at nine o'clock.
- Louis odaya 09 : 00'da bıraktı.
- Six o'clock.
Saat 6.
He'll be at the coffee shop at 12 o'clock.
Tam 12'de kahve içmeye gelecek.
We were going to meet 12 o'clock.
Biz tam 12'de buluşacaktık.
Check your three o'clock!
Saat 3 yönünü kontrol etsene!
All those pumps going around the clock.
Tüm o pompalar gün boyu çalışıyor.
Seven o'clock?
Saat 7'de o zaman.
4 o'clock the man said, and 4 o'clock it is.
Adam saat dörtte dedi, ve saat tam dört.
I'll meet you there at 5 o'clock.
- Seninle saat beşte orada buluşuruz.
The house rules, I lock the front door at 9 o'clock so you must be in by then.
Ev kuralları, ön kapıyı dokuzda kilitlerim o saate kadar içerde olmalısınız.
Breakfast to serve from 7 o'clock to 8 o'clock.
Kahvaltı saat 7 ve 8 arasında. Evcil hayvan yok.
Machine gun, twelve o'clock!
12 yönünde silahlı biri var.
Nine o'clock, nine o'clock.
Dokuz yönüne doğru.
Gordo, hard right, three o'clock into the square.
Gordo, sağa kır. Meydanın 3 yönüne doğru git.