Obsessive traduction Turc
744 traduction parallèle
The line between scientific genius and obsessive fanaticism is a thin one.
Dahi bir bilimadamı olmakla takıntılı bir fanatik olmak arasında çok ince bir çizgi vardır.
As a result of affective frustration you developed towards your daughter an exaggerated and obsessive sense of responsibility.
Kızınızı abartılı ve saplantılı sorumluluk duyguları ile.. ... yetiştirmenizin sonucunda şimdi hayal kırıklığına uğradınız.
You have to be either an obsessive crackpot who's escaped from his keeper or Samuel T. Cogley, attorney at law.
Siz ya tımarhaneden kaçmış bir zırdelisiniz, veya avukat Samuel T. Cogley,
The light has to come and go in a rhythmic, obsessive way.
Işıklar delicesine yanıp, sönsün.
The introjection of these obsessive, hallucinatory needs does not produce an adaption to reality, but mimesis, standardization : The cancellation of individuality.
Bu tarz saplantısal ve evham verici ihtiyaçları özümsemek gerçeğe adaptasyondan ziyade bir benzerlik, standartlaştırma ve bireyselliği yok etme durumuna yol açabilir.
The majority considers the nazistas a little obsessive nonsenses and, but perhaps the time of the thought it has finished.
Halkın çoğu, Naziler'in pek de tekin olmadığını düşünüyordu. Ama belki de artık düşünmenin zamanı değildi.
In the silence of your room time no longer penetrates, it is around a permanent medium, obsessive warped, a little suspect :
Odanın sessizliğinde zaman artık işlemiyor seni çevreliyor ayrılmıyor takıntılı çarpık biraz şüpheli :
It is my theory that you have an obsessive love of jewellery, madame, that you coveted Madame Doyle's pearls and that you determined to possess them, even if this meant robbery or murder.
Mücevherlere karşı zaafınız var. O incilere hayrandınız. Onları elde etmekte kararlıydınız, hatta hırsızlık ya da cinayet pahasına.
She should marry Michael and stop her obsessive worrying about being creative.
Michael'la evliliğine bakıp yaratıcı olma tutkusundan vazgeçmeliydi.
I was obsessive compulsive about neatness.
Düzenlilik konusuna saplantı bozukluğum vardı.
- Amanda is obsessive with men.
- Amanda erkeklere takıntılı.
Very obsessive woman.
Çok takıntılı biri.
Wait a second, what's an example of obsessive behaviour?
Bir saniye. Takıntılı davranışa bir örnek verir misin ;?
Then I can go back to being obsessive about my family.
Öyleyse yine kendi ailemi kafama takmaya devam edeceğim.
This entire crew seems on the edge of obsessive behaviour concerning Mr Spock.
Bütün mürettebat Bay Spock'ın ölümü konusunda biraz hassas davranıyor.
You're such an obsessive person and that drives me crazy.
Çok saplantıIı birisin ve bu da beni çıIdırtıyor.
Perhaps it takes desire, an obsessive desire.
Belki de ihtiras gerekiyordur ; takıntı derecesinde bir ihtiras.
I think you might be getting obsessive about all this.
Bu konuda saplantılı olmaya başladın.
" Love does not originate as an illness but is transformed into it when it becomes obsessive.
" Aşk bir hastalık olarak ortaya çıkmaz ama saplantı halini alırsa hastalığa dönüşür.
you introduced me to horse racing, knowing full well how obsessive / compulsive i am.
Bana at yarışını sen öğrettin, Benim saplantılı ve etkilenen biri olduğumu biliyordun.
Steve, you're obsessive.
Steve, sen saplantılısın.
I am not obsessive.
Hayır, değilim.
I don't want you getting obsessive about these things.
Bu konularda obsesif olmanı istemiyorum.
Dad, you want me to choose my words so carefully.. .. and then you just throw a word like'obsessive'at me.
Baba, benden sözcüklerimi dikkatli seçmemi istiyorsun ve sonra bana "obsesif" gibi bir sözcük sarf ediyorsun.
So would you please try and be a little more precise.. instead of calling a person something like'obsessive
İnsanlara obsesif demek yerine biraz daha hassas olmaya çalışır mısın?
Terraformers are often obsessive.
Dünyadönüştürücüler genelde öyledir.
Yes, I believe that. But as he saw his goal getting closer, seeming possible, he became more obsessive.
Ama hedefine yaklaştığını görünce, mümkün olduğunu anladığında, daha da saplantılı oldu.
But as he saw his goal getting closer, seeming possible, he became more obsessive.
Tasha'yı öldürdü, bizi de öldürebilirdi, ama yapmadı.
Where does he get this obsessive behavior?
Bu takıntılı davranışları nereden ediniyor?
Call me obsessive-compulsive, but we must do this now.
İstersen bana obsesif-kompulsif diyebilirsin, ama bunu şimdi yapmalıyız.
For a non-obsessive relationship, that's pretty good.
Saplantısız bir ilişki için gayet iyi.
violence prone, obsessive / compulsive personality, a history of excessive physical force throughout his 18 years as a Los Angeles police officer.
Şiddete eğilimli, saplantılı, zorlayıcı bir kişilik. L.A. polis memuru olarak geçirdiği 18 yıl boyunca pek çok aşırı fiziksel güç kullanımı.
You're like a case study in obsessive behaviour.
Tıpkı bir saplantılı davranış vaka örneği gibisin.
My wife thinks I'm a single-minded, obsessive jerk.
Eşim benim sadece işi düşünen, takıntılı bir hödük olduğumu düşünüyor.
You are a single-minded, obsessive jerk.
Sadece işi düşünen, takıntılı bir hödüksün.
I was being obsessive when I got angry this morning.
Bu sabah sinirlendiğimde obsessif hale gelmiştim.
But when our attention turned from outer space to the wooded areas surrounding Twin Peaks, he became destructively obsessive.
Dikkatimizi dış uzaydan İkiz Tepelerin ormanlık arazisine doğru çevirdiğimizde O gitgide saplantılı bir saldırgan haline geldi.
Now, the fact that she carried it out... indicates psychopathic obsessive behavior... in terms not only of the killing itself... but also in terms of the applied advance defense mechanism.
Cinayeti işlemesi, bir psikopat saldırgan davranışıdır ve savunma mekanizmalarını çok önceden kurduğunu gösterir.
Otis claims you had a "obsessive fiîxation" on his wife.
Otis, eşini çok arzuladığınızı söylüyor.
The account executive gets so pissed off and frustrated, he becomes obsessive.
Yönetici o kadar öfkelenir ki kafası karışır, saplantıya dönüşür.
- And obsessive.
- Saplantı diyorlar.
But the bottom line is, you're developing an obsessive interest in your inner workings.
Ama bilinçaltında, iç işlevsel işleyişinle ilgili bir saplantı gelişiyor.
I think he is acting under the classic form of obsessive-compulsive behaviour.
Bence bu davranış klasik obsesif kompulsif hareketinin tipik bir örneği.
I'm an obsessive-compulsive disorder.
Ben obsesif kompulsif bozukluğu hastasıyım.
Obsessive-compulsive.
Obsesif-Kompulsif.
Obsessive compulsive disorder... with erotomatic features.
Erotik nitelikli takıntılı-zorlantılı bozukluk.
Though washing one's hands 20 to 30 times a day IS obsessive-compulsive, please bear in mind that your husband is a coroner.
Birinin ellerini günde 20-30 kez yıkaması obsesif kompulsif bozukluk olsa da lütfen kocanızın adli savcı olduğunu unutmayın.
Now, Beverly, this is more than just an obsessive love affair that has got out of hand.
Bu işlerin kontrolden çıktığı bir aşk macerasından daha fazla.
The major creative force on the film was the producer, David O. Selznick, an obsessive perfectionist who wanted to top his greatest achievement,
Film üzerindeki esas yönetici güç yapımcı David O. Selznick'teydi. En büyük eseri "Gone with the Wind" i bile gölgede bırakacak bir şeyler çekmek isteyen takıntılı bir mükemmeliyetçi.
- John Wayne's heroic persona... has turned dark and obsessive.
- John Wayne'in kahraman karakteri karanlık ve takıntılı birine dönüşür.
I think he is acting under the classic form of obsessive / compulsive behavior.
Bence bu davranış klasik obsesif kompulsif hareketinin tipik bir örneği.