Offer traduction Turc
25,106 traduction parallèle
It's why I made the offer.
Bu yüzden bu teklifi yaptım zaten.
- Can I offer you some eggnog?
- Biraz eggnog alır mısın?
She wants to offer them to Cade.
Onları Cade'e sunmak istiyor.
Damon and I have an offer you won't be able to refuse.
Damon ve ben sana reddedemeyeceğin bir teklif yapacağız.
What if I can offer you a better one, here and now?
Peki ya sana şu an burada daha iyi bir teklifte bulunsam?
You had a proposal, which Cade said no to when he accepted my better offer.
Sen Cade'e bir teklifte bulundun, Cade hayır dedi ve benimkini kabul etti.
She wants to offer them to Cade.
Onları Cade'e önermek istiyor.
What if I can offer you a better one?
Ya sana daha iyi bir teklifte bulunursam?
Why would they? Absorbing the worst humanity has to offer, day in and day out.
Her gün insanlığın en kötü yanına maruz kalıyorlar.
And some people came to me with an offer.
Ve birileri bir teklifle geldi.
When Los Angeles has so much to offer?
Los Angeles'da bu kadar güzellik varken.
He will either kill her, control her, or she will offer her services to the biggest bad in the town in order to save her neck, like she always does.
Ya onu öldürecek, ya kontrol edecek ya da her zamanki gibi kendini kurtarmak için kendini kasabadaki en kötü adamın hizmetine sunacak.
I'm here to offer you mercy.
Buraya sana merhamet göstermeye geldim.
I doubt they offer Intro to Guitar in the cage.
Kafeste gitar olduğunu sanmıyorum.
We can offer expertise, weaponry, skills.
Bilgi, silah ve beceri tedarik edebiliriz.
I apologize for my involvement in this, and I'd like to offer to replace the girl's phone.
Bu işe dahil olduğum için özür dilerim ve ve kızın telefonunun zararını karşılamak isterim.
- Well, a Freudian might offer that you went out looking for that blow to the head, but I am not a Freudian by any stretch.
Freud'a sorsan her şeyin sebebinin aile ilişkileri olduğunu söyler. Ama ben bundan demiyorum.
All right, folks, this is the part of the evening that always tugs at my recently scraped-out heartstrings... where we offer a helping hand to one deserving student who's seeking a career in the law.
Pekâlâ millet. Gecenin, kalbimi her zaman derinden etkileyen kısmına geldik. Bu kısımda, hukuk kariyeri yapmak isteyen, başarılı bir öğrenciye yardım ediyoruz.
Kamilah, I will offer full immunity and witness protection if she wears a wire.
Kamilah eğer bu olayı üstlenirse ona tam dokunulmazlık ve tanık koruma öneriyorum.
Do you think Morland would've said yes to the offer to take over the group?
Sence Morland örgütü devralma - teklifine evet der miydi?
Hypothetically, I've called to take you up on your offer.
Varsayalım ki teklifinizi kabul etmek için aradım.
What offer?
Ne teklifi?
I'm afraid the offer you're referring to is no longer on the table.
Korkarım ki bahsettiğiniz teklif artık geçerli değil.
The other day, you made me an offer.
Geçen gün bana bir teklifte bulunmuştun.
After our meeting the other day, she contacted me, and said she wanted to offer her assistance, after all.
Geçen günkü toplantımızdan sonra benimle bağlantı kurdu. Ve yaşananlardan dolayı yardım teklifinde bulundu.
If you do not accept my offer, I will send you an e-mail thanking you for our enlightening conversation on conscious synthetics.
Eğer teklifimi kabul etmezsen sana bilinçli sentetikler hakkında yaptığımız aydınlatıcı konuşman için teşekkür maili atacağım.
Now, as your President, I humbly offer my sincerest apology.
Şimdi başkanınız olarak içtenlikle özür diliyorum sizden.
No, that's the only soup we offer.
Hayır. Tek çorba o.
They'll be back any second with a conter offer, which I'll accept.
Kabul edeceğim karşı teklifle her an geri dönebilirler
Well, I hope you're gonna enjoy London and everything she has to offer.
Umarım Londra'yı seveceksinizdir. Sunduğu her şeyi.
Can I offer you a mask?
Bu senin partin. Bir maske önerebilir miyim?
She kept coming down here to offer evidence against her sister.
Kardeşine karşı olan kanıtları sunmak için sürekli aşağıya geliyor.
It's some bribe people offer you to make you do what they want instead of what you want.
İstediğiniz şeyi yaptırmayıp size kendi istediğini yaptırmak için teklif edilen rüşvet.
May i offer you a morning newspaper?
- Bir sabah gazetesi rica edebilir miyim?
I'd offer you some, but I don't think you can drink it so...
Sana da teklif ederdim ama içebileceğini sanmıyorum...
It's an attractive offer, but my goods are free on the market for everybody.
Çekici bir teklif, ama mallarımı piyasadaki herhangi biri alabilir.
Maybe we should look at their offer again.
Belki de tekliflerine tekrar bakmalıyız.
No. We looked at the offer, it's not good enough. - Yeah.
Hayır, teklife baktık, yeterince iyi değil.
I voted against the orchestra's counter offer.
Orkestranın karşı teklifinin aleyhinde oy kullandım.
Here's my initial offer.
Benim ilk teklifim bu.
My initial spousal support offer is $ 2,000.
İlk nafaka teklifim iki bin dolar.
I was just debating whether to write and offer my commiserations.
Ben de tam sana yazıp üzüntülerimi sunmayı düşünüyordum.
An offer has been made for Geoffrey Charles's shares of Wheal Grace.
Geoffrey Charles'ın Wheal Grace hisseleri için bir teklif yapıldı.
Not some tawdry little passion worked up over a glass of port with some opportunist soldier who took what was on offer.
Fırsatçı bir askerin, bir daveti, çirkin bir şekilde... kendi amaçları için kullanmasıyla ayni şey değil.
That is precisely not what was on offer!
Tam da teklifle ilgili değil!
But Pablo Escobar, he thinks that's just your opening offer.
Ama Pablo Escobar'a göre bu sizin ilk teklifiniz.
And how did Gaviria take Pablo's offer?
Peki, Gaviria Pablo'nun teklifine nasıl tepki verdi?
Would we offer you a drink if we were offended?
Eğer kızgın olsak sana içki ikram eder miyiz?
How much did they offer you?
Sana ne kadar verdiler?
I offer you the keys to the kingdom, and you just go to sleep?
Ben sana krallığın anahtarını sunuyorum ve sen de gidip uyuyor musun?
Page one... preliminary settlement offer.
Birinci sayfa, geçici uzlaşma teklifi.