Ones traduction Turc
30,794 traduction parallèle
Dana said they're just little ones, okay?
Dana, o parçaların küçük olduğunu söyledi.
Since last we spoke, my pretty ones, my itty little bitty ones, I've been everywhere, man.
Tatlılarım, en konuştuğumuzdan bu yana... Her yerdeyim, adamım.
Come find me, holy ones.
Gelip beni bulun, kutsal varlıklar.
If you see any bigger ones, yell out.
Daha büyüklerini görürsen, seslen.
But these ones won't hit us.
Fakat, bunlar dünyamıza çarpmazlar.
We're not the only ones looking for supplies out there.
Dışarıda malzeme arayan tek kişi biz değiliz.
We got the only ones you'll need.
İhtiyacınız olan sadece biziz.
- The ones who were there
- Arkadaşım öldüğünde...
And not the scary ones like the basement and Bart's bedroom.
Tabii ki bodrum ve Bart'ın odası gibi korkunç yerler dışında.
They all think they're the first ones.
Hep ilk olduklarını sanırlar.
We're the ones deep in it.
Olayı yaşayan bizleriz.
I think we were the only ones who liked it.
Galiba tek beğenen biziz.
I made two statistics up. Two little ones.
Sadece iki küçük istatistiği uydurdum.
Isn't it sad that the country has gotten to the stage that when you buy theater tickets, you go, "Get ones in the aisle, so we can run"?
Ülkenin şu hale gelmesi acıklı değil mi tiyatro bileti alırken diyorsunuz ki, "Koridordan olsun ki kaçabilelim."
The ones here have to be on a register. "
Buradakiler fişlenecek. "
And there's very few ones, very few twos, and very few threes.
Birler, ikiler ve üçler pek az.
Ones are as rare as tens.
Birler de onlar kadar nadirdir.
I've seen about five ones in my life.
Hayatımda beş tane falan bir gördüm.
Ones don't really leave the house.
Birler de pek evden çıkmaz.
And the first ones were the Irish.
Ve ilk gelenler İrlandalılardı.
And the ones who survive in movies :
Peki filmlerde kim hayatta kalıyor?
It's no coincidence that you, Three, and Four were the ones who experienced the hallucinations.
Halüsinasyon görenlerin Üç, Dört ve sen olması bir tesadüf değil.
I'm not experiencing any more stress than anyone would under the circumstances, and the only voices in my head are the ones telling me to get back to work.
Bu şartlarda herhangi birinin yaşayacağından daha çok stres yaşamıyorum ve kafamdaki tek sesler, işe dönmemi söyleyenler.
In Japan, I mean, you know... When they dropped the Big Ones?
Japonya'da, demek istediğim, biliyorsun... onlar Büyük Olanları bıraktıklarında?
Big Ones?
Büyük Olanlar?
The blood of the fallen and the tears of their loved ones will enrich the blessed soil of the Reich
Düşen kanlar Ve sevdiklerinin gözyaşları Kutsalları zenginleştirecek Reich toprağı
This Ultron bot's a lot tougher than other ones we've fought.
Bu Ultron robotu diğer savaştıklarımızdan çok daha güçlü.
THOR : Hulk, take the ones on the left. HULK :
- Hulk, sol taraftakileri al.
We're the last ones standing up to Kang.
Bizler Kang'e karşı çıkan son kişileriz.
No more sleeping with one eye open, watching for zombies, waiting for loved ones to turn.
Bir gözünüz açık, zombıleri kollayarak, sevdiklerinizin dönüşmesini bekleyerek uyumaya son.
... were the ones they were putting out there like on a premiere pre-fixed dinner menu, a steady influx of bodies to generate the profit that would go to the shareholders.
Bu yasalarla... KYUNG-JI RHEE ÇOCUK ADALETİ MÜDÜRÜ... önceden hazırlanmış akşam yemeği menüsü gibi, sürekli bir insan akışı sağlanıyordu, elde edilen gelir de hissedarlara gidiyordu.
And conservatives, who were always seen or understood within the narrative as being the tough-on-crime ones, um, have now embraced justice reform.
Muhafazakarlar her zaman suça karşı katı tutum içinde olarak görülür ve bilinirdi, ama şimdi adalet reformuna kucak açtılar.
They're the only ones who know what's going on.
- Olan biteni bir tek onlar biliyor.
You don't know what it's like to be kept away from your loved ones.
Sevdiklerinden ayrı tutulmak nasıl bir şey bilemezsin.
Those are the ones he made billions of dollars on.
Milyarlarca dolar kazandığı ticaretler onlar.
If that pig taught me anything, it's that you gotta fight for the ones you love.
O domuz bana bir şeyi öğretti, sevdiklerin için mücadele vermelisin.
- The Polks have her. The ones who did all this to me.
Polk'ların elinde, bana bunu yapanların.
We're the only ones who knows what she's capable of.
Onun neler yapabileceğini sadece biz biliyoruz.
Just the curious ones.
- Sadece meraklı olanları.
If wireless doesn't work, can't you use wired ones?
Kablosuz bağlantı işe yaramıyorsa kablolu bir tane kullanamaz mısın?
You left me all the pink and purple ones
Bana mor ve pembe olanları bırakmışsın.
They were the ones in my dream.
Rüyamda gördüğüm kişilerdi.
First ones here, best room.
İlklerin yaşandığı en iyi oda.
They are the ones who had your babies taken from you, not us.
Bebeklerinizin alınmasına neden olanlar onlardı, bizler değil.
We think it's those ones.
Bizce onlar.
- She got some pretty ones in there.
- Orda çok güzelleri var.
The man with the list and the ones guarding the EMP, they all had Watchdog tattoos.
Listeyi taşıyan adam ve EMP cihazını koruyanlar. - Hepsinde Gözcülerin dövmesi vardı.
Right now, we're the only ones going in, - and we'll be outnumbered.
Şu anda, sadece biz gireceğiz ve sayıca azız.
I mean, they're the only ones that knew that Torres had it.
Torres'in mührü elinde bulundurduğunu bir tek onlar biliyor.
Why are the cute ones always crazy?
Neden güzel olanlar hep deli oluyor?
There are no ones.
Bir yok.