Only that traduction Turc
58,967 traduction parallèle
That's not the only reason.
Tek sebebi o değildi.
That's why only speedsters were able to see him.
O yüzden onu sadece hızcılar görebiliyor.
And that's why Savitar only appears for a few moments at a time, because the Speed Force just sucks him back in.
Savitar'ın sadece birkaç dakikalığına ortaya çıkabilmesinin sebebi de bu çünkü Hız Gücü onu geri çekiyor. Çok mantıklı.
The only thing we actually know is that Savitar is out there, and, if we can, we have to find him and send him right back where he came from.
Bildiğimiz tek şey, Savitar'ın dışarıda bir yerlerde olduğu ve eğer mümkünse onu bulup, geldiği yere geri yollamalıyız.
Look, you told me that you only wanted to marry someone because they love you and not because they were trying to save you, and I get that.
Bak, biriyle seni kurtarmak istediği için değil sadece seni sevdiği için evlenmek isteyeceğini söylemiştin. Bunu anlıyorum.
- Yeah, we... She's the only thing that is good and decent... about my life.
Hayatımdaki tek güzel ve düzgün şey o.
Yes, but... they are the only ones that are in control of what happens to them now, as are the two of you.
Evet ama artık onlara olacakların kontrolü sadece onlarda. Ve sizde.
- That's not the only reason.
- Tek sebebi bu değildi.
Is that the only reason?
Tek sebebi bu mu?
Love is the only thing that makes the fight worth it, and it's the only thing that's gonna get us through it.
Dövüşmeye değer tek şey sevgidir bunu atlatmamızı sağlayacak tek şey de yine o.
This tech is the only thing that we can use.
- Kullanabileceğimiz tek şey bu alet.
Manipulating extra-dimensional energy requires, well, a ridiculous amount of energy, and the Dominator tech's the only thing that can do that.
Boyutlar arası enerji kullanmak, saçma miktarda enerji gerektiriyor. Bunu yapabilecek tek şey de Hakimiyetçi teknolojisi.
And aside from being completely bombproof, the Montgomery 3000 can only be unlocked by a voice-recognition system necessitating three different pass-codes from three different people, and as if that weren't already enough, the thing costs $ 10 million to build.
Ayrıca Montgomery 3000 tamamen bombaya dayanıklı olmasının yanında sadece üç ayrı kişinin, üç ayrı giriş şifresiyle açılabilir. O da yetmezmiş gibi bu şeyin maaliyeti tam 10 milyon dolar.
Snart, there's only one way that tech's getting out of here.
Snart, o aletin oradan çıkmasının tek bir yolu var.
Besides, judging by the pool of candidates we have here, she's probably the only one that already worships the devil.
Ayrıca, burada sahip olduğumuz aday havuzuna bakarsak, muhtemelen şeytana uyabilecek en iyi kişi odur.
What she wants is the only weapon that can kill her.
İstediği şey onu öldürebilecek tek silah.
Well, that's a question only Damon can answer.
Bu soruya bir tek Damon cevap verebilir.
Damon killed me... that makes me the only one that can ever forgive him for that.
Damon beni öldürdü... buda beni onu... affetmesi gereken tek kişi yapıyor.
That's the only way he can imagine keeping the people that he loves safe.
Sevdiklerini güvende tutabildiğini düşünmesinin tek yolu bu.
Forgive me for having the tiniest shred of guilt about leaving you to die with everyone else, for not seeing that the only way to get rid of you is to let you go up in flames with the rest of the damn town.
Seni burada herkesle birlikte ölüme terk etmekle duyduğum o azıcık suçluluk duygusu için beni affet, Senden kurtulmanın tek yolunun bu kasabanın alevleri içinde seni bırakmak olduğunu görmediğim için...
You realize if you take the cure out of Elena's body, that little vial is our one and only dose.
Elena'nın vücudundan tedaviyi alırsak,... o küçük bir şişe bizim tek dozumuz.
Therefore, if we give Cade the cure, thus turning him mortal, it might be the only shot that we have to get rid of him.
İşte bu yüzden eğer Cade'e tedaviyi verirsek böylece onu ölümlü yapacak... belki ondan sadece bu şekilde kurtulabiliriz.
Second of all, it's crazy, because the only person who could break that link is Kai, and he's been dead for years.
İkincisi bu delice, çünkü o bağı kırabilecek tek kişi Kai,... ve o da yıllar önce öldü.
That's only human.
Sadece insan olarak.
There are only promises and bargains and tricks we play on ourselves to make us believe that we're good people.
Sadece kendimizi iyi biri olarak kandırmak için kullandığımız sözler ve pazarlık oyunları var.
Yeah, but that's not the only difference between us, is it?
Evet ama aramızdaki tek fark bu değil değil mi?
And not only did she protect this town, but she raised an incredible daughter that I now get to call family.
Ve sadece bu kasabayı korumakla kalmadı, ayrıca inanılmaz bir kız yetiştirdi şimdi de ailemden biri oldu.
Only someone from the Maxwell bloodline can do that.
Sadece Maxwell ailesinden biri bunu yapabilir.
And I can only hope that he can count on me as much as I count on him.
Umarım benim ona güvendiğim kadar o da bana güvenebiliyordur.
That's why she was only there a few minutes... to stash it.
Tam da saklamak için birkaç dakikalığına orada durup ayrıldı.
The only thing that's gonna save my life is finding the antidote.
Hayatımı sadece panzehiri bularak kurtarabiliriz.
It's only my resistance that allows me to fight its pull.
Bu çekime karşı koyabilmemin tek sebebi sürekli savaşıyor olmamdı.
There's only one way we were getting out of there, and that wasn't breathing.
Oradan çıkmanın sadece bir yolu vardı ve o da nefes alarak olmuyordu.
There's only one angel Michael wanted to kill, and he wanted that son of a bitch to suffer.
Michael'in öldürmek istediği tek bir melek vardı ve o aşağılık pisliğin acı çekmesini istiyordu.
That's the only reason any of this happened.
Bu olan şeylerin tek nedeni.
That's the only thing that matters.
Bu önemli olan tek şey.
It's only when you grow up that you realize that they're just people.
Sonra büyüdüğünde onların da insan olduğunu anlarsın.
Crowley, only a demon can control a hellhound, which means that one of your people was involved.
Crowley sadece bir şeytan cehennem köpeğini kontrol edebilir. Bu demek oluyor ki sizden biri bu işle ilgili.
All right. If we ever get out of here, I am the one who programmed your mother, which means that I am the only one who can undo it.
Tamam, eğer buradan çıkarsak annenizi bu şekilde programlayan benim yani bunu geri çevirebilecek bir tek ben varım.
And you will have to answer not only to me, not only to the Chief Super, but to the women that he's attacked.
Sadece bana ya da başmüfettişe değil saldırıya uğramış olan kadınlara karşı da hesap vermen gerekecek.
I'm only here because I'm not brave enough to kill myself and I should've done that a long time ago.
Burada olmamın tek sebebi kendimi öldürecek cesaretimin olmaması. Ki bunu çok çok önce yapmam gerekirdi.
And there's only one way you can have known that.
Bunu bilmenizin tek bir yolu var.
And he's still the only suspect who's ever come up with a DNA match on Trish, even if it was from when they slept together that morning.
Trish'in üzerinden alınan örneklerde uyuşan tek DNA da kendisine ait. Her ne kadar o sabah onunla birlikte olmuş olsa da.
The chosen one... and he can only be defeated by a powerful magic, and for that, the Shaman needs certain body parts.
Seçilmiş olan... Ancak güçlü bir sihirle mağlup edilebiliyor ve bu yüzden Şamanın belli vücut parçalarına ihtiyacı var.
She's right. It's the only handgun that can stop a bear.
Bir ayıyı durdurabilecek tek silah.
And he said that the only thing that was holding Fortitude together was Dan Anderssen the Sheriff.
Ve Fortitude'u birarada tutan tek şeyin Şerif Dan Anderssen olduğunu söyledi.
Only a snake could've done that.
Yalnızca bir yılan yapmış olabilir.
- And that's for your ears only.
Aramızda kalmalı.
That'll only add fuel to the fire.
Bu, yangına körükle gitmek olur.
He made a split-second decision that he felt protected not only the federal agents at the scene, but the general public, as well.
Yalnızca sahadaki federal ajanları değil, tüm halkı koruyacağını düşündüğü, anlık bir karar verdi.
Am I the only person that's worried about her?
Onun hakkında endişelenen tek kişi ben miyim?
that 10639
that's nice 2129
that's gross 203
that's enough 4716
that's it 18340
that's good 7000
that's great 6151
that's right 20311
that's all 8171
that's 10531
that's nice 2129
that's gross 203
that's enough 4716
that's it 18340
that's good 7000
that's great 6151
that's right 20311
that's all 8171
that's 10531
that's my boy 361
that's my girl 410
that's all i got 169
that's awesome 830
that's good to hear 161
that's cool 1334
that all started with a big bang 89
that's great work 19
that's my best friend 28
that'll be it 25
that's my girl 410
that's all i got 169
that's awesome 830
that's good to hear 161
that's cool 1334
that all started with a big bang 89
that's great work 19
that's my best friend 28
that'll be it 25
that's my sister 96
that's good to know 269
that's for sure 889
that doesn't seem fair 27
that's my baby 48
that's me 2273
that's my man 51
that is 2872
that's my line 54
that is so lame 16
that's good to know 269
that's for sure 889
that doesn't seem fair 27
that's my baby 48
that's me 2273
that's my man 51
that is 2872
that's my line 54
that is so lame 16