Onto traduction Turc
12,128 traduction parallèle
I know. Because they know I'm onto them.
Çünkü onları tanıdığımı biliyorlar.
You're gonna hold onto this. It's all right, be careful in the rain.
Bu sizde kalacak.
Onto bigger and better things.
Daha büyük ve daha iyi şeyler adına!
Maybe, but Star Helix knows I'm onto you, so... You wanna be careful how far you wanna take this.
Belki de ama Yıldız Burgusu peşinde olduğumu biliyor bu yüzden bunu ne kadar sürdüreceğin konusunda dikkatli olmak isteyebilirsin.
A lot of Martians gave their lives getting us onto this ship.
Bizi bu gemiye bindirebilmek için pek çok Marslı can verdi.
I didn't exactly sign onto the Cant to make friends.
Cant'teki ekibe arkadaş edinmek için katılmadım.
- Miller's onto something.
- Miller bir şeyleri anladı.
Log must have rolled out onto the floor.
Kütük yere yuvarlanmış olmalı.
There's no use hangin'onto it
- George'a söyleriz, tutmanın anlamı yok
Turning onto Xing Hua Street.
Xing Hua Sokağı'na dönüyoruz.
I should have pulled down the sept onto the High Sparrow's head before I let them do that to you, as you would have for me.
Sana onu yapmalarına müsaade etmeden o septi Yüce Rahip'in başına yıkmalıydım. Sen olsan benim için öyle yapardın.
On this island, yeah, you might be onto something.
Bu adada, evet, bir şey üzerine olabilir.
He wants his fee, wants things over fast, and then onto the next case, which works for him, but does it work for his clients?
Ücretini alır, işi aceleye getirir, sonra çıkarına uygun başka bir dava bulur. Peki müvekkillerinin çıkarını düşünür mü?
I'm gonna have to jump onto that.
Onlarla konuşmam lazım. En kısa zamanda konuşmak üzere!
Howard, I am gonna stack the bodies of your eleven children on top of each other. And burn them onto your lawn if you don't tell me who hired you right now.
Howard, seni kimin kiraladığını söylemezsen on bir çocuğunun cesedini üst üste koyup evinin bahçesinde ateşe vereceğim, çabuk konuş.
The medic said she was trying to climb up onto Hoffman's dock... Without her head.
Sağlıkçılar, kafasız bir şekilde Hoffman'ın limanına çıkmaya çalıştığını söyledi.
- Pitched up and Dhoni climbs onto it!
Top atıldı ve Dhoni vuruşunu yaptı!
I don't know what the hell you've been doing, but IA's onto you, and they've given the captain a heads-up.
Ne yapıyordun bilmiyorum ama Personel'in gözü sende ve amirine uyarıda bulundular.
Okay. Well, maybe that redneck was onto something.
Belki de o ırkçının bir bildiği vardı.
Why is you holding onto me like that?
Niye çekiştiriyorsun?
They got Shades in bracelets, but they're gonna be onto you before long, brother.
Shades'i de içeri tıktılar işin ucu yakında sana uzanır kardeşim.
- He's onto us, man. - He's... Hi.
- Tepemize bindi iyice.
But perhaps you're onto something, Marcus.
Belki de şunun farkındasındır, Marcus.
Sometimes it goes so deep, it hits bone, which causes your hand to slip onto the blade.
Bazen bıçak o kadar derine girer ki kemiğe değer. ve değdiği zaman elin bıçağın sapından kayar ve kesilir.
This cut was the result of his hand slipping from the handle of the knife onto the blade of the knife in the act of stabbing her.
Elindeki kesik, çocuğun bıçağı kıza sapladığı sırada elinin bıçağın sapından kayıp bıçak kısmına gelmesiyle oluşmuş.
This cut was the result of his hand slipping from the handle of the knife onto the blade of the knife in the act of stabbing her.
Çocuğun elindeki kesik, bıçağı kıza sapladığı sırada, elinin sap kısmından kayarak, keskin tarafına değmesi sebebiyle olmuş.
I had to climb onto the bed and put my ear up to her mouth... just to make sure.
Emin olabilmek yanına gidip kulağımı ağzına dayayıp dinlerdim.
Get onto Roy.
Roy ile temasa geç.
It didn't contribute to her death but we will have to hold onto the body. Do more tests.
Ölümüne herhangi bir katkısı olmamış ama cesedi yine de burada tutup birkaç test daha yapmamız lazım.
Next person I'd like to welcome up onto the stage is our very special guest for the night, and that is none other than the Assistant Commissioner for Police, Mr Brendan Trengrove.
Sahneye çağırmak istediğim bir sonraki kişi bu gecenin kıymetli konuğu Emniyetimizin Yardımcı Polisi Bay Brendan Trengrove.
I used to think that if I went up the mountain and the moon was full, that I'd just be able to, like, climb up onto it.
Eskiden kafama takılırdı dağın tepesinde olsaydım ve dolunay olsaydı ona doğru tırmanabilir miydim diye.
I'll get onto it.
İlgileneceğim.
Something to cling onto when all else fails
Her şey kötüye gitmeye başladığında tutunduğun bir şey derdi.
Onto the monologue, yeah?
Monoloğa döndü, değil mi?
- He's brought the cavalry onto us.
- Bize üzerine süvari getirilir.
MAC : Opening day, cars pull up onto the lot and they start honking immediately because no carhop comes up.
Açılış günü, arabalar park alanına çekip anında korna öttürmeye başladılar çünkü hiçbir bayan garson çıkmamıştı.
And don't think there weren't people back from where I came from hanging onto the back of my shirts the whole time with their hand out, trying to get me to drag them up, too.
Ama geldiğim yerde her fırsatta arkamdan çekip beni yere serip, kendi seviyelerine indirmeye çalışan insanlar olmadığını düşünme.
I delivered an army of fanatics onto our doorstep.
Bağnazlardan oluşan bir orduyu kapımıza kadar getirdim.
She just waits until she can't see any cars and cross out carefully onto the ice.
Hiçbir araba görmeyinceye kadar bekliyor ve buza dikkatli bir şekilde adım atıyor.
You hold onto the first and stash the second away.
İlkini elinizde tutarsınız ve ikincisini bir yerde saklarsınız.
- Onto the platform when we stopped.
- Durduğumuzda platformun üzerindeydi.
The tiniest miscalculation, we'll crash onto the bridge, or dive straight into the ocean.
En küçük yanlış hesaplama, köprüye çarpacağız, Ya da doğrudan okyanusa dalın.
All the goods will be unloaded at a coal yard at St Albans and put onto Shelby Company trucks.
Bütün yük, St.Albans'daki kömür deposunda boşaltılacak ve Shelby Şirketi'nin kamyonlarına yüklenecek.
My search for a teacher or an enemy... that was just me trying to hold onto him for a little bit longer.
Öğretmen veya düşman arayışım sadece ona biraz daha tutunmaya çalışmamdı.
We're onto you, Professor Strange. Bad guys come in.
Yakandayız Profesör Strange.
Oh, yes, uh, she came up onto the sidewalk and fractured my hip.
Evet, kaldırıma çıkıp kalçamı kırdı.
We'll lower Scully down together, and then flop onto him like a giant mattress.
Scully'i beraber indiririz sonra koca bir yatak gibi üzerine atlarız.
I'm onto you, you slippery little bastard.
Beni kandıramazsın kaypak it.
On the carpet, no bowl, they must pour the dog food straight out of the can onto the floor.
Halının üstünde. Mama kabı da yoktu. Mamayı kutudan öylece yere döküvermişler.
But people are so desperate for someone to hold onto they'll take whatever they can get.
Ama insanlar güvenecek biri bulmakta o kadar çaresiz ki ellerine ne geçerse razı olurlar.
Stumbled onto a mugging.
- Bir kadına saldırdıklarını gördüm.