Ordeal traduction Turc
755 traduction parallèle
I don't think I can go through that ordeal right now.
Şu an bu çileye dayanabileceğimi sanmıyorum.
Let us submit her to trial by ordeal.
Kızı fiziksel deneyle sorgulayalım.
The trial by ordeal was against her.
Mahkeme onun aleyhineydi ama.
You overcame this ordeal so well.
Bu çetin sınavın üstesinden geldin.
Much as I should like to participate in this ordeal, I cannot...
Bu çekilişe katılmayı bende çok istesem bile, bunu yapamama...
I'm terribly sorry that we had to put you through the ordeal of telling us all this.
Sizi, bütün bunları bize anlatma zahmetine soktuğumuz için son derece üzgünüm.
Why make her go through the ordeal of a trial?
Neden onu, duruşma gibi çetin bir sınava girmek zorunda bırakıyorlar?
Her own testimony in the witness box... ... her bearing throughout this ordeal... ... stamp the character of this remarkable woman...
Onun sanık kürsüsündeki ifadesi, bu çetin sınav boyunca dimdik duruşu, bu dikkate değer kadının karakterine benim söyleyebileceğim her kelimeden daha iyi işaret etmektedir.
I know it is a bit of an ordeal meeting one's future in-laws.
Müstakbel kayınlarla ilk defa karşılaşmak hep sıkıcı olur.
And I think it would be well if you were all to go now... and give Juan a few minutes'rest before his ordeal.
Bence artık gitmeye başlasak iyi olur... uan'a dinlenmesi için bir kaç dakika verin.
I'm a soldier, and the orders order to end this ordeal.
Ben emir kuluyum. Emir de böyle.
She's got an ordeal ahead of her.
Katlanması gereken daha öncelikli sorunu var.
You've both been through a pretty terrible ordeal.
İkiniz büyük badireler atlatmışsınız.
It's always a bit of an ordeal the first time.
İlk seferinde her zaman biraz sıkıntı çektirir.
You went through a bad ordeal.
Başınızdan kötü şeyler geçmiş.
You're being tested now... and if you wish to get real happiness for Johnny and yourself... you'll face your ordeal and win your own heaven.
Şu anda sınanıyorsun. Johnny ile gerçekten mutlu olmak istiyorsanız, zorluklarla yüzleşip, bunu hak etmelisiniz.
Mrs Holland, I apologise for submitting you to this ordeal but will you tell Their Lordships how you found your husband's body?
Size bu sıkıntıyı yaşatacağım için özür dilerim... ancak Lord hazretlerimize kocanızın cesedini nasıl bulduğunuzu anlatır mısınız?
This may be an ordeal.
İşleri zorlaştırabilirsin.
This abrupt and cruel ordeal may have upset my reason, my nerves.
Bu ani, acımasız ve çetin sınav... muhakeme yeteneğimi, sinirlerimi altüst etmiş olabilir.
Her long ordeal is over. Now mine begins.
Onun uzun ve çetin sınavı bitti, şimdi benim ki başlıyor.
yet I would bear witness against my own self that my difficult ordeal, the greatest deception of my poor life - for I couldn't imagine worse - found me lacking in both resignation and courage,
Hâlâ, beni boyun eğme ve... cesaretten geri bırakan... zavallı hayatımdaki büyük aldanma,... ki daha kötüsünü tahayyül edemem,... kendi zorlu sınavıma... tanıklığa katlanıyorum.
Only by faith, will we endure the ordeal.
İnancımızdan taviz verirsek, bu çetin imtihanda yenik düşeriz.
She's been through such an ordeal.
Zorlu şeyler yaşamış. Belle Reve elden çıkmış!
That's not an easy ordeal for anyone.
Herkes için zor bir durum.
To please me, you're ready to face this fearful ordeal?
Beni memnun etmek için bu korkunç sıkıntıya katlanmaya hazır mısın?
No ordeal like the end of Camille
# Camille'in sonu gibi bir çile de yoktur.
In most tribes there's a pre-marriage ordeal that guarantees fidelity.
Çoğu kabilede evlilikte sadakati garantiye almak için evlilik öncesi kullanılan nesneler var.
The longer one puts off an ordeal, the worse it becomes.
Çileyi ertelemek daha beter hale getirir.
Beth, I know this has been a terrible ordeal for you, but I had no alternative.
Beth, bu senin için büyük çile biliyorum ama başka şansım yoktu.
He's been through an ordeal that very few man could survive.
Çok az kişinin kurtulabileceği, zorlu bir süreçten geçti.
She's had quite an ordeal herself, you know.
Çok zor anlar geçirdiğinin farkındasınızdır.
She suffered an ordeal that I shan't relate in her presence.
Onun önünde anlatamayacagim büyük bir sikinti geçirdi.
The Stanford sports prototype's going through its ordeal by fire.
Stanford spor arabası prototipi test sürüşleri yapacak.
The terrible labor, the whole ordeal, it was too much for him.
Ağır doğum, bütün o sıkıntı ona çok fazla geldi.
He's been through quite an ordeal, poor chap, but he's doing better now his parents are out of jail.
Genç adam büyük sıkıntılar yaşadı. Ama ailesi hapisten çıktığından beri rahatladı.
You've been through a terrible ordeal.
Çok eziyet çektin.
So soothing before an ordeal.
İnsanı rahatlatıyor.
That's why I subjected your eyes and my arteries to that ordeal.
Bu yüzden senin gözlerine ve benim damarlarıma bu eziyeti yaşattım.
I couldn't possibly allow her to be put through to such an ordeal.
Onun böylesi bir sıkıntıya sokulmasına izin veremem.
We are giving you all the evidence, based only on the secret testimonies of the miserable souls who survived this terrifying ordeal.
O felaketten kurtulanların gizli tutulan ifadelerine dayanarak tüm delilleri sunuyoruz. Olaylar, mekanlar...
Some gave strength to people at the time of the worst ordeal.
Bazıları en kötü çile anında insana güç verir.
Not me, and Sister's had a trying'ordeal, but thank you.
Hayır, Hemşire zorlu bir çileden geçti. Yine de teşekkürler.
Without you, I wouldn't know how to survive this ordeal.
Sen olmadan, bu çileye nasıl göğüs gererim bilmiyorum.
It had been a bleak ordeal, like a harsh winter.
Haşin bir kış gibi, soğuk ve kasvetli bir deneyimdi.
Mary, I know this is gonna be an ordeal for you, but I had to call on you.
Mary, bu tanıklık senin için sıkıntılı olacak, biliyorum ama,... seni çağırmak zorundaydım.
Penelope was the last ordeal Ulysses had to face at the end of his journey.
Penelope, Ulysses'in yolculuğunun sonunda karşılaşmak zorunda olduğu son zorlu sınavdı.
That must have been an ordeal.
Bu bir işkence.
Almighty God, now the hour of my ordeal has come.
Yüce Tanrım, sınanma vaktim geldi.
I wouldn't care to go through an ordeal like that again.
Öyle bir karmaşayla tekrar uğraşmaktan kaçınmazdım.
He knows... that we'd never put her through an ordeal like that.
Onu asla böyle bir işkenceye... maruz bırakmayacağımızı biliyor.
It's an ordeal for you... but safest for the boy.
Bu sizin için çok büyük işkence biliyorum... ama çocuk için en güvenli yol bu.