Parrot traduction Turc
906 traduction parallèle
And how is Hector McDonald, my Grandma's little parrot seller?
Büyükannemin şirin papağan satıcısı, Hector McDonald nasılmış, bakalım?
That house, where you called about the parrot, was robbed last night.
Papağanla ilgili telefon ettiğiniz şu ev, dün gece soyulmuş.
The parrot you sold me doesn't talk.
Sattığınız papağan hiç konuşmuyor.
Here's another parrot that won't talk.
Konuşmayan bir papağan şikayeti daha.
You sold a parrot to Mr. Arlington. Who delivered it?
Bay Arlington'a papağanı siz sattınız değil mi, peki almaya kim gelmişti?
There's a bird in these jungles, kind of a parrot.
Bu ormanlarda bir tür kuş var, bir çeşit papağan.
You know, I got a parrot of my own.
Benim de bir papağanım var.
- What? She has the most amazingly quick ear you ever heard of, just like a parrot.
Görüp göreceğin en iyi kulağa sahip, aynı papağan gibi.
Stop spouting scripture and do as you're told, you croaking old parrot.
Kutsal kitaptan yumurtlamayı kes ve söyleneni yap seni yaşlı papağan.
If Mary can take her parrot, why shouldn't I take my musical box?
Mary papağanını götürebiliyorsa ben müzik kutumu neden götüremiyorum?
How's business at the Blue Parrot?
Mavi Papağan'da işler nasıl?
Ferrari wants you to work for him at the Blue Parrot.
Ferrari, Mavi Papağan'da çalışmanı istiyor.
We could've arrested him at the Blue Parrot.
Onu Mavi Papağan'da tutuklayabilirdik.
Oh, he never... He's got a girl up at the Blue Parrot.
Ah, O hiç- - Mavi Papağan'da, tanıdığı kız var.
You'll find him at the Blue Parrot.
Onu, Mavi Papağan'da bulursun.
Get a cat and a parrot and live alone in single blessedness.
Bir kedi ve papağan alıp yalnızlığın zevkini çıkaracağım.
Stop talking like an infernal parrot, Murdoch.
İğrenç bir papağan gibi konuşmayı bırak Murdoch.
He'll be sent away to sea as a smooth-faced boy... and the next thing we know, he'll come walking in with a long beard and a parrot.
Onu temiz yüzlü bir çocuk olarak denize yollayacağız ve bir de bakmışız ki, uzun bir sakal ve bir papağanla geri dönmüş.
My throat's like a parrot's cage.
Boğazım bir papağan kafesi gibi oldu. Dinle.
A parrot.
Bir papağan.
I learned them like a parrot.
Papağan gibi ezberledim.
- Parrot bit me.
- Papağan gagaladı.
- A parrot...
- Bir papağan...
- Imagine a parrot nipping a man?
- Bana erkek bir papağan gibi geldi?
Captain, if I don't catch her, At least I have my wife Who looks like a parrot, And even has an aquarium
# Şef, eğer onu yakalayamazsam, en azından papağana benzeyen # # ve akvaryumu bile olan bir karım var. #
Who saw my pretty, pretty, pretty Pretty parrot
# Kim benim güzel mi güzel, güzel mi güzel papağanımı gördü? #
You ugly fanatical parrot.
Seni çirkin ilgi manyağı papağan.
Oh, yes, I love parrot stories. You all like parrot stories?
Papağan fıkralarına bayılırım.
This old maid, she had a parrot that cursed a blue streak... and knew more vulgar expressions than Mr. Kowalski.
Hatta bu papağan Bay Kowalski'den bile daha çok küfür biliyormuş..
Well, the only way to hush the parrot up was to put the cover...
Onu susturmanın tek yolu, kafasına örtüyü...
Well, the only way to hush the parrot up was to put...
Onu susturmanın tek yolu...
You ever think of getting a parrot?
Hiç bir papağan almayı düşündün mü?
- Than a parrot?
- Papağana nazaran mı?
TEA, COFFEE, MEND THE PLUMBING, GIVE THE PARROT HIS MEDICINE.
Çay, kahve, boruların tamiri, papağana ilacının verilmesi.
GIVE THE PARROT HIS MEDICINE?
Papağana ilacının verilmesi mi?
- SURELY THE THREE OF YOU CAN CATCH A PARROT.
Eminim üçünüz papağanı yakalayabilirsiniz.
I'M NOT CHASING ANY PARROT.
Papağan falan kovalamayacağım.
One more time, they brought a new parrot.
Yeni bir papağan edindik.
Do you know that we have a new parrot?
Yeni papağan aldığımızı biliyor musun diye soracaktım.
I want a bike, a parrot, and a fire engine, and... I want that.
Ben bir bisiklet, papağan, itfaiye arabası ve ondan istiyorum.
We have received a new parrot again.
Yeni bir papağan edindik.
I wanted to ask whether you already know that we have a new parrot.
Yeni papağan aldığımızı biliyor musun diye soracaktım.
There's no Zelda, because if it was a bird, you couldn't get it. A parrot...
Kuşsa da onu alamazsın.
He has my parrot.
Papağanımı aldı.
I mean, my glove, the parrot.
Yani papağan, eldivenimi aldı.
What's a five-letter word for New Zealand parrot?
Yeni Zelanda papağanı, 5 harfli bir kelime.
You parrot back the right answer, but what did you write in your letter?
Doğru cevabı ezberden okuyorsun da neden mektubuna aynısını yazmıyorsun?
"Yuk... yuk... yuk..." like a parrot.
"Cik, cik, cik!" papağan gibi.
"I do? I am?" She talks like a parrot.
- "Öyle mi?" Papağan gibi konuşuyor.
And one time I came up to her room, and the door was open, and she was tryin'to teach the parrot to say somethin'.
Bir keresinde eve geldiğimde, kapı açıktı ve o, papağana bir şey söyletmeye çalışıyordu.
This is about the old maid and the parrot.
Bu, söven bir papağanı olan evde kalmış bir kız hakkında.