Physical evidence traduction Turc
685 traduction parallèle
It's not like you have physical evidence. Also that would be violation of civil rights.
Ama elimizde somut kanıt olmadıkça bunu yapmamız onun haklarını çiğnemek olur...
So there may be physical evidence in the age of space flight for the account of the Canterbury monks in the 12th century.
Yani, uzay yolculuklarının çağında, 12. yüzyıl Canterbury rahiplerinin raporuyla ilgili bir fiziksel bir kanıt bulunmuş olabilir.
The bats, the truck, the fuse box, the absence of physical evidence...
Yarasalar, kamyon, sigorta kutusu hiç fiziksel delil yok...
But it seemed to me there was enough physical evidence... that I hadn't neglected her completely.
Bense, onu tamamen ihmal etmediğimi gösteren yeterli sayıda somut delil olduğu kanısındaydım.
All evidence concerning the girl, the suspect's confession physical evidence would have to be excluded.
Kız hakkındaki her delil, şüphelinin itirafları somut deliller kesin olarak kullanılamazlar.
Sergeant, I wonder if you could hang around here and see if you could locate any more physical evidence, something that might do us some good?
Çavuş, acaba buralarda dolaşıp, daha başka fiziksel kanıt, işimize yarayabilecek bir şey bulunup bulunmadığına bakar mısın?
We have heard some incredibly bizarre testimony... and we have seen some damaging physical evidence... but my client is innocent... innocent by reason of insanity.
İnanılmaz derecede acayip tanıklıklar dinledik... zarar görmüş fiziksel delilleri inceledik... ama müvekkilim masumdur... deliliği sebebiyle masumdur.
Taking all circumstances into account, the Court founds that here accused Antic Petar, made five crimes of petty theft, Article 249 of criminal code, and for another 18 of which there were no physical evidence.
Bütün koşullar hesaba katılarak, mahkeme sanık Antic Petar'ın, ceza kanunun 219. maddesinde belirtilen beş küçük hırsızlığa... ve somut kanıtlar olmamasına rağmen, başka 18 suça karıştığına karar verdi.
Never is there any compelling physical evidence a detailed close-up photograph of a strange spacecraft or a small device of extraterrestrial manufacture or a book written in alien hieroglyphics.
İlgi gerektiren fiziki kanıt "hiçbir zaman" yok. Garip bir uzay aracının detaylı ve yakın fotoğrafı,... dünya dışında üretilmiş ufak bir cihaz,... veya uzaylı hiyeroglifleri ile yazılmış bir kitap gibi hiçbir zaman.
There is a lot of physical evidence linking them to the murdered children... including film on them and some clothing.
Cinayetlerle aralarındaki bağlantıyı gösteren somut deliller var. Buna, çekilen filmler, ve kıyafetler de dahil.
We've got a lot of physical evidence. Plus, we've got a full confession from one of them.
Elimizde birçok somut delil var, artı, içlerinden biri her şeyi itiraf etti.
I've got half a dozen men checking for physical evidence right now.
Yarım düzine adamım delil arıyor.
And physical evidence :
Ve fiziksel deliller de var :
I secured the scene, rerouted traffic... and searched the area for physical evidence.
Olay mahallinin emniyetini sağladım, trafiığin yönünü değiştirdim... ve maddi delil bulmak için bölgede arama yaptım.
Physical evidence.
Fiziki kanıt.
You're walking on physical evidence.
Kanıtların üstüne basıyorsunuz.
Clearly, they hope to win the case on the strength of their physical evidence.
Belli ki davayı ellerindeki delillere dayanarak kazanmayı umuyorlar.
List a motion for production of physical evidence.
Delilleri görmek için mahkemeye başvur.
To evaluate the physical evidence... To see if it actually proves what the prosecution claims.
Delilleri değerlendirmek... ve savcılığın iddialarının doğruluğunu araştırmak için.
That glass is the strongest piece of physical evidence that I was there.
O bardak, benim orada olduğuma gösteren en güçlü kanıt.
Actual physical evidence... gone.
Bütün somut kanıtlar.. gitti.
- Why not? There's no physical evidence.
- Çünkü fiziksel delil yok.
Other than the diary, what corroborating physical evidence could there be for mental impairment?
Günlükten başka zihinsel bozukluğu doğrulayan ne gibi fiziksel kanıtlar olabilir?
Will there be any physical evidence?
Ona yapacaklarınızdan sonra hiç fiziksel kanıt kalacak mı?
You've got no physical evidence.
Somut bir kanıtınız yok.
No one has ever shown any physical evidence of pathological intoxication.
Şimdiye kadar hiç kimse patolojik zehirlenmeye dair somut bir kanıt gösterememiştir.
- What would constitute physical evidence?
- Somut kanıtı ne oluşturur?
Physical evidence!
Zor delil! Fiziksel delil!
That would explain the dizziness and headaches. But there's no physical evidence.
Bu baş dönmesi ve baş ağrısını açıklar ama hiç bir fiziksel kanıt yok.
She's giving us access to all the physical evidence and testimony.
Tüm fiziksel kanıtlara ve ifadelere tam erişim hakkı verdi.
You have no physical evidence.
Hiçbir fiziksel kanıtınız yok.
Lois, your physical evidence is gone.
Lois, fiziksel kanıtların gitti.
- What we need is physical evidence.
- İhtiyacımız olan fiziksel bir kanıt.
And now we have the physical evidence.
Şimdi fiziksel kanıtımız da var.
Trepkos said he had physical evidence.
Trepkos elinde kanıt olduğunu söylemişti.
We start with any physical evidence on or adjacent to the body...
Önce cesedin üzerindeki ya da yakınındaki fiziksel delillerle başlıyoruz...
- We've both seen the physical evidence.
- İkimiz de fiziksel kanıtları gördük.
No physical evidence was found linking Leonard Trimble to the deaths of General Callahan's wife and son.
Leonard Trimble'ın, General Callahan'ın eşini ve oğlunu öldürdüğüne dair fiziksel bir kanıt bulunamadı.
They've got no murder weapon, no physical evidence, no witnesses.
Cinayet silahı yok, ipucu yok, tanık yok.
There is physical evidence that as an ensign Dodge became so physically intoxicated that he not only allowed himself to be tattooed, but tattooed on his genitalia.
Teğmen Dodge'un fiziksel olarak zehirlendiğine kanıt dövme yaptırmak yasak olmasına rağmen cinsellik organına yaptırmasıdır.
- Is this your only physical evidence?
- Tek somut deliliniz bu mu?
Dig up 26-year-old physical evidence which probably no longer exists identify it, and then you'll have to locate the key witnesses who, if you find them, are probably dead or senile.
Tek yapman gereken, şu anda muhtemelen var olmayan, 26 senelik bir kanıtı ortaya çıkarmak ve sonra sadece kimliklerini belirlemek değil, kilit tanıkların yerlerini bulman gerek ki, bulsan bile ya bunamış ya da ölmüşlerdir.
Most of the physical evidence is still missing.
Somut kanıtların çoğu, hala kayıp.
There was never any physical evidence that I had anything to do with that.
Bunu benim yaptığıma dair elle tutulur bir delil bulunamadı.
And there's always physical evidence.
Ve eğer katilse, her zaman fiziksel kanıt vardır, Frank.
Let's go over the physical evidence again.
Fiziksel kanıtlardan başlayalım.
None of the physical evidence we recovered directly connects the assistant director to her death.
Hayır, efendim, topladığımız fiziksel kanıtların hiçbiri kadının ölümüne Yardımcı Müdürün neden olduğunu göstermiyor.
You have physical evidence of these rituals being conducted?
Bu ayinlerin yapıldığı konusunda somut kanıtların var mı?
No evidence of rape or physical abuse prior to death.
Ölmeden önce hişbi tecavüz veya fiziksel suistimal izi yok.
On the one hand, we have overwhelming... Physical and forensic evidence that tells us exactly...
Bir tarafta, sanığın cinayeti nasıI işlediğini... açıkça ortaya koyan son derece ikna edici kanıtlar var.
To continue our investigation, we're gonna need some evidence, physical or...
Soruşturmamıza devam edebilmemiz için, elimizde fiziksel bir kanıt olmalı.