Polishing traduction Turc
328 traduction parallèle
He's polishing a bald man's head.
Kel bir adamın kafasını parlatıyor.
- Any shoes that need polishing?
- Cilalanacak ayakkabı var mı?
Polishing a bench with the seat of my pants.
Pantolonumla bankı cilalıyordum.
If you say so, I'll stop polishing boots
Eğer isterseniz ayakkabı boyacılığını bırakırım.
Do you remember polishing boots when you were a boy?
Küçükken ayakkabı boyacılığı yaptığını hatırlıyor musun?
You know, the wife spent the whole day today polishing up those specimens we found out around Barstow. She's pretty proud of them.
Biliyor musun, karım bugün tüm gününü Barstow civarında bulduğumuz numuneleri parlatmakla geçirdi.
At nine, according to the town hall clock, I was in the dining room polishing the silver before putting it away.
Belediye binasının saatine göre saat dokuzda yemek odasında kaldırmadan önce gümüşleri parlatıyordum.
I've just finished polishing this long sword.
Böyle uzun kılıç parlatmamıştım uzun süredir.
Miss Barkley, the bedsteads in Ward B need polishing.
Bayan Barkley, Koğuş B'deki karyolaların boyanması gerek.
After Cinzia does a little cleaning and polishing it might be quite comfortable.
Cinzia biraz temizlik yaptıktan sonra gayet rahat bir yer haline gelebilir.
Kid, don't mind polishing.
Tamam, silmeye gerek yok.
A fine monkey suit for polishing boots.
Botları parlatmak için çok güzel bir maymun kıyafeti.
mentioned it because I saw you polishing the boots.
konuyu açtım çünkü, botlarını cilalarken gördüm.
Polishing the floors, sprucing up the house.
Yerleri cilalamak, evi derleyip toparlamak...
You can learn about things like that in your spare time while you're polishing my boots.
Boş zamanlarında böyle şeyler öğrenebilirsin. Botlarımı boyarken.
You keep those men polishing the seats of their pants until they can do that turn.
Bu dönüşü yapıncaya kadar attan indirme bunları.
You can't sit still for a second when you're not polishing your gems.
Mühevher perdahlamak dışında bir saniye oturduğun yerde oturmuyorsun.
Your gem-polishing class is on Fridays, right?
Mücevher perdahlama kursun Cuma günleri, değil mi?
No, but I go once a week to a gem-polishing class.
Hayır ama haftada bir mücevher perdahlama kursuna gidiyorum.
- For a day's pay, polishing boots.
- Günlük kazancımı elde etmek için, ayakkabı boyardım.
We'll start with the ironing, then we'll do a little mending... floor polishing, a little silver polishing.
Ütüyle başlayacağız. Sonra tamiratlar var. Yerler cilalanacak.
And polishing their brass knuckles for the past two weeks.
Ve iki haftadır muştalarını parlatıyorlar.
You polishing today, Zezé?
- Bugün ayakkabı boyamaya mı çıktın, Zezé?
Polishing silver behind the coal bin?
Gümüş mü parlatıyordum?
We've been polishing these things for two days!
Biz bunları iki gündür cilalıyoruz!
I feel as if They're polishing the sun for me
Sanki benim için Güneşi parlatıyorlar
Why aren't you back there polishing the sausages or watering the gin, or whatever it is you do there before opening time?
Açılış zamanından önce neden sosisleri parlatmıyorsun ya da cini sulamıyorsun ya da her ne yapıyorsan onu yapmıyorsun.
Polishing off all who dare stand in her way
Yoluna çıkmaya kalkışanı silip atıyor.
Pure flannel for polishing and drying.
Cilalamak ve kurutmak için fanilalar.
Nick Nack does everything else when he isn't polishing the silver.
Nick Nack diğer şeyleri yapıyor.
The game plan exactly, but you need a lot of work, polishing.
Plan aynen böyle, ama daha yapman gereken çok iş var, parlatılman gerek.
polishing spittoons in that nigger bar.
günleri hatırlarım o zenci barında.
I'm just polishing it.
Son düzeltmeleri yapıyorum.
- Polishing it a little.
- Biraz düzeltiyorum.
- Polishing it.
- Biraz düzeltiyorum.
Then one day, Clara comes along, she is polishing the bed posts inside Joshua's own room, she found a secret door, behind it is this.
Yine bir gün Clara geliverdi, Joshua'nın kendi odasındaki yatak direklerini parlatırken, gizli bir kapı buldu, ardında da bu vardı.
Four hundred years polishing, it is a trifling slippery.
Dörtyüz yıllık cilalama, biraz kaygan.
It was hard polishing those stones.
O taşları cilalamak çok zor bir işti.
Polishing the floor?
Yerleri mi cilalıyorsun?
The railroad piece, I think, is... Needs polishing.
Demiryolu hakkında olanın üstünden geçmen gerekiyor.
She told me she enjoyed polishing it when she was alone.
Yalnızken onu parlatmanın çok hoşuna gittiğini söylemişti.
I'm sure Mr. Hagopian's just a little cranky... because he got tired polishing all these nifty boats.
Eminim Bay Hagopian bu havalı tekneleri cilalamaktan bıktığı için biraz huysuzluk etmiştir.
She's upstairs polishing her tennis shoes.
Üst katta tenis ayakkabılarını parlatıyordur.
They're all backed up, so... why don't you get to work on them... and then tomorrow I'll be glad... to go over the polishing procedure with you.
Hepsinin yedeği var, o yüzden istersen bugün onların üstünde çalış yarın da parlatma sürecini sana anlatmaktan zevk alırım.
No, he's polishing his dad's car.
Hayır, babasının arabasını parlatıyor.
Polishing cloth.
Cila bezi.
Big brother, why are you polishing rusty metal?
büyük kardeş, neden bu paslı metali parlatıyorsun?
Polishing?
Parlatmak mı?
You just needed somethin to take up your useless, empty, nail-polishing, toe-polishing, rich-bitch, sun tanning days!
Oje sürmekle, ayak bakımıyla, güneşlenmekle geçen günlerinin yerini artık başka şeylerin alması gerek.
I would spend the rest of my life polishing shoes, if they could go to Montevideo.
Tüm hayatımı ayakkabı boyayarak geçirmeye razıyım Montevideo'ya gidebileceklerse.
Now you just get on with polishing those boots, and let's have a bit less of that lip.
Sen derhal şu botları parlatmaya devam et, biz de, edepsizliğe bir son verelim.