Pong ball traduction Turc
69 traduction parallèle
Even a ping pong ball.
Pin pon topunun bile.
Poor old Gloria gets slammed around like a Ping-Pong ball.
Zavallı Gloria bir pinpon topu gibi oradan oraya sürüklenip duruyor.
You can start in small ways with ping-pong ball eyes and a funny voice and then you can paint half of your body red and the other half green and then you can jump up and down in a bowl of treacle going'squawk, squawk, squawk...'
Ufak yöntemlerle başlayın : Pinpon topundan gözler ve komik bir ses. Sonra vücudunuzun yarısını kırmızıya yarısını yeşile boyayın.
I found this in the barbershop, and when I saw your picture, you could've knocked me over with a ping-pong ball.
Fakat bu araba konusunda bir şey var ki, ilginizi çekebilir. Ve bir gazete dağıtıcısını getirtmek isteyebilirsin. Ona bir kaç dolar ödedim, gözünü açık tutması için.
She goes back and forth from Italy like a Ping-Pong ball.
Pinpon topu gibi İtalya'yla burası arasında gidip gelir.
A ping pong ball.
Ping pong topu.
A ping pong ball isn't worth anything.
Ping pong topunun bir değeri yok.
Oh, you can't do that with a ping-pong ball.
Ping-pong topu iIe olmaz!
Okay, and now for your enjoyment, here's my famous Ping-Pong ball trick.
Wow. Peki şimdi eğlenceniz için benim ünlü Ping-pong topu numaram
That's my Ping-Pong ball trick!
Bu benim ping-pong numaram!
Where's the ping pong ball?
Pinpon topu nerede?
You shave his head like a ping-pong ball and give him a sign that says :
Kafasını ping-pong topu gibi kazı ve şöyle bir tabela ver :
In Thailand, women do this trick with a Ping-Pong ball...
- Tayland'da kadınlar bunu pin pon topuyla yapıyorlar.
Is ping-pong ball.
Bu pinpon topu. Dünya sporu.
That's a ping pong ball.
Pinpon topu bu.
The ping pong ball is our national ball...
Masa tenisi topu ulusal topumuzdur...
The uncle on TV said, it's a ping pong ball.
Televizyondaki amcanın dediğine göre bu masa tenisi topuymuş.
All I need is a couple of Dixie cups, a Ping-Pong ball and a drop of oil.
Bana sadece kağıt bardak, pinpon topu ve bir damla yağ lazım.
Yeah. I'm a ping-pong ball.
Evet, ben tenis topuyum.
If you get one of those in your eye, it could pop like a ping-pong ball!
Bunlardan birisi gözünüze isabet ederse pinpon topu gibi patlatır.
- Ow! - What was that? Looked like a ping-pong ball.
Timmy, bana pinpon topu atmayı kes.
He comes in, colonel bounces him back out like a ping-Pong ball.
Geldiğinde albay onu pinpon topu gibi gönderiyor.
I've been waiting to take you me ever since you threw that ping pong ball into the floating tea cup.
Seni bize götürüp pinpon topunu çay fincanının içine atmanı dört gözle bekliyordum.
Adhering to the north american beer pong association regulations, two players square off on their respective sides, each taking a turn hitting a ping pong ball across a table with the aim of making their ball land in one of several cups of beer.
Kuzey amerika birlik düzenlemesine göre, iki oyuncu kendi köşelerine geçer, ping pong topuna vurmaya başlar ve toplarının bira kabına girmesi için uğraşır.
Jim couldn't hit a ping-pong ball of the size of the moon.
Jim ay boyutundaki bir pinpon topuna bile vuramaz.
It's a Ping-Pong ball.
Bu ping pong topu.
Beer-pong is a drinking game, the object of which is to take the Ping-Pong ball, and try and get it into the other team's cups.
Bira-pon, bir içki içme oyunudur. Amaç, pinpon topunu alıp karşı takımın bardaklarına sokmaktır.
- If She Can Do That With A Ping-Pong Ball, It'll Make For An Easy Delivery.
İyi haber, bunu pinpon topuyla yapabiliyorsa, doğumu da kolayca yapabilir.
Who knew you could do that with a ping-pong ball?
Bir pin pon topuyla böyle bir şey yapılabileceğini kim bilebilirdi ki?
They're the world's smallest hamsters, the size of a Ping-Pong ball.
Pin-pon topu kadar büyüklüğüyle Dünya'nın en küçük Hamster'ıdır.
Taking this theory to its conclusion, we come to think that at the beginning, the universe was just a quantity of matter no bigger than a ping-pong ball which exploded... 10 to 20 billion years ago. Let's say 14, more likely.
10-20 milyar yıl önce patlayan evren, bir pinpon topundan daha büyük değildir buna yaklaşık olarak 14 diyelim
And this mr. Shadow guy... he gets knocked around like a ping-Pong ball.
Ve bay gölge bir anda yere seriliyor.
Just like popping out a ping-pong ball.
Bir pinpon topunu fırlatmak gibiydi.
The same Jake that can throw a ping pong ball into a keg cup?
Aynı Jake, pin pon topunu plastik bardağın içine atabilir mi?
She's bouncing off the walls like a ping-pong ball.
Ping-pong topu gibi duvardan duvara vuruyor.
Because I'm sick of being batted around like a ping-pong ball.
Çünkü pinpon topu gibi oradan oraya atılmaktan bıktım.
We do not want it to collide As a ping pong ball.
Deniz altının pin pon topu gibi patlamasını istemeyiz.
You think this ping pong ball will take us to the city?
Sence bu pin pon topu bizi şehre mi götürecek?
- What is that, a ping-pong ball?
Ne o, pinpon topu mu?
You know, Alex Karev saved a baby's life with a ping-pong ball?
Alex Karev'in pinpon topuyla bir bebeğin hayatını kurtardığını biliyor muydun?
- Ping-pong ball?
- Pinpon topu mu? Evet.
Then, the guy hits the ping pong ball with his dick, and it goes into the other guy's mouth.
Sonra adam paintball tüpüne çomağıyla bir vuruyor, direkt diğer adamın ağzında.
Did Brian ever tell you he once had a tick on the back of his neck that he couldn't reach with his mouth, and it swelled up to the size of a ping-pong ball?
Brian bir zamanlar boynunun ağzıyla erişemediği bir noktasında kene olduğunu ve masa tenisi topu kadar şiştiğini anlattı mı?
Um, they prefer to be called "ping pong ball artists."
"Pin pon topu sanatçısı" denmesini tercih ederlerdi.
I mean, make up your mind you are like a ping pong ball.
Yani, bir karar ver, aynı pin pon topu gibisin.
And happened to find two ping pong paddles. Ping pong ball and a book of light reading.
İki adet Masa Tenisi raketi, bir top ve okurken insanı sıkmayan bir kitap buldum.
Even volleyball is racketless team ping-pong played with an inflated ball and raised net while standing on the table.
Voleybol bile masanın üzerine çıkılarak şişme bir top ve yüksek bir fileyle oynanan raketsiz pinpondur.
We have a Ping-Pong ball.
Bir pinpon topumuz var.
At first I offered ping-pong but this shabby said let's play ball.
Ya ben orada önce pinpon dedim, bu kılkuyruk top dedi.
I can't stand to see a naked, high-heeled, glitter-covered... Ping-Pong-ball-shooting woman in distress.
Topuklu giymiş, çıplak, üzeri parlak sim kaplı, ağzında pinpon topu olan, üzüntülü bir kadına dayanamam.
She didn't see the ball flying straight at her.
Ty-Pong fotoğrafçıya gülümsüyordu.