Queues traduction Turc
50 traduction parallèle
The Americans don't allow smoking, but they were all smoking in the queues.
Amerikalılar sigara içmeye izin vermiyordu ancak sıradakiler içiyordu.
And there were patient queues to get on these trams, but nobody ever seemed to me to get oft.
Tramvaya binmek için sabırla kuyrukta beklerlerdi. Ama bana kimse inecekmiş gibi gelmezdi.
( narrator ) Britain's soldiers come home, to a land without much cheer, to a land of ration cards, queues, black markets and austerity.
Britanya askerleri fazla neşeli olmayan karnelerin, kuyrukların, karaborsanın olduğu, azla yetinecek bir ülkeye gelmişti.
You no longer look for anyone in the queues which form every two hours outside the seven cinemas in Rue Champollion.
Champollion sokağındaki sinemanın çıkışında iki saatte bir oluşan kalabalığın içinde birilerini aramıyorsun artık.
Squares, avenues, parks and boulevards, trees and railings, men and women, children and dogs, crowds, queues, vehicles and shop windows, buildings, facades, columns and capitals, sidewalks, gutters, sandstone paving flags glistening grey in the drizzle.
Meydanlar, caddeler parklar ve bulvarlar, ağaçlar ve korkuluklar erkekler ve kadınlar, çocuklar ve köpekler kalabalıklar, kuyruklar taşıtlar ve vitrinler binalar ve cepheleri sütunlar ve sütun başlıkları kaldırımlar, oluklar yağmurda parıldayan kumtaşından gri kaldırımlar.
Sad city, sad lights in the sad streets, sad clowns in sad music-halls, sad queues outside the sad cinemas, sad furniture in the sad stores.
Mutsuz şehir, mutsuz sokaklardaki mutsuz ışıklar mutsuz müzikhollerdeki mutsuz palyaçolar, mutsuz sinemaların önündeki mutsuz kuyruklar mutsuz mağazalardaki mutsuz mobilyalar.
Bontinentals with their international luxury modern roomettes and swimming pools full of draught Red Barrel and fat German businessmen pretending to be acrobats and forming pyramids and frightening the children and barging into the queues.
Uluslararası lüks modern odalarına. Havuzlar Red Barrel birası ve şişko Alman işadamları doludur. Kendilerini akrobat sanıp piramit yaparlar.
All those queues at your desk.
Masanızdaki kuyruk.
- The queues were endless.
Bitmek tükenmek bilmeyen sorular.
Thanks a million, Lord! Let the queues continue!
Milyonlar için teşekkürler Tanrım, kuyruğa devam.
Everyone queues up in front of counters nine and ten
Herkes, dokuz ve on numaralı gişenin önüne!
The situation with the hunger and queues is turning nasty.
Açlık ve kuyruk durumu gitgide kötüleşiyordu.
Every morning there are queues, lined with armchairs and cushions, upon which people sit and sleep.
İnsanların oturdukları koltuklardan ve uyudukları yastıklardan her sabah sıra oluşuyor.
Hundreds of thousands of queues have been forming since 3 a.m.
Sabah üç binlerce insan sıraya.
- Right. No queues.
O yüzden kuyruk yok.
Think of your muse... And of the queues round the theatre!
Esin perinizi ve tiyatronun dışındaki kuyruğu düşünün.
you know, one of those long queues at the back of his neck.
Enseye takılan şu kuyrukları bilirsin...
Then they threw hand grenades into the long queues of passengers... waiting to clear passport control and began automatic fire.
Sonra da, pasaport kontrolü için bekleyen uzun yolcu kuyruklarının ortasına el bombaları atıp, otomatik ateşe başladılar.
The sun is out and skiers are pouring in, so be prepared for long queues.
Güneş gitti. Ve kayakçılar gelmeye başladı. Bu yüzden uzun kuyruklara hazırlıklı olun.
Print queues are self-flushing.
Peki yazıcıya yolladığı dosyayı bulabilir misin?
Within a month, the queues would be all the way down Waldorf Street, and they would be turning thousands of people away.
Bir ay içinde, Wardour Sokağı'nda uzun kuyruklar oluşmaya başladı ve binlerce kişiyi geri çevirdiler.
Even your father breaks into queues like this.. buzz off!
Hatta kuyruklara senin babanın kırıkları, bunu beğenir.. Git başımdan!
... queues outside petrol stations, and power cuts inevitable, Prime Minister Heath issued a statement.
... petrol istasyonlarındaki kuyruk,... ve kaçınılmaz elektrik kesintileri, Başbakan bir demeç yayınladı.
You see, this is typical of him... such humility. Just queues up with the rank and file.
Bu adam böyledir, ne kadar mütevazi, diğer insanlarla beraber sıraya girmiş.
The people we work for do not join queues.
Adına çalıştığım kişiler sıraya girmez.
I'm willing to bet - you offer people eternal life, not just for them but their lovers and children - and the queues would stretch a thousand miles!
İddiaya varım... Sen sonsuz bir yaşam teklif ediyorsun. Sadece onlar için değil, onların sevgilileri ve çocukları için ve kuyruklar binlerce mil uzanır.
I'd have two queues at airports.
Havaalanında 2 kuyruk olur.
Do you want to be in the queues or do you want to be on the rides?
Sırada mı beklemek istersin yoksa yol almak mı?
Queues are long.
Kuyruk çok uzun.
There are queues going right back.
Hemen arkalarında uzun kuyruklar oluşmuş.
- But nobody queues there.
- Ama orda kimse kuyruğa girmiyor ki.
In these queues And these debts
Bu sıralar arasında... ya da bu yanda..
Unlike Leon Hamilton, who had queues of people wanting him dead, we just need to work out who profited from Mrs Hamilton's death.
Leon Hamilton'un ölmesini isteyen bir sürü insan vardı, oysa bizim bayan Hamilton'un ölümünden en çok kim karlı çıkacağını bulmamız yeterli olacaktır.
♪ And of the queues round the theatre
Ve tiyatronun bilet kuyruklarını
Their past of poverty, endless queues for bread.
Yoksulluk içindeki geçmişleriyle. ... sonu görünmeyen ekmek kuyruklarıyla.
They are scared of what NO represents, a return to socialism, to recession, to queues and all that.
HAYIR oyunun temsil ettiği ideolojiden çekiniyorlar. Sosyalizmin dönüşü, ekonomik kriz kuyruklar falan filan.
Have you been sitting in traffic queues in L.A.?
L.A. TRAFİĞİNDE BULUNDUN MU HİÇ?
The second night there was about 120, and the third night there were queues outside and they couldn't all get in.
İkinci gece 120 civarında. Üçüncü gece ise kapıda kuyruk oluşturan, salona sığmayan insanlar vardı.
I remember the queues of men standing waiting for a haircut.
Burada saç kestirmek için sıraya dizilen adamları hatırlıyorum.
I could take this to any shop in any city in the world and, by tomorrow, there would be queues in the street.
Bunu dünyanın herhangi bir şehrindeki herhangi bir mağazaya götürsem yarına sokaklarda sıraya girerler.
The queues.
- Kuyruklar.
All right, the queues.
- Tamam, kuyruklar.
Queues formed outside bakers'shops throughout England and Wales with most stores limiting customers to one loaf apiece.
BEŞ YIL ÖNCE İngiltere ve Galler boyunca fırınların önünde kuyruklar oluşmakla birlikte çoğu dükkân, müşterilerini bir ekmekle sınırlandırıyor.
20 years later, after graduating from high school in Rovno, when this romantic schoolgirl suddenly appeared on the bumpy road of everyday life - among heat waves, poverty, violence, diapers, migraines, queues, family life disappointments -
20 yıl sonra bu romantik öğrenci birden hayatın zorluklarıyla yüzleşti. Hayalleriyle yaşanan gerçeklerin engebesinde yaşamaya hapsoldu.
Hurry up, keep those queues moving.
Acele edin. Sırayı bozmayın.
Queues stretching from here to Hackney we'll have once we get a few more of you in.
Senin gibilerden birkaç tane daha getirdik mi buradan Hackney'ye kadar kuyruk oluşacak.
Queues a mile long just to get a ticket.
Sadece bilet kuyruğu bir mil uzunluğuna çıkardı.
He was killed while I returned with ten queues ripped from Machu skulls.
O öldü. Ben ise Machu'nun kafasından koparttığım 10 saç örgüsü ile döndüm.
Long queues have formed on main roads.
Ana yollarda uzun kuyruklar oluştu.
Barging into the queues
Kuyruklara dalarlar.