Refugee traduction Turc
769 traduction parallèle
Better refugee south, right quick.
Bir an önce Güney'e kaçsanız iyi olur bayan.
I was sent over here at great expenses as a newspaperman, not a refugee.
Buraya büyük masraflarla gazeteci olarak gönderildim, mülteci olarak değil.
- Refugee?
- Mülteci mi?
It's about a beautiful, Viennese refugee Who marries a young man that she's never seen before
Viyanalı güzel bir mülteci hakkında... önceden hiç görmediği genç bir adamla evleniyor.
Did you say a beautiful Viennese refugee?
Güzel Viyanalı bir mülteci mi diyorsun?
And so a torturous, roundabout refugee trail sprang up.
Göçmen kafileleri ıstırap içinde, dolambaçlı yollardan ilerliyorlardı.
Toto's a refugee – from his creditors, I think.
- Sanırım alacaklılardan kaçan bir sığınmacı.
I am a refugee.
Ben bir mülteciyim.
He's... He's a refugee.
O bir mülteci.
A little Greek refugee.
Küçük bir Yunan mülteci.
Two weeks ago, they made me chairman of the Greek Refugee Committee.
İki hafta önce beni Yunan Mülteci Komitesi'nin başkanı yaptılar.
A refugee soon learns that there's a big difference between the two.
Bir mülteci, kısa süre içinde ikisi arasında büyük bir fark olduğunu anlar.
Us and the... are you a refugee?
Biz ve diğerleri... Siz mülteci misiniz?
I'm not sure I know what you're a refugee from.
Nerenin mültecisi olduğunuzdan emin değilim.
A refugee?
Mülteci misiniz?
I was a refugee from the war.
Ben mi? Savaş mültecisiydim.
- With that refugee woman?
- O mülteci kadınla mı?
In there's a refugee woman with her child.
Şurada çocuğu olan bir mülteci kadın oturuyor.
In one of the foreign refugee camps
Yabancı mülteci kamplarından biri.
In the possession of a political refugee, a lady.
Siyasi sığınmacı bir hanımefendinin tasarrufunda idi.
So wonderful a thing for a refugee, a German, a man without a home.
Sığınmacı bir Alman, evsiz bir adam için harika bir şey.
A ruddy refugee from Earls Court.
... Earls Court'lu kahrolası bir mülteci.
There was a refugee camp, the largest in the history of mankind so far.
Orda bir mülteci kampı vardı, insanoğlunun son zamanlardaki en büyüğü.
This is a refugee camp near Tuzla, en la Bosnia central.
Burası Bosna merkezinde, Tuzla'ya yakın bir mülteci kampı.
We felt that the whole planet was covered in refugee tents.
Tüm gezegenin mülteci çadırlarıyla kaplandığını hissettik.
- A refugee from China.
- Çinli bir mülteci.
Mostly refugee children, like...
Çoğunluğu göçmen çocuklardı.
I'm used to being a refugee.
Ben mülteci olmaya alışkınım.
And soon... you will be just another refugee.
Sen artık altın savaşçı değilsin. Ve yakında...
One almost could take it for a refugee ship.
Yoldan geçen birisi bu geminin bir mülteci gemisi olduğunu düşünür.
There I was, better than a millionaire in the morning... and a penniless refugee by nightfall... with nothing but these rags and my poor flesh to call my own.
Sabah kalktığımda milyonerden zengindim... gece olduğunda ise bu çaputlardan ve zavallı bedeninden... başka bir şeyi olmayan meteliksiz bir sığıntı haline geldim.
- This is a friend of ours, a refugee.
- Bu bizim arkadaşımız, bir mülteci.
- By sight ; a political refugee
- Simaen. Politik bir mülteci.
He was a refugee from Hitler in the early days.
Hitler döneminde mülteciydi.
Won't you become a refugee and go south with us?
Bizimle kalıp, güneye gitsen olmaz mı?
You can pass as a young refugee.
Yaşın küçük, sana dokunmazlar.
You are either Australian or a German refugee.
Sen ya Avustralya... ya da Alman mültecisisin.
Now living in France as a political refugee.
Şimdi Fransa'da siyasi mülteci olarak yaşıyorum.
A refugee compound in Dover, Kent, four months after the attack.
Kent bölgesindeki Dover'da bir mülteci kampı. Saldırıdan dört ay sonra.
Is she a refugee from Algeria?
Lopez Hanım dediğiniz Cezayirli bir mülteci mi?
A refugee?
Mülteci mi?
A Spanish refugee.
İspanyol bir mülteciyim.
Came here as a grateful refugee after the revolution.
Devrimden sonra minnettar bir mülteci olarak buraya gelmiş.
She's in a refugee camp now, where they bomb almost every day.
Neredeyse her allahın günü bombalanıp duran bir mülteci kampında şimdi.
For the Dijon bourgeoisie, a 16-year-old foreign refugee without a penny —
Dijon burjuvası için... 16 yaşında, yabancı, beş parasız politik bir mültecinin kızı -
He's a Cuban refugee.
Kendisi Kübalı bir mülteci.
A Cuban refugee?
Kübalı bir mülteci mi?
Why do we need a Cuban refugee?
Kübalı bir mülteciye neden ihtiyacımız olsun ki?
He's not just a refugee.
O basit bir mülteci değil.
Refugee German counted histories of the Polish brutality.
Lehler'in zulmünden kaçan Alman mülteciler propaganda filmlerindeydi.
Refugee in a Norwegian fjord, the ship of Altmark supplying it was surrounded by the English.
İngiliz gemilerinden alınan esirleri taşımakta olan Graf Spee'nin ikmal gemisi Altmark İngiliz destroyerlerince Norveç'te bir fiyortta kıstırıldı.