Reward traduction Turc
5,112 traduction parallèle
I'll give you the lowdown on him as your reward.
Ödül olarak onunla ilgili bir şeyler anlatayım sana.
She seems happy with the reward.
Ödülünü beğendi gibi.
- So to reward us for our hard work...
- Sıkı çalışmamızın ödülü...
High reward.
Yüksek mükafat.
And does Scabbit reward you for these efforts?
- Evet. Bu çabalarınızın karşılığında Scabbit sizi ödüllendiriyor mu?
Your supervision counters a clever argument, but the reward system is based on an algorithm.
Denetim sayacınız akıllı bir savunmaydı,... ama ödül sistemi algoritma temeline dayanıyor.
I can't reward that.
Bunu ödüllendiremem.
You know, the longer you keep it in, the bigger your reward.
Yani, ne kadar uzun süre içeride tutarsan, ödülünde o kadar büyük olur.
God will reward you in heaven.
Hadi ne verirsen elinle, o gider seninle.
And what's her reward?
Peki ya ödülü ne oldu?
Didn't I do well? What's my reward?
Ödül olarak ne alacaksın?
My in-laws tried to kill me. So that they could receive the chastity reward.
Kayınvalidemler İffetli Hanım unvanını alabilmek için beni öldürmeye çalıştı.
A good death is its own reward.
İyi bir ölümün kendisi ödüldür.
A good death is its own reward.
İyi bir ölümün kendisi bir ödüldür.
I just want to reward you for your excellent service with this $ 100 bill.
Mükemmel hizmetini bu 100 dolarla ödüllendirmek istiyorum.
The large reward offered for the rescue of Charlie's kids drew the attention of police, private detectives and red cross volunteers.
Charlie'nin çocukları için verilecek büyük ödül polisin, özel dedektiflerin ve Kızılhaç örgütü gönüllülerinin dikkatini çekti.
Well, if it is the missing kids, I'm gonna take that reward money, and I'm gonna buy me a yacht, fill it with cash, bitches and a shark.
- Eğer bunlar kayıp çocuklar ise, ödül parasıyla yat alıp içini parayla, fahişelerle dolduracağım bir de köpek balığı alacağım.
That's reward money for the capture of Juan Carlos Pintera.
Juan Carlos Pintera'yı yakalamanın ödülü olan para.
I hope reward accordingly.
Geri dönüşünü fazlasıyla istiyorum.
Every booty is their reward.
Ve öfke her yana hakim oldu.
King should receive reward.
Kral bunun hesabını verecek.
More importantly, I prefer not to split the reward.
Daha da önemlisi, ödülü boşa götürmek istemiyorum.
Today, at federal court, lawyers will present their opening arguments in the case of Margaret Keane vs. Walter Keane and Gannett Newspapers, a trial that could produce the largest libel and slander reward
Bugün Federal Mahkeme'de avukatlar Margaret Keane'in Walter Keane ve Gannett Gazetesi'ne açtığı davada açılış konuşmalarını yapacak. Bu duruşmadan, yayın yoluyla hakaret ve iftiradan Hawaii tarihinin görebileceği en büyük tazminat çıkabilir.
I'm prepared to reward you.
Ve seni ödüllendirmeye hazırım.
Well, I see you shared your share of the reward money very responsibly.
Bakıyorum da, ödül parasının kendi payına düşenini çok sorumlu biçimde paylaşmışsın.
Do you expect a reward for this information?
Bu bilgi için bir ödül bekliyor musunuz?
Our reward is being of service to you.
Bizim ödülümüz sana hizmetmeye başlamaktır.
If your reward is what you seek, we have gold.
Ödül falan istiyorsan altınımız var.
- I will give you a reward!
- Seni ödüllendiririm.
What we got here is a risk-versus-reward kind of thing.
Elimizde riske karşı ödül tarzı bir şey var.
Service heard there's a videotape... of one of their employees getting murdered, sent me out here to pass along a large reward to the creator of said video.
Posta Müfettişliği, çalışanlarından birinin öldürülmesiyle ilgili bir kaset olduğunu duymuş. Beni, bu sözü edilen videoyu çeken kişiye büyük bir ödül vermem için gönderdiler.
So if my imagination wanders, I could piece together a situation... where this is all part of a ruse gone bad, what with the reward money and all.
Ben de düşündüm, bütün bunlar ödül parasıyla ilintili sarpa sarmış bir planın bir parçası olabilir mi diye.
The price for this, you gonna be passing on that reward money.
Bunun bedeli o ödül parasından vazgeçmek olacak.
Getting some kind of reward.
Bir kaç ödül alıyordun.
It wasn't a reward, it was...
Bir ödül değil o...
The reward's not just in this life.
Bu hayatta sadece ödül yok.
Word went out, Pearly's tripled the reward.
Söylenen o ki, Pearly ödülü üç katına çıkartmış.
So we pass the first stage of training, and this is our reward.
Eğitimin ilk aşamasını geçtik ve ödülümüz bu yani.
"Wife and Dog Missing, Reward for Dog."
"Karim ve Köpegim Kayip ; Köpegi Bulana Ödül."
I wasn't gonna reward anything.
Hapis, okulu kirmalar. Bunlari ödüllendirecek degildim.
We should save this brownie and eat it as a reward for getting laid at prom.
Bu esrarı, baloda yatmanın şerefine yemek için saklamalıyız.
Any reward for it?
Ödül var mı?
There's a reward.
Bir ödül var.
God will reward you.
Tanrı senden razı olsun.
Seriously, let's get that reward.
Cidden, hadi şu ödülü alalım.
If a Victor is considered desirable, the President gives them as a reward or allows people to buy them.
Bir Galip arzulanır sayılıyorsa, Başkan o kişileri ödül olarak sunardı veya satın alınmasına izin verirdi.
Your loyalty to France won't go without reward, Jean-Charles.
Fransa'ya sadakatin ödülsüz kalmayacak Jean-Charles.
Oh, it's only a couple of sentences on the last day, but then I'm picking up a reward for my dad.
Oh, sadece son gün birkaç cümle söyleyeceğim işte. Sonra babam için bir para ödülü alacağım.
My father's supposed to be getting a huge reward, and I'm supposed to be making the speech, and the speech is supposed to start right now, and there's no way they'll let me in without a ticket.
Babam büyük bir ödül alacaktı ve konuşmayı benim yapmam gerekiyordu. Konuşma şu an başlayacak ve beni içeriye biletsiz almalarının yolu yok.
Now you can pick up your Lifetime Achievement reward in person!
Artık para ödülünü bizzat gidip alabilirsin.
- I don't seek a reward.
Bir ödül istemiyorum.