Rows traduction Turc
573 traduction parallèle
And proudly waving the red flag of victory, without a single shot, the rebellious battleship passed through the rows of the squadron.
Ve zaferin kızıl bayrağı tek bir el ateş edilmeden gururla dalgalanıyordu. Potemkin süvarilerin önünden geçip gidiyordu.
Rows began.
Kavgalar başladı. - Tutuklu gibiyiz.
Life's too short for rows.
Hayat hır güre değmeyecek kadar kısa.
But, Mr. Ziegfeld, there's never anybody in the back rows.
Ama Bay Ziegfeld, arka sıralar zaten hep boş.
Now, we're his prisoners, and he's gauleiter of the boat, singin'German lullabies to us while he rows us to his supply ship and a concentration camp.
Şimdiyse biz onun esiriyiz ve filikamızın despot lideri oldu. İkmal gemisine doğru kürek çekerken bize Alman ninnileri söylüyor bizi toplama kampına götürüyor.
The front rows are reserved for those with a special interest in the case.
Ön sıralar, dava ile özel ilgisi olanlara ayrılmıştır.
Like those silly little rows we had in rehearsal and on the road.
Provalardaki ve yoldaki o aptal küçük tartışmalar gibi yani...
I'm no good at rows.
Münakaşalarda iyi değilim.
I was in the rear of two rows of men.
İki sıra dizili adamların en arkasındaydım.
It happened after one of those endless rows and private humiliations, in the days before you made me over into your image.
Şu sonsuz kavgalarımızdan ve beni küçük düşürmelerinden sonra oldu. Beni kendine dönüştürmeden önceki günlerde.
- All but the last two rows.
- Her taraf dolu sadece son iki sıra boştu.
If the first few rows had the balcony's manners, what a wonderful world this would be.
İlk birkaç sıra loca gibiydi, ne kadar harika bir dünya olabilirdi.
Our house has always been filled with rows over money.
Para senin için her zaman her şeyden önce geldi.
I could have them stuffed in long rows, any number of them!
Hepsinin içlerini samanla doldurup sıraya dizebilirdim!
Some guy behind me said they looked like rows of tombstones, and maybe some of them were.
Arkamda duran biri, mezar taşlarına benzediğini söylemişti. Bazılarımız için öyle de oldu.
Fathers and sons have had rows before.
Babalar ve oğullar daha önce de kavga ederlerdi.
We're not going to fall over in rows, you know.
Buradan sıraya girmiş şekilde ayrılmayacağız.
There was always rows in our house though, mostly about money.
Yine de evde sürekli curcuna yaşanırdı,.. ... çoğunlukla da para hususunda.
I wonder if nature could create such regular rows of rocks?
Acaba doğa düzenli satırlar gibi kayalar oluşturabilirmi?
We send those properly brain-washed to provoke the other galaxies the strikes, revolutions, family rows, student revolts
Bu adamakıllı beyinlerini yıkadığımız kişileri ; diğer galaksileri,... grevleri, devrimleri, aileiçi kavgaları, öğrenci ayaklanmalarını tahrik etmek için kullanıyoruz.
Me in N-18, on the gangway, six rows behind Elsa and Sonntag.
Ben koridorda, N sırasındaki 18 numaradayım. Elsa ve Sonntag'ın altı sıra arkasında.
- What do people have rows about?
- İnsanlar ne hakkında tartışır?
Three. Without three rows of teeth, a fish is not assuredly well-armed.
Ağzında üç sıra diş bulunmayan bir balığın tam teçhizatlı olduğu kesin değildir.
A fish with three rows of teeth is unworthy of contempt.
Ağzında üç sıra diş bulunan bir balık tam anlamıyla bir yüz karasıdır.
OK, left side of the aisle, ten rows from the back, you'll find a young boy, Hughie.
Koridorun solunda arkadan onuncu sırada Hughie isimli bir genç bekliyor.
You just need to look around you, next to you, or two rows in front of you, or behind your backs... there he is, spying on you, your Giacobbe.
Sadece etrafına bakarken değil, yanında, veya önündeki iki satırda, ya da arkanda. Oradaki, seni gözetleyen, sensin Giacobbe.
Seminars and lectures to rows of fools who couldn't begin to understand my systems.
Sistemlerimi anlayamayan aptallara dersler.
It fell like a knife between the rows of trees.
Ağaç sıraları arasından bir bıçak gibi geçmiş.
collect 200 rows, 200 silences, 200 scars in the deep places.
Her anlamsız yıldönümünde yavaş yavaş öteledik gelip geçtiler 200 kavga, 200 küskünlük derinlerde bir yerde 200 yara.
Straighten rows, please.
Düz sıra halinde lütfen.
Wider spaces between rows, please.
Sıraların arasında daha uzak boşluklar, lütfen.
Widen distances between rows...
Daha geniş boşluklar...
And sometimes, when one or two rows had already been shot, they had to lie on the people who'd been shot and then they were shot from the edge of the grave.
Hattâ bazen, bir ya da iki grup infaz edildikten sonra sırası gelen grup, ölülerin üzerine yatmak zorundaydı. Ardından mezarın kenarından bunlara da ateş edilirdi.
( man ) I could see two rows of barbed wire which were obviously electrical.
İki sıra çekilmiş tel örgüyü görebiliyordum. Doğal olarak elektrik verilmişti.
They only could be substituted depriving the rows of the German army.
Tek çare onların yerine Alman ordusunun yan birliklerini koymaktı.
The Russians had continued to strengthen its rows.
Rus takviyesi devam etti.
Why are you all sitting in the front rows?
Neden hepiniz ön sıralara oturuyorsunuz?
Your children sat in these rows for years.
Çocuklarınız senelerdir bu sıralarda oturdu.
I am bored to insanity with these rows.
Bu kavgalardan bıktım usandım artık.
I thought I'd better tell you that my sister and my brother-in-law... haven't been hitting it off, and the truth is... they've been having some pretty bad rows.
Size söylesem iyi olur diye düşündüm. Kız kardeşimle eniştem... son günlerde pek geçinemiyorlar. Doğrusu... çok kötü kavga ediyorlar.
Of course, you've heard about her temper, her drinking and the rows with her husband.
Kuşkusuz, onun huysuzluğunu, içmesini ve kocasıyla kavgalarını duymuşsunuzdur.
- Now, go two rows back! Saban! Saban!
Vech-i hurşidinize münevver demişler.
Two rows, please, the girls in the front.
İki sıra lütfen. Kızlar önde.
The Orca has 48 teeth set in two impressive rows.
Orca'nın iki sıradan oluşan 48 dişi vardır.
Rows, scenes, exhibitions.
Münakaşalar, rezillikler, olay çıkarmalar.
Children... all lined up in rows, up and down these streets.
Çocuklar... Bu sokaklarda, aşağıdan yukarıya doğru sıralı bir şekilde yaşıyorlar.
Rows and rows of knightly ancestors, I got!
Güller ve yollar istediğim cevapları verdiler.
Two policemen can patrol the rows and stare at the a udience.
Polisler sıraları kontrol edip, seyircilere dik dik bakarlar.
Mais pourquoi, madame? Look at them lying in rows, like corpses in the morgue!
Bakın morgdaki cesetler gibi sıra halinde yatıyorlar!
- remember the rows?
- Evet.
"They are like rows of butcher's meat grilling in the sun," I said.
Madam Marshall'ın cesedini gördüğünüzü sanmanıza... hiç şaşırmıyorum, çünkü aslında gördüğünüz aslında...