Run it traduction Turc
11,374 traduction parallèle
All right, I'll run it for trace and see what I can find.
Tamamdır, örneği aldım bakalım neler çıkacak.
- I need someone run it.
- Birisi çalıştırın ihtiyacım.
Run it by me.
Tekrar söyle.
I'm gonna run it through the mass spec.
Kütle ölçerden geçireceğim.
We need to run it for ballistics.
Balistik analizi yapmamız gerek.
Yes, because I know in the long run it makes you happier.
Evet, çünkü uzun vadede seni de mutlu edecek.
Marquez is going to come through and he's going to run it wide.
Marquez yaklaşıyor ve yakınından geçmeye çalışıyor.
Marquez had to run it wide as well.
Marquez geniş almalıydı.
Run it into the ground.
Bu sefer kaçırmayın
Maybe run it through the C.I.A., Homeland Security.
Belki, CIA veya Ulusal Güvenlik bu konuyu gözden geçirebilir.
I'll run it through qr-18, see where Rowan leads us.
Bunu QR-18'de taratacağım. Bakalım Rowan bizi nereye yönlendirecek.
I don't want to run the risk of it falling into the wrong hands.
Yanlış ellere geçme riskini almak istemiyorum.
But I just think it's something we really should be... run!
Ama düşünüyorum da şey yapmal- - - Kaç!
It's just, we're on a wipe run, you know.
Islak mendil alacaktık ya, onun için dedim.
At times Shruti baby used to give me some errands to run and that's it.
Shruti yasarken bir kac ayak isi vermisti bana, hepsi o kadar.
Sir, it's simple if a father sees his daughter's dead body will he cry standing outside the room or run to hug her?
Efendim, cok basit bir baba kizinin cesidini gordugunde odanin disinda mi aglar yoksa onu mu kucaklar?
Then we can isolate it and run that DNA test.
Sonra kanı kimyasaldan arındırıp, DNA testini yapabiliriz.
We've got it on the run.
Bizden kaçıyor.
It's the fear that is probably the strongest in all of us, and to confront that and run off a cliff into the unknown, every cell in your body is on fire screaming, "Don't do it."
Bu, muhtemelen hepimizin içindeki en güçlü histir, ve buna karşı gelip bir uçurumdan bilinmezliğe atlayınca vücudunuzdaki tüm hücreler hep bir ağızdan, "Yapma." der.
And when it came time to run, I left him holding'the bag in a tunnel with a six-pack of good ol'boys.
Kaçma vakti geldiğinde, yakın arkadaşı baklavalarıyla bir tünelde suçu onun üstüne yıktım.
And you two punks show up outta nowhere and run roughshod all over it with all this "get outta my sandbox" bullshit?
Sonra siz iki serseri durduk yere çıkıp geldiniz ve her şeyde sorumsuzca davrandınız, "benim kum havuzumdan def ol" saçmalığınızla.
It's standard procedure while we run safety protocols. Don't worry.
Güvenlik protokollerini uygularken uyguladığımız standart bir prosedür.
We got to split up. I'll make a run for it.
Ayrılmamız lazım, ben kaçmaya çalışacağım.
But without the metal gears of the machine, it doesn't run.
Ama metal dişlileri olmadan makine çalışmaz.
If you're mixed up in the meth thing, it's better not to run, I promise.
Eğer şu meth işlerine bulaştıysan, kaçmasan daha iyi olur, seni temin ederim.
So let's get out and run for it.
O zaman inelim, koşarak kaçalım.
Burcu's right. Let's run for it.
Burcu haklı, koşalım da kaçalım.
Run for it.
Koşun, kaçın.
I'm sorry I tried to run, okay? It's just...
Ben tamam, kaçmaya çalıştı üzgünüm?
Well, if it's rare, maybe we can get Akeela to run the purchase records.
Eğer çok nadirse belki Akeela satın alma kayıtlarına bakabilir.
It's time to see if those tracks run through Citadel.
Bakalım o izler Citadel'den geçiyor mu?
We can run the man through facial recognition, but... it's blurry, it might take a while.
Adamın görüntüsünü yüz tanımada taratabiliriz ama... Görüntü net değil, biraz vakit alabilir.
The picture you found was a bit faded and makes it difficult to run facial recognition- - unless you're a forensic phenom.
İçeride bulduğun fotoğraf soluk olduğu için yüz tanımada onu bulmamız zor oluyor tabii adli tıpta uzman değilsen işin zor.
This is just a milk run. We got it.
- Bu basit bir şey biz hallederiz.
We have to run a few tests before I can say anything for sure, but I doubt it.
Bir şey söylemeden önce, bir kaç test yapmamız gerekiyor... ama ölmezsiniz.
- Run with it.
- Buna ayak uydur.
But um, let me just take a run up on it.
Bir deneyim bakayım.
Well, gonna have to run some numbers, but I'll see what our foreign buyers might pay for it.
Bazı hesaplamalar yapmam lazım, yurt dışındaki alıcıların ne kadar ödeyebileceklerini öğrenmem lazım.
It was a good run.
İyi bir işti yani.
I figure it's gonna run me a million per petabyte.
Hesaplarıma göre bana petabyte başına... -... bir milyona mal olacak.
That's why we have stunt guys... Big, brawny dudes that are so tough, they can run through a window and not even feel it.
Bu yüzden dublörlerimiz var kocaman kaslı adamlar, çok güçlüler camın içinden geçip hiç bir şey hissetmiyorlar!
Um, but, it's really nice to run into you and stuff...
Ama sizinle karşılaşmak güzeldi.
♪ yo, I run this, I smash it ♪ ♪ like my bass real hard, boom-bastic ♪ ♪ speed race baby, I'm a lot faster ♪
d yo, I run this, I smash it d d like my bass real hard, boom-bastic d d speed race baby, I'm a lot faster d
Every few years some DA gets it in his or her head to make a run at me, so I swing by to talk about how things can go.
Her birkaç yılda bir bazı bölge savcıları beni yakalayabileceğini düşünüyor bu yüzden işleri nasıl yürütebileceğimizi konuşmak için bir uğrayayım dedim.
It's better for him to run now than get a few more stitches.
Şu an kaçması birkaç dikişten daha önemli.
- If it helps us win, they can run as many tests on me as they want.
- Davaya yardım edecekse üzerimde istedikleri testi yapabilirler.
It's run by someone named George Washington.
George Washington adında biri tarafından yönetiliyor.
Yeah, you could make a run for it.
Evet, tüyebilirsin.
It looks like he blew right past them. Run that plate.
Yanlarından geçmişe benziyor.
You know, I've watched you run the task force all this time and I don't think i ever appreciated how damn hard it was.
Biliyor musun, bunca zaman seni bu görev gücünü yönetirken izledim zorluğundan dolayı seni hiç tebik etmedim sanırım.
Take him home, make it look like a hit-and-run, or I can call the police and tell them the truth, but you need to tell me to do that.
Söyle yeter. Asher'ı eve getireyim, vur-kaç süsü vereyim ya da polisi arayıp gerçeği söyleyebilirim ama ne yapacağımı söylemen lazım.
run it again 45
it's fine 7136
it is 11007
it's not fair 795
it's friday 105
it's done 1271
item 93
it's been so long 173
it's over 4654
it's cold 680
it's fine 7136
it is 11007
it's not fair 795
it's friday 105
it's done 1271
item 93
it's been so long 173
it's over 4654
it's cold 680
it is good 116
it's ok 4874
it's okay 22028
it's warm 139
itchy 49
itis 22
it's me 10254
italy 247
italian 217
it was 5878
it's ok 4874
it's okay 22028
it's warm 139
itchy 49
itis 22
it's me 10254
italy 247
italian 217
it was 5878
it's not 5855
it's all right 8832
itch 25
it's about damn time 34
items 25
itself 24
it's a boy 347
it's cool 1584
it's me again 322
it's a girl 287
it's all right 8832
itch 25
it's about damn time 34
items 25
itself 24
it's a boy 347
it's cool 1584
it's me again 322
it's a girl 287