Scholar traduction Turc
893 traduction parallèle
I'm a romance scholar. You think I wouldn't know?
İlişki konusunda uzmanım.
It's just like a dignified scholar.
Onurlu bir ilim adamı gibi.
A gentle, virtuous scholar like you is calling on me?
Sizin gibi nazik ve erdemli bir bilgin mi beni çağırdı?
I was meeting a noble scholar ( in my dream ).
Rüyamda aShil bir alim ile görüşüyordum.
Seonbeenim ( scholar ) how can you have such good thoughts, and be so graceful?
Alim, nasıl bu kadar iyi düşünceli nasıl bu kadar zarif olabiliyorsun?
A scholar shouldn't carelessly drop to one's knees.
Bir soylu, kimsenin önünde kolay kolay diz çökmez.
So she goes to study with Pierre Abelard, who's the greatest scholar in France at the time...
Öğrenmek için Pierre Abelard'ın yanına gitti. O zamanlar Fransa'nın en büyük bilim adamıydı.
"It is my pleasure to present this diploma to our most brilliant scholar."
"Bu diplomayı en parlak öğrencimize vermek benim için bir zevktir."
"You boys will do well to follow the example of this young scholar."
"Bu genç öğrenciyi kendinize örnek alsanız iyi edersiniz."
He's a good host and a good scholar, eh, Count?
İyi bir ev sahibi, iyi eğitimli, değil mi Kont?
Calm down, Dixon, Ј8 is nothing for such a man... a skilled physician, a gentleman, and a scholar.
Sakin ol, Dixon, £ 8 böyle bir adam için hiçbir şey eğitimli bir doktor, bir beyefendi ve bir bilim adamı.
I'm no scholar.
Akademisyen değilim.
Quite a scholar, I see.
İyi bir öğrencisin sanırım.
But Huw is a scholar.
Ama Huw okumuş bir çocuk.
The bowed shoulders of the scholar, the open constancy of the churchmen, you must be Lord Farnsworth's brother,
Bilginin eğik omuzları, din adamlarının açık kararlılığı, Lord Farnsworth'un erkek kardeşi olmalısınız.
Quite a scholar and like most scholars, poorer than a church mouse.
Tam bir bilim adamı, çoğu bilim adamları gibi, bir kilise faresinden daha yoksul. Ne istiyormuş?
It seems strange, you a bishop... and me, a broken-down, old scholar.
Çok garip, sen bir piskopos... bense işi bitmiş bir bilginim.
Thou art a scholar - speak to it, Horatio.
Sen bilgili adamsın, konuş onunla.
Why, he's a gentleman, a profound scholar and a fellow you can bite for a fast buck if he's got it.
O bir beyefendi. Seçkin bir eğitmen. Ve onda varsa hemen çıkartıp borç veren biri.
Maybe your son won't be a scholar.
Belki oğlun okumuş biri olmayacak.
I am a scholar
Ben alimim.
And as a scholar you'll be respected in the village
ve köyde sana bir alim olarak saygı duyulacak.
Oh, I put a scholar's gown on it wrapped it in a cassock tried to cover it.
Üzerine âlim elbisesi geçirdim cüppeye sardım örtmeye çalıştım.
How ironic that a simple scholar with no ambition... ... beyond a modest measure of seclusion should, out of a clear sky...... find himself besieged by an army of fellow creatures... ... all grimly determined to be of service to him.
Sade bir inzivai hayattan başka arzusu olmayan basit bir bilim adamının, birdenbire kendini ona hizmet etmeye şiddetle kararlı bir insan ordusunca kuşatılmış halde bulması ne gariptir.
I am very fortunate to have found such a distinguished scholar to work for me.
Benimle çalışacak böyle seçkin bir bilim adamı bulduğum için çok şanslıyım.
As a scholar said, "The sum total of inconsistencies is life."
Bir bilginin dediği gibi, "Hayat, tutarsızlıklar bütünüdür."
I may look like a scholar on the outside... but inside I'm still an idiot.
Dışarıdan akademisyen gibi görünebilirim... ama ben hala bir ahmağım.
It's a scholar's choice.
Bir aydının tercihi.
Have I a desire to distinguish myself as a scholar?
bir alim olmak için istekte bulunmadım.
A fine biblical scholar, Bishop Ussher, has determined for us the exact date and hour of the Creation.
İyi bir İncil alimi olan, Bishop Usher, yaradılışın kesin gün ve saatini saptamıştır.
The prostrate form of mr. David ellington - scholar, seeker of truth, and regrettably, finder of truth - a man who will shortly arise from his exhaustion to confront a problem that has tormented mankind since the beginning of time - a man who knocked on a door seeking sanctuary
bu düşüş bay david ellington'a... bilgiyi, gerçeği ve maalesef gerçeğin hiçde göründüğü... gibi olmadığını gösterecekti yorgunluğun sonunda... kendine geldiğinde çok daha büyük bir şey ile yüzleşeceğini zaman ona gösterecekti.
So she's the widow of a scholar
Yani dul bir eğitimci.
The only thing is that he isn't a scholar like her late husband
Tek sorun, merhum kocası kadar okumuş biri değil.
He was a poet, a scholar and a mighty warrior.
O bir şair, bir bilgin ve kahraman bir savaşçıydı.
When you wanted me to spend my afternoons sunbathing by the lake I was glad to become the bronzed glamour boy for you instead of remaining the scholar.
Öğleden sonralarımı göl kıyısında güneşlenerek geçirmemi istediğinde... öğretmen olarak kalmak yerine, senin gösterişli... bronzlaşmış erkeğin olmak beni mutlu etti.
A simple scholar.
Basit bir alimim.
Corcuera, a great writer and scholar.
- Corcuera! - Corcuera. Büyük bir yazar!
My scholar friend will fix everything.
Akademisyen dostum her şeyi ayarlar. Görürsün. - Tamam Amadeo.
Dear book fair visitors, author and scholar Mr. Corcuera is currently signing his books at stand number 25.
Kitap fuarının ziyaretçileri 25 nolu stantta akademisyen ve yazar... Bay Corcuera'ya kitaplarını imzalatabilirler.
If you've got small moons on your nails, you're a gentleman and a scholar.
Eğer tırnaklarında küçük lekeler varsa, bir beyefendi ve alimsindir.
I'm no scholar.
Ben alim değilim.
I'm a teacher, and something of a scholar.
Ben öğretmenim. Biraz da bilim adamlığım var.
Priest... scholar...
Peder, alim, muhakkak siz de duymuşsunuzdur...
Ohashi's only a scholar, so it'll be easy, but Kojima's the Yashu clan's best swordsman.
Ohashi yalnızca bir öğrenci. Ama Kojima'nın Yashu Gurubunun en iyi kılıççısı. Öldürülmesi zor olacak.
Esclavier is a fine scholar, sir.
Esclavier iyi bir katip efendim.
Why Margaret, they told me you were a scholar.
Bana senin alim olduğunu söylediler Margaret.
I'm not a scholar.
Ben alim değilim.
And they expect me to make a scholar of it.
Ondan okumuş adam yapmam bekleniyor!
Well, the scholar.
Hey, okullu çocuk!
Our son is a scholar.
Oğlumuz okumuş adam oldu.
- A scholar?
- Âlim mi?