So there's nothing to worry about traduction Turc
54 traduction parallèle
I'm going to do the choreography, so there's nothing for you to worry about.
Koreografiyi ben yapacağım, o yüzden kaygılanman gereken hiçbir şey yok.
So there's nothing to worry about.
- Yani endişelenecek bir şey yok.
So there's really nothing left to worry about, Sanyemon.
Bu yüzden endişelenecek hiçbir şey kalmadı, Sanyemon.
So you don't worry about it? There's nothing to worry about?
Senin için mi çalışıyor, acaba?
So there's really nothing to worry about, is there.
Öyleyse, endişe edecek bir şey yok, değil mi?
So there's nothing to worry about, okay?
Endişelenecek birşey yok, tamam mı?
So there's nothing to worry about.
O zaman endişelenecek bir şey yok.
So there's nothing to worry about, right?
O zaman endişelenecek birşey yok, değil mi?
I mean, it's not like he's ever gonna figure out that you were the one who saved me, so I'm not gonna worry about it because there's nothing to worry about.
Beni kurtaranın sen olduğunu öğrenmesinin imkanı olmadığına göre endişelenmeyeceğim. Çünkü ortada endişelenecek bir şey yok.
So there's nothing to worry about.
O zaman meraklanacak bir şey yok.
This is a painless procedure so there's nothing for you to worry about.
Bu acısız bir işlem, yani endişelenecek bir şey yok.
Right, I'll do the driving, so there's nothing to worry about.
Arabayı ben süreceğim, endişelenecek bir durum yok.
So there's nothing to worry about.
Yani endişelenecek hiçbir şey yok.
That's not the case, so there's nothing to worry about.
- Olay bu değil. Bu yüzden endişelenecek bir şey yok.
So, there's nothing to worry about.
O halde endişelenecek bişi yok.
So, then there's nothing to worry about.
Öyleyse endişelenmeye gerek yok.
Well, if he says so, there's nothing to worry about.
İyi, o söylediyse, korkulacak bir şey yok demektir.
So there's, uh... there's nothing I need to worry about, then?
O halde, endişe etmemi gerektirecek bir durum yok mu?
Well, I don't have a job anymore, so there's nothing you have to worry about.
Pekala, artık bir işim yok,... yani, merak edeceğin bir şey kalmadı.
I'm not angry at you, so there's nothing to worry about.
Sana kızmadım, bu yüzden kaygılanmana gerek yok.
Everything's fine, so there's nothing to worry about.
Her şey yolunda, endişelenecek bir şey yok yani.
I haven't done anything so there's nothing to worry about.
Ben bir şey yapmadım yani endişelenecek bir şey yok..
We caught it early, so there's nothing to worry about.
Erken tanıda bulunduk, bu yüzden endişe edilecek bir durum yok.
Wendy's gonna help me find a place, so there's nothing for you to worry about.
Wendy bir yer bulmama yardım edecek, yani endişeleneceğin bir şey yok.
And what he knew, he already told bart, So there's nothing to worry about, now is there?
Ve bildiği şeyi, zaten Bart'a söyledi yani ortada endişelenecek bir şey yok, değil mi?
You're right, such things should happen as if by chance, between friends, as if we were just fooling around and joking... so that there's nothing to worry about later.
Haklısın dostlar arasında bazı şeyler şans eseri oluşur, hele de bizler gibi eğlenerek yaşanıyorsa sonrası için endişelenmeye hiç gerek yoktur.
I mean, I don't think he'd love the basic concept of me sitting with a man drinking wine over candlelight... but he'd quickly realize there was nothing to worry about, so...
Yani, genel olarak benim bir adamla oturup mum ışığında şaraplarımızı yudumlarken oturuyor olmamdan hoşlanacağını sanmıyorum zaten endişelenecek bir şey olmadığını hemen anlar, yani...
So, you see there's nothing to worry about, Rickie.
Gördüğün gibi endişelenecek birşey yok Rickie.
So there's nothing we need to worry about.
Yani endişelenmemiz gereken birşey yok.
Right, so there's nothing to worry about then, is there?
Doğru, ozaman burada endişelenecek bişey yok, dimi?
I don't have an inheritance to leave behind, but I'm certain all of my old acquaintances will be helpful to you, so there's nothing to worry about.
Size bırakacak bir şeyim yok ama hayatım boyunca tanıştığım insanlar ellerinden geldiği kadar size yardım edeceklerdir.
So, uh, when, uh, your screen goes dead, uh, there's nothing to worry about.
Ekranın gittiğinde endişe etme.
So there's nothing to worry about, is there?
Yani endişe edecek bir durum yok, değil mi?
So there's nothing to worry about anymore
Bu yüzden artık endişelenecek hiçbir şey kalmadı.
And I have got some patrol boats, so there's no problem, nothing to worry about.
Bir kaç da devriye ayarladım yani sorun yok, endişelenme.
Okay, so... so then there's nothing to worry about.
Tamam, sonra da hakkında endişelencek bir şey yok.
We've all done it so there's nothing to worry about.
Hepimiz yaptık endişe edilecek birşey yok.
So there's really nothing to worry about. I really have to go to class.
O yüzden endişelenecek bir şey yok ve gerçekten sınfıma gitmem gerekiyor.
Well, you said the guy's been caught, so there's nothing to worry about.
Adamın yakalandığını söylediniz demek ki endişelenecek bir şey yok.
So there's nothing to worry about.
O halde endişelenecek bir şey yok.
So there's no invasion, no bombs, nothing to worry about?
Ne bir saldırı var, ne bir bomba, nede endişelenecek başka bir şey, öyle mi?
She said there's nothing to worry about, so I'm not worrying about it.
Endişelenecek bir şey olmadığını söyledi ben de endişelenmiyorum.
So there's nothing for me to worry about?
Yani endişelenmem gereken bir şey yok mu?
The wolf was killed anyway, so there's nothing to worry about.
O kurt öldürüldü zaten. Endişelenecek bir şey yok.
So there's nothing to worry about, ok?
O yüzden endişelenecek bir şey yok tamam mı?
So there's nothing to worry about.
O zaman endişelenecek bir şey yok demektir.
Well, I think I did really good on that test, so there's nothing to worry about.
Peki, Testte iyi iş çıkardığımı düşünüyorum, o halde endişe edilmesi gereken birşey yok.
But the vet said it was probably nothing, so there's not really anything to worry about.
Todd'da tümör varmış ama veteriner önemli bir şey değildir dedi. Yani kaygılanacak bir...
You're not gonna get anywhere near her... so there's nothing to worry about.
Onun yakınına bile yaklaşmayacaksın, endişelenecek hiçbir şey yok yani.
But we're not wealthy so there's nothing to worry about.
Fakat biz zengin değiliz, bu yüzden endişelenecek bir şey yok.
And Zoom's over there, and we're over here, so there's nothing to worry about.
Hem Zoom orada ve biz buradayız, yani endişelenecek hiçbir şey yok.