Spending traduction Turc
7,091 traduction parallèle
Responsible government spending.
Kamu harcamaları politikası.
It'll stick close to the sharpshooter, spending its days studying the master's technique.
Keskin nişancıya yakın durarak günlerini ustanın tekniğini öğrenerek geçirecek.
Being able to capture this behaviour is the result of a decade of study by Jill and her team, and by the crew spending over 700 hours tracking the troop.
Bunun gibi bir davranışı yakalamak Jill ve ekibinin on yıllık çalışmasının sonucudur ve ekip sürüyü izlemek için 700 saatten fazla zaman harcamıştır.
He is spending this most glorious of holidays with his fiancée.
En şanlı bayramı nişanlısı ile birlikte geçiriyor.
Perhaps you're spending too much time with friends from your childhood.
Galiba çocukluk arkadaşlarınla çok fazla zaman geçiriyorsun.
Since I married a woman like you because you were pregnant after us spending one night together.
Sırf bir gece geçirdikten sonra hamile kaldın diye senin gibi bir kadınla evlenmişim.
I know that you weren't planning on spending your night rummaging through filthy garbage bathroom trash cans.
Geceni tuvaletteki pis çöp kutularını araştırarak geçireceğin aklına gelmezdi.
So Pam made you crowd-surf, and you ended up hitting the guardrail and spending the whole night in the E.R.
Pam insanların ellerinin üstünde gezinmen için ısrar etti ve korkuluğa çarpıp bütün geceyi acil serviste geçirdin.
That's the sound of the feds, working their unmanned drones, spending more money trying to shut us down than they did searching for Osama Bin Laden.
Bu federallerin sesi, insansız hava araçları üzerinde çalışıp, bizi susturmak için, Usame Bin Ladin'i bulmaya harcadıklarından daha fazla para harcıyorlar.
Because public opinion wouldn't allow spending on space exploration.
Çünkü kamuoyu, uzay keşfi için bütçe ayrılmasını kabul etmezdi.
We're going to be spending a lot of time together.
Birlikte epey vakit geçireceğiz.
It's my job... it's my duty... to approve anyone that Brian is spending time with.
Benim işim, görevim Brian'ın onayladığım kişilerle zaman geçirmesini sağlamak.
The U.S. Supreme Court now has lifted limits on campaign contributions, ushering in a new era of unfettered political spending.
ABD Yüksek Mahkemesi kampanyada katkı sınırını kaldırarak KRİZ BİZİM İŞİMİZ yeni bir özgür siyasi harcama devri başlattı.
I mean, you keep spending money that we don't have.
Olmayan paramızı harcayıp duruyorsun.
Spending money?
Para harcamak mı?
Travel with Keyshawn would be like... Jesus spending his days with prostitutes and lepers.
Keyshawnn ile seyahat etmek İsa'nın hayat kadını ve cüzzamlılarla zaman geçirmesi gibidir.
This small but extremely dangerous bill has opened a door to a potential avalanche of socialist medical spending.
- Bu küçük ama son derece tehlikeli yasa sosyalist tıp hizmetleri harcamalarında bir artışın kapısını araladı.
We've been spending time together because that's what friends do.
Birlikte vakit geçiriyoruz, çünkü arkadaşlar bunu yapar.
And naturally I'd be spending a lot more time with W.E.
Ve doğal olarak W.E. ile daha çok vakit geçirmiş olurum.
Look, I heard you been, um, spending some time at your auntie's house.
Duyduğuma göre teyzenin evinde kalıyormuşsun.
You've been spending a lot of time in bathrooms recently.
Son zamanlarda tuvaletlerde çok vakit geçiriyorsun.
You gonna find a way to give me that money, or you can look forward to spending quality bonding time with him in lock-up.
Bana o parayı vermenin bir yolunu bulacaksın yoksa babanla hapiste çok kaliteli vakitler geçirirsin.
You know I like spending time with you
Seninle vakit geçirmekten hoşlandığımı biliyorsun.
So you're just spending her money alone?
Yani oturmuş kadının parasını mı yiyorsun?
This ain't time to be spending money like that.
Bu şekilde para harcamanın vakti değil.
But the truth is if we don't to the bottom of this, you are looking at spending the rest of your life in prison.
Ama gerçek şu ki, eğer bu işi çözemezsek hayatının sonuna kadar hapiste kalırsın.
You should at least be going to Chili's with your work friends or some such basic shit, instead of spending the night on Skype dates with Mom and Dad.
Anne babanla skype muhabbetiyle geçen geceler yerine En azından iş arkadaşlarınla dışarı çıkıyor olman gerek
From the phone calls I was making the money I was spending, the drugs I was buying.
Yaptığım telefon görüşmelerinden tut... Harcadığım paralara ve aldığım uyuşturuculara kadar.
Normally I'd be spending the summer in Connecticut with my mother, but she gets sick of me.
Evet, normalde yaz tatilimi Connecticut'ta annemle geçirirdim.
Mom's been spending summers there, getting to know people in town so it wouldn't be suspicious when she settled there.
... yazları burada geçirip insanlarla tanıştı ki böylece oraya yerleştiğinde dikkat çekmedi.
Judith's been spending most of her time at the coast at the ranch.
Judy zamanının çoğunu çiftliğin yanında geçiriyor.
You and Vicki are spending a lot of time together, huh?
Vicki'yle çok vakit geçiriyorsunuz.
Spending Christmas with the family?
Noel'i ailenle mi geçireceksin?
I just don't feel like spending any money on her.
Onun için hiç para harcamak istemiyorum.
No, I'm not gonna lose, I'm spending twenty bucks to watch you watch you make a food of yourself. That's that's not losing. That's entertainment.
20 dolara madara olmanı izleyeceğim bu kaybetmek sayılmaz aksine oldukça eğlenceli.
It seems the most expensive place you're advertising is actually bringing you the customers who are spending the least. And the channels you're least investing in are adding enormous value in segments that currently appear to have low value but actually have the highest spending potential.
görünen o ki, en pahalı olduğumuz yer aslında bize en az parayı kazandıran müşterilerimize yapılan reklamlar ve en az yatırım yaptığımız kanallar segmentlerde en çok değeri ekliyor, şu an düşük değerde gözükmekte ama aslında en yüksek harcama potansiyeline sahip
Well, I wish I was dead after spending six months in that outfit!
Keşke ölseydim diye diledim bu elbiseyle 6 ay geçirdikten sonra.
It was an honour spending time with you.
Seninle zaman geçirmek bir şerefti.
Why are we spending so much time trying to keep her from each other.
Neden burada, onu birbirimizden uzaklaştırmakla bu kadar vakit harcıyoruz?
I want to know, am I the only one spending sleepless nights "
Bilmek istiyorum sadece Uykusuzluk çeken ben miyim?
Ever since I'm pequeño, I dream about spending one magical day with mi padre, sharing meals, introducing him to the burro.
Pequeño olduğumdan beri mi padre ile güzel bir gün geçirmenin yemeğimi paylaşmanın, Burro ile tanıştırmanın hayalini kurdum.
Why are we spending time on this when we could be hearing the young one's tales of innocence lost?
Bu genç arkadaşın aşk hikayelerini dinlemek varken..... neden burada vakit kaybediyoruz ki?
They were talking about spending the night there.
Orada bir gece geçirdikten hakkında konuşuyorduk.
She said she was spending the break with a friend.
Bir arkadaşıyla tatil yaptığını söylemişti.
I'm your last line of defense from you spending the rest of your life in a concrete closet.
Hayatının geri kalanını betondan bir odada yaşamanla aranda duran son savunma hattı benim.
I have loved spending time with you.
Seninle zaman geçirmek çok hoşuma gitti.
I ended up spending the entire weekend in Aspen.
Aspen'deki haftasonunun ardından bitirdim.
Thank you very much for these moments that we're spending together.
Birlikte geçirdiğimiz bu güzel anlar için sana şükrediyorum.
But in the past few days. " After spending some time with myself.. ... in the middle of the sea, I was haunted by the same questions again.
Ama geçen bir kaç günde, kendimle biraz zaman geçirdikten sonra denizin ortasında, aynı sorular aklıma takıldı.
- ARE THEY SPENDING A LOT OF TIME TOGETHER?
Birlikte çok fazla vakit geçiriyorsunuz?
... but here's to spending... whatever years we have left together.
- Ömrü billâh şansın yok! - Ama bu kadehimi geçirdiğimiz yıllarda yaptığımız ne var ne yoksa, onlara kaldırıyorum.