Stool traduction Turc
1,011 traduction parallèle
I am not a stool pigeon.
Ben bir polis muhbiri değilim.
I knew there was copper in you, flatfooted stool pigeon.
Demek polis olmak istiyordun seni devriye muhbir.
And now then, up you go, up. Stand on the stool.
Şimdi, çık bakalım, çık.
- I hope the stool is right.
- Tabure uygundur umarım.
A baby stool?
Bebek iskemlesi mi?
Mr. vadas has been in the employ of Matuschek and Company for two years during which time he's been efficient as a stool pigeon, a troublemaker, and a rat.
Bay Vadas, Matuschek Mağazası için 2 yıl boyunca çalışmış ve tüm bu zaman boyunca ispiyonculuk, fitnecilik ve döneklik bakımından oldukça verimli olmuştur.
Number 8 : stool, modern style.
- 8 numara : Tabure, modern stil.
Yes, you better not see her alone... you stool pigeon, or she'll scratch your eyes out, you fascist blood hound.
Evet, onu tek başına görmesen iyi olur... seni bok kuşu yoksa senin gözlerini oyacak, seni faşist kan düşkünü
Let her remain on that stool.
Bırakın bu sandalyenin üzerinde kalsın.
Sit on the same stool.
Aynı yere otur.
I suppose you and my stool-pigeon brother will split the reward.
Ödülü gammaz kardeşimle bölüşürsünüz artık.
- That's the old ducking stool.
- Eski bir ceza sandalyesi.
You know how the old stool pigeon talks.
- Yaşlı ispiyoncunun konuşmasını bilirsin.
If I had my choice I'd be sitting on a nice, soft stool... in the National Press Club in Washington, D. C... surrounding a tall, cold bourbon and soda.
Seçme şansım olsa, Washington D.C.'deki... Ulusal Basın Kulübü'nde yumuşak bir iskemlede oturup... büyük, soğuk bir burbon sodayı kavrardım. Ne?
That lawyer, Keats, he's nothing but a police stool pigeon.
Şu avukat, Keats, gammazdan başkası değil.
Get out of here, you stool pigeon.
Defol buradan, seni gammaz.
About the stool pigeon, Joe... We made arrangements.
İspiyoncuya gelince Joe, birkaç ayarlama yaptık.
Also a stool pigeon.
Ayrıca gammaz.
And Mrs. Tompkins gave us that chair, and little Mrs. Gates gave us the stool.
Bayan Tompkins bu sandalyeyi, ve bayan Gates bu tabureyi verdiler.
When all's done, you look but on a stool.
Baktığın şey bir iskemle sadece.
HE WAS A STOOL PIGEON FOR THE NAZIS.
- O Nazilere bilgi veren bir muhbirdi.
May I borrow a stool?
Tabure verebilir misiniz?
She sits on that stool so much, that frankly someday I think she's gonna get stuck to it.
O taburede o kadar çok oturuyor ki cidden bir gün takılıp kalacağını düşünüyorum.
At least you're no stool pigeon.
En azından gammaz değilsin.
Get me a stool, will you?
Bana bir sandalye ver.
Well, my little cock sparrow, here's your own stool by the fire all ready for you.
İşte benim minik kuşum ateşin yanında senin için hazır olan, kendi değneğin duruyor.
Pull up that stool.
Şu iskemleyi al.
The last stool on the other end.
En uçtaki taburede.
Get yourself a more reliable stool pigeon.
Kendine daha güvenilir bir muhbir bul.
Put down that stool. Put it down!
Koy o tabureyi yerine.
She'll go to a new town, drift up to the right bar stool...
Başka bir kasabaya gider, bir bar taburesine çöker...
Professional stool pigeon clipped me for 50 bucks.
Profesyonel bir gammaz benden 50 papel kopardı.
I don't entertain stool pigeons.
Ben sağa sola laf yetiştirenleri eğlendirmiyorum.
I took you off an accountant's stool, pulled a pencil from behind your ear... and made you a politician.
Seni bir muhasebeci sandalyesinden aldım ve kulağının arkasındaki kalemi çıkarıp seni bir politikacı yaptım.
"No comment," he says. No comment, and all the time he's got my stool.
Hem yorum yapmıyor hem de taburemde oturuyor.
This stool ain't comfortable.
Bu tabure rahat değilmiş.
A stool...
Tabure...
Dirty, lousy stool pigeon!
Pis, alçak, gammaz bülbül.
Francois Jost. Was he a stool pigeon?
Jost, François Jost.
Make me give names! Make a sniveling stool pigeon out of me!
İsim vermemi emredin, beni gammaz güvercin sanın.
I'm no stool pigeon!
İspiyoncu değilim ben!
Someone get them a little stool.
Biri onlara küçük bir tabure getirsin.
Let's see you imitate somebody now, stool pigeon.
Şimdi başka birini taklit ettiğini görelim bakalım, ödlek herif.
Where there're hoods, there're stool pigeons.
Gangsterlerin arasında muhbirler de vardır.
Fetch a stool, Antoninus.
Antoninus, bir tabure getir.
I don't guess you can really call him a stool pigeon.
Ona tipik bir gammazcı diyemezsin.
Look, there's a stool.
Orada bir tabure var.
Listen, doll, there's three handkerchiefs and a blue shimmy on the stool.
Taburede üç mendille mavi bir göynek var yavrum.
I had to laugh even when they kick the stool away. I had to laugh even when they kick the stool away.
Tabureyi vurup düşürdüklerinde gülmeliydim.
A common stool pigeon.
Sıradan bir ispiyon.
Climb on the stool.
Sandalyeye çık.