Tattle traduction Turc
137 traduction parallèle
We must insist that the state give us facts instead of tittle-tattle here.
Artık bizi oyalamaktan vazgeçip ortaya kanıt koymasını talep ediyoruz.
I'm no tittle-tattle.
Ben de boş boğaz biri değilimdir.
Tattle and turn tail, that's you.
Hemen bir karar vermek zorundasın.
I only said it was me so I wouldn't have to tattle on Rosalie.
Kendim görmüşüm gibi anlattım çünkü şimşekleri Rosalie'nin üzerine çekmek istemedim.
Yes, I have some tittle-tattle to convey.
Evet. Anlatmam gereken bir dedikodu var.
All that tittle-tattle.
Dedikodular.
Tittle-tattle, tittle-tattle.
Vır-vır-vır.
Go on and tell, tattle-tale.
Durma, git söyle, ispiyoncu!
Toby might tattle on you.
Toby senin hakkında konuşabilir.
You must swear you'll never tattle about this.
Bunun hakkında konuşmayacağına yemin etmelisin.
If you ever tattle, you'll be damned to hell.
Eğer konuşursan, cehenneme gidersin.
- A tattle-tale director!
- Boşboğaz bir yönetmen!
Tattle tale.
Dedikoducu.
I don't listen to tittle-tattle from belowstairs, I'm afraid.
Hizmetçi katındaki dedikoduları hiç dinlemem, korkarım ki.
This theft has taken place in our Library, should the West Secruitate know of this they will be pleased to tittle-tattle on this and report to His Majesty
bu hırsızlık olayının onlarla bir ilgisi olabilir Eminim bunu, majestelerinin karşısında bizi küçültmek için yaptılar!
Don't tattle.
Gevezelik etme.
Have you something to trade, tittle for tattle?
Takas edecek birşeyin var mı, dedikodu kırıntıları?
I shan't destroy the paper until you've returned the compliment, remember tittle for tattle?
Bana övgüler ile dönene kadar kağıdı yok etmeyeceğim, unutma dedikodu kırıntıları?
I can't stand tattle tales.
Gevezeliği hiç sevmem.
- He won't get a chance to tattle on us now.
Bizi ispiyonlama fırsatı olmayacak artık.
The midwife and the nurse well made away, then let the ladies tattle what they please.
Hemşire gibi onun da işini bitirirsek endişelenecek bir şey kalmayacak.
I don't want to tattle.
Araya girmek istemem.
Listen to this before you tattle.
Gevezelik etmede beni iyi dinle.
Yeah, you'd probably tattle. Boy, I'll tell you.
Muhtemelen bunun dedikodusunu yapmışsınız.
Is that all you've got to go on, idle bloody tittle-tattle?
Sizlerin tek yaptığı böyle boş laflarla milletin gazına gelmek mi?
Are you gonna tattle on me? Are you?
Benim içinde bos bogazlik yapacak misin, ha?
A good sister does not tattle on her sister.
İyi bir kardeş, ablasını ispiyonlamaz.
Tells this cute little tattle-tales to sell his junk, but he don't sell no Yankee boys no truth.
Uyuşturucu satabilmek için bu aptal hikayelerini anlatır, Ama o doğruyu anlatmaz çocuklar.
You screwed up doing something you should be able to handle and now you're here to tattle on the guy who's taking the bullet for you?
Yapabilmen gereken bir şeyi yaparken çuvalladın ve şimdi de suçu kendi üzerine almaya çalışan bu adamı mı suçluyorsun?
Captain Clip-On. Did you go ahead and tattle on me?
Kaptan, sen hemen gidip beni ispiyonladın mı?
To separate yourself from the herd, just tattle on the cattle. "
Sürüden kendinizi ayırmak için diğerlerini ispiyonlayın.
Neil, he's gonna tattle!
Neil, kesin bizi ispiyonlayacak!
- Then why tattle to the cops?
- Sonra niçin polise gammazladın?
You're no tattle-tale.
Sen ispiyoncu değilsin.
Doubt she meant you should hang on to their tittle-tattle.
Benim görevim, imalathaneyi yönetmek. Bunu ihmal edersem, işçilerin gelir kaynağı kalmaz.
Do you think it's not become the tittle-tattle of Milton?
Yoksa bana hayal gördüğümü mü söyleyeceksin?
- We have mail? - Yeah. My Tattle Tale came.
Posta mı gelmiş? "Tattle Tale" ım gelmiş!
Samantha, I don't know how to tell you this... but I was reading my Tattle Tale, and there's a picture of Smith. Miranda!
Samantha, bunu sana nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum, ama "Tattle Tale" imde Smith'in bir resmi var.
Then you'll be a great big no-good double-faced poopy-pants tattle-tale!
O zaman kocaman bir iki yüzlü gammazcı olacaksın!
- Not true, you tattle-tale! - You be quiet!
- Bu doğru değil, ispiyoncu.
If you behaved, your sister wouldn't be a tattle-tale.
- Sakın konuşma! Senin düzgün davranırsan, kardeşin de ispiyonlamaz.
That tattle-tale's always telling on me!
Sadece biraz seyredecektim. İspiyoncunun teki o.
Def Jam Records over there won't tattle.
Sağır Sultan kimseye ötmez.
I won't tattle.
Kimseye söylemem.
- And... who would never tattle to your employer... or jeopardise what's got to be a handsome fucking income.
- Ayrıca... işverenize bir şey anlatacak... ya da karlı bir işi tehlikeye atacak değilim.
They come, tattle and tell everything to your mother.
Gelip anca boşboğazlık edip her şeyi annene söylesinler.
And when we get back, nobody's gonna tattle.
Geri döndüğümüzde başkalarına anlatmayacaksınız.
You better not tattle!
Dedikodumu yapma ha!
You gonna tattle to the CDC?
HKM'ye ispiyonlayacak mısın?
Oh, Perry, nobody likes a tattle-tail!
Perry, ispiyoncuları kimse sevmez!
Two hours, and you have to go tattle to your little girlfriend?
İki saat ve sen gidip küçük kız arkadaşına boşboğazlık etmek zorundasın.