That's a no traduction Turc
8,858 traduction parallèle
S-so, no one thinks that Beth has maybe, like, a slightly psychotic side?
Yani kimse psikopat bir tarafı olduğunu düşünmüyor mu hiç?
There's no way I can now give her a weekend of Dutch pancake balls after that.
Bunun üstüne, onu hafta sonu için Hollanda usulü krep yedirmeye götüremem.
There's... there's no way they're gonna go along with a ruse to... to make Rosenthal think that we're breaking him out of prison in exchange for Kate.
Bu oyunu kabul edip Rosenthal'ı... serbest bırakarak Kate'le takas edeceğimizi... - düşündürmelerinin imkanı yok.
And that's when Thor decides he's no longer a Wood.
Ve Thor da artık bir dazlak olmadığına karar verdi.
No, he had never printed nor fired a gun like that before.
Hayır, kendisi daha önce ne bir silah yazdırmış ne de ateşlemiş.
No one ever thinks something this small can be a clue to a bigger crime, but it is, and that's how our trails run cold.
Kimse böyle küçük bir şeyin büyük bir suçu gösterdiğini düşünmez, bu yüzden de izleri kaybediyoruz.
She does not know that you, like your mother, are weak and skittish and doomed to fulfill no function more useful than that of a clothes horse.
Lâkin bilmiyor ki sen de annen gibi zayıf, ürkek ve bir çamaşır askısı kadar bile işe yaramayacak biçimde kaderine terk edilmişsin.
No one will hire me unless Pam files a new HR report, but she won't do that because she's holier than God with her female empowerment crap.
Pam yeni bir İK raporu doldurmasa kimse beni işe almayacak fakat bunu yapmıyor çünkü kadın iş gücü konusunda Tanrı'dan bile daha üstün.
There's no chocolate or cheese on this earth that makes a cube of bread pop like The Sauce.
Bu dünyada bir parça ekmeği Sos kadar patlatacak çikolata ya da peynir yok.
There's a part of these plans that make no sense.
Bu planların bazı bölümleri mantıksız.
No word on how the man's blood was drained, or if this might be related to a series of similar murders that have taken place in the city over the past few weeks.
Adamın kanının nasıl çekildiğine ya da bunun birkaç haftadır devam eden cinayetler zinciriyle bir ilgisi olup olmadığına dair bir açıklama yapılmadı.
And now he's no longer with us because someone took a look at that painting and saw only dollar signs.
Ne yazık ki artık aramızda değil. Hem de bu resme bakıp sadece dolar işareti gören biri yüzünden.
The hair I found yielded no matches in CODIS, but if we can match it to the gum, then we'll be able to confirm that both came from Sucking Chest Wound.
Bulduğum saç teli * CODIS'te bulunamadı ama eğer sakız ile saç eşleşirse ikisinin de Sucking Chest Wound'a ait olduğunu doğrulamış olacağız.
Uh-oh. That's a perfect example. You put no effort into this marriage.
Söylediğin bu evliliğe katkı sağlamadığına mükemmel bir örnek işte.
No. That's not a routine.
Hayır, o bir program değil.
- No, no. Um, remember Lanie said that there was yellow pollen on Richie's pants from a tussilago flower?
Lanie, Richie'nin pantolonunda Tussilago çiçeğinin sarı poleni olduğunu söylemişti hatırlıyor musun?
Okay, this is a hell of a theory, but with Richie dead, the files all destroyed, and with absolutely no connection between the dummy and Modesto, it's just that... it's a theory.
Tamam bu inanılmaz bir teori ama Richie öldü, belgeler imha edildi ve kaza mankeni ve Modesto arasında elle tutulur bir bağlantı yok. - Hepsi bu kadar. Bu sadece bir teori.
There is a forgotten word, no - an almost forbidden word, a word that means more to me than any other in the world, that word is "England".
Unutulmuş bir kelime var. Hayır. Neredeyse yasaklanmış bir kelime, benim için dünyadaki diğer kelimelerden çok daha fazla anlamı olan bir kelime.
It was just a 50 millimetres lens on a Leica, and he quite often wrapped the Leica in loads of black tape, so that, so there were no sort of shiny bits, it wouldn't stand out,
Yani kurgu yoktu. 50 milimetrelik Leica marka bir fotoğraf makinesiydi ve sık sık fotoğraf filmlerini Leica'nın içine yerleştirirdi.
Please, have a seat. No, that's-that's fine.
- Hayır, böyle iyi.
Now I have to go out in that hallway and explain to his wife and daughter how there's no justice for a guy who gave most of his life in service to this city.
Ve şimdi koridora çıkıp karısı ve kızına, ömrünün çoğunu bu şehre hizmet etmek için geçirmiş bir adam için nasıl adalet olmadığını açıklamak zorundayım.
She is a tool to get Stefan's humanity back because there is no doubt that he and Caroline are fangs deep in bodies right now, so the sooner we get our supernatural born killers out of circulation, the better.
Çünkü şüphe yok ki o ve Caroline köpek dişlerini insanlara saplıyorlar. İyisi mi biz bir an önce doğaüstü katillerimizi sirkülasyondan kurtaralım
Pucker up! Uh, that's no way to get a girlfriend.
Böyle yaparak kız arkadaş edinemezsin ama.
But, what I didn't know until earlier today, when a colleague of mine spoke to an old friend of Jimmy's from the hostel, was that when Jimmy first came to London, he was homeless and broke with no obvious way of making money.
Meslektaşım Jimmy'nin yurttan eski bir arkadaşıyla konuştuğunda Jimmy'nin Londra'ya ilk geldiğinde evsiz ve parasızmış, düzgün yollardan para kazanmayı da bilmiyormuş.
You said that when they raid a village, they all go in single file, so as to only leave one set of footprints so that no one would ever know how many of them had been present at the attack.
Dedin ki, bir köye baskın yaptıklarında tek sıra halinde giriyorlarmış ve yalnızca tek ayak izi bırakıyorlarmış böylece kimse kaç kişiyle saldırdıklarını anlamıyormuş.
Ah, no... that's not it. Yeah, just try a sip.
Öyle değil. – Evet, bir yudum iç.
Can we just make it a general rule that there's no fornication in the diner?
Lokantada zina yapılmayacağına dair bir kural mı koysak? Evet.
So that's a no on watching Emma?
Emma'ya bakmayacak mısın yani?
Well, uh, yes, it's legal, but only because no one ever considered the idea that a first lady would ever run for office.
Evet, yasal ama bugüne kadar hiçbir First Lady senatoya üye olmak için aday olacağını söylemediği için bu konuda fikrim yok.
That it has been for a long time, that while you two respect each other, you have different political philosophies and there's no conflict of interest whats on ever.
Çok uzun zaman oldu ikimizde birbirimize saygı duyduk. Belki farklı siyasi felsefelerimiz olabilir ama ne olursa olsun aramızda bir çıkar çatışması yok.
When this is done, it's gonna be a reminder that no mistake is ever gonna break us apart.
Buna baktıkça ne hata yaparsak yapalım aramızın asla açılmayacağını hatırla.
If... if that belongs to Mike, there's no way anyone could survive losing that amount of blood.
Eğer bu kan Mike'a aitse kimse bu kadar çok kan kaybederek kurtulamaz.
I spent 500 years getting Mara out, and even if there is a fraction of Audrey still left in there, there is no way that Mara's letting her come to the surface.
500 yıl boyunca Mara'yı çıkarmak için uğraştım. İçinde Audrey'nin parçaları kalmış olsa bile Mara onun yüzeye çıkmasına asla izin vermez. - Asla.
Kindly inform Mr Sood that, under no circumstances, will you work under a native, least of all the man you hold responsible for your uncle's death.
Bay Sood'a kibarca söyleyin ki hiçbir şekilde bir yerlinin emrinde çalışmayacaksınız. Özellikle dayının ölümünden sorumlu tuttuğun kişiyle.
No. It was just hard to get a word in, that's all.
Hayır, sadece konuşmak zor geldi hepsi bu.
Give me a day, but no one outside this room must know that I've left.
Bana bir gün ver, ancak gittiğimi bu oda dışındaki kimse bilmesin.
No "Platonic," so, I guess that's a lie, too.
"Platonik" diye biri yok. Demek ki bu konuda da yalan söylüyorsun.
The other day when you came by my house and told me that everything was over and that there were no more battles to be fought, I saw a look in your eye that I haven't seen since I've been back, since... Since you were a girl.
Geçen gün evime uğrayıp her şeyin bittiğini verilecek başka mücadele kalmadığını söylediğinde küçücük bir kız olduğun zamandan bu yana görmediğim bir bakışını gördüm.
He's on a fixed income and there's no way that I can afford that.
Geliri sabit ve benim de ona bakmaya gücüm yetmez.
So there's no way that was a mugging.
- Yani kesinlikle hırsızlık yok.
A stressor like that, it's no surprise he eventually snapped.
Böyle bir tetikleyici varken kendini kaybetmesi şaşırtıcı değil.
No matter how it was used, that's still a crime.
Ne amaçla kullanılırsan kullanılsın, yine de suç.
Well, no one has a record, if that's what you mean.
Kimsenin sabıka kaydı yok, demeye çalıştığın buysa.
No, no, because that is denial of a class of people.
Hayır, hayır, çünkü bu o sınıfı reddetmek anlamına gelir.
There's no official confirmation, yet, but we have reports that the U.S. Navy launched a drone strike, early this morning, against the compound of Armand Luna, a Colombian drug lord.
Resmi olarak onaylanmasa da aldığımız bilgilere göre Amerikan donanması bu sabah erken saatlerde bir füze saldırısı gerçekleştirdi. Saldırı Kolombiyalı uyuşturucu kralı Armand Luna'nın arazisine yapıldı.
And when you have the judge telling you, "No, you've gotta answer that question," it's a little different than being able to talk your way out of something.
Ama yargıç size "Bu soruyu cevaplaman gerek" diyince bu, bir şeyi yapmamaya ikna edebilmekten biraz farklıdır.
They'll take out any thug that gets near the place. No, there's gotta be a way.
Yaklaşan herhangi birini anında öldürürler.
I always felt that the mentality of a wise guy when he has to shoot somebody, it's no different from, uh, being in the trenches.
Kurnaz bir adamın düşüncesine göre birini vurmak zorunda olduğunda tıpkı siperdeymiş gibi davrandığını hissetmişimdir.
There is no George. It was just a bunch of guys pretending to be a person on Community so that they could lure him out and...
Bir grup herif onu kandırmak için topluluktaki biri gibi davranmış.
Well, that's very powerful, Mrs. Harris, but a mother's intuition carries no weight in the courtroom.
Çok etkileyici, Bayan Harris fakat bir annenin sezilerinin mahkemede hiç bir önemi yok.
Though it's no stretch to imagine that a cunning fugitive like Elias might have found a way to communicate that even the Machine can't trace.
Ama Elias gibi zeki bir kaçağın Makine'nin takip edemeyeceği bir iletişim yöntemi bulmuş olma ihtimali var.
that's all 8171
that's all i got 169
that's awesome 830
that's all for now 108
that's all i wanted to say 33
that's all that matters 302
that's all i want 130
that's all right 2318
that's all i have to say 53
that's all i need 222
that's all i got 169
that's awesome 830
that's all for now 108
that's all i wanted to say 33
that's all that matters 302
that's all i want 130
that's all right 2318
that's all i have to say 53
that's all i need 222
that's all it takes 78
that's all i can say 75
that's all i know 422
that's all you got 125
that's all well and good 54
that's all there is to it 105
that's all for today 54
that's all you have to say 53
that's all i can tell you 52
that's all of it 48
that's all i can say 75
that's all i know 422
that's all you got 125
that's all well and good 54
that's all there is to it 105
that's all for today 54
that's all you have to say 53
that's all i can tell you 52
that's all of it 48