That's all it was traduction Turc
1,906 traduction parallèle
It was hard To get accepted, And when you're 15, That's all you want.
Kabul edilmek zordur ve 15 yaşında tek arzun budur.
I mean, she was just all about conning these guys, Then why would she leave us all that money with rick's name on it?
Eğer yalnızca bu adamları dolandırıyorsa, neden Rick'in ismiyle ona bıraktığı tüm parayı bize bağışladı?
If all four men worked for Siravo, then it's safe to say that that ranch was a meeting place for his employees.
Dört adam da Siravo için çalışıyorsa o çiftliğin adamlarının buluşma yeri olduğu aşikar.
And I made a paper airplane that was so fantastic it broke the office gliding record. But really all the fun's happening in another area code.
Ama asıl eğlence başka şehirde.
I was trying to put that all behind me, but Molly... she wouldn't let it go.
Olanları unutmaya çalışıyordum. Ama Molly bir türlü unutturmuyordu.
I don't know.It was, like, it was photographs of land that- - that ojai had bought, but the dates didn't match up, so somehow that means tommy is trying to screw over holly, which is crazy, because out of all of us, tommy's the only one that actually likes holly.
Ojai'nin aldığı son araziyle ilgili fotoğraflar- - ama uyuşmayan günler varmış, ve birşekilde konu Bilmiyorum. Tommy'nin Holly'i ordan atmaya çalıştığına geldi, ki bu çok çılgınca, çünkü, hepimizin içinde Holly'den hoşlanan bir tek kişi var o da Tommy.
It was a mistake. I should have gone back to normal, to here and now. Because that's all we can ever really count on.
Kendime gelip buraya dönmüş olmam gerekirdi çünkü gerçekten sırtımı dayayabileceğimiz tek şey bu.
Personal dramas that begin as if it was all just a joke.
Bir şakaymış gibi başlayan kişisel dramlar.
No, just use all that stuff. Just use it. He was 10 years old, blonde hair, almond eyes.
10 yaşında sarışın, badem gözlüydü.
It's an all-natural energy supplement that was produced by that man, William Quint.
Bu "Tamamen Doğal" bir enerji kaynağı. İşte o adam tarafından yaratıldı : William Quint.
That's all it was.
Hepsi.
All she remembers of her marriage to you was that it was a failure.
Tek hatırladığı şey, seninle yaptığı evliliğin nasıl başarısız olduğu.
All that it was, all that it could've been.
Bütün yaşadıkları, bütün yaşamış olabilecekleri.
And it's said that there was a strange murmur in the air, that there was a very, very strange kind of haunting sound, which must have been the cumulative voices of all of these people sharing their concerns.
Havada garip bir homurtu vardı. Çok çok garip, rahatsız edici bir sesti. Bu muhtemelen kaygılarını paylaşan tüm bu insanların çıkardığı toplu ses olmalı.
It was just habit, that's all.
Alışkanlık, hepsi bu.
That's not all you had to do, though, was it, mate?
Yaptıklarının hepsi bu kadar değildi, değil mi ahbap?
I find these clothes in the forest, all folded neatly, and I think, "that's odd", and it was the day after a full moon, so my senses were still pretty sharp.
Hepsi düzgünce katlanmıştı. İçimden bu "çok garip" dedim. Dolunaydan sonraki gündü.
It says in here that apparently the reason that they were all dressed the same was in order to ward off evil spirits.
Burada yazdığına göre aynı elbiseyi giymelerinin nedeni kötü ruhları savuşturmakmış.
Yeah, not only that, but from what we've learned about him, Chief Delaware was all about preserving the integrity of his tribe. It just doesn't seem like he would front something like this.
- Tamam ama Reis Deleware, hakkında öğrendiklerimizden anladığımız kadarıyla, kabilesinin itibarını korumaya çalışıyormuş.
It was their way of thinking about and investigating the structure of a complex molecule that is found in the genes of all animals, DNA.
Bu şekilde, tüm hayvanların genlerinde bulunan karmaşık bir molekülün yapısını araştırıyor ve inceliyorlardı. D. N. A.
That's what it was, all right. A wolf.
- Evet, öyleydi.
All right, to tell you the truth, I had a salad the other day that was loaded with shiitake mushrooms and it just kind of blew my mind, that's all.
Doğruyu söylemek gerekirse geçen gün şitake mantarıyla dolu bir salata yedim ve harikaydı.
That when he was a kid he had this doll, and he carried it around all the time and he named her Ernesta.
Çocukken bir bebeği varmış. Onu sürekli yanında taşırmış.
And now that Michael's returning Scylla to me, it was all for nothing.
Michael Scylla'yı getiriyor. Her şey boşunaymış.
That's all that was triggering it?
Tek sorun bu muymuş?
That it was all for Shinhwa Group's assets that you were handing over to Jun Pyo.
Hepsi JunPyo'ya devredeceğin ShinHwa Gurubun mal varlığı için.
And it trully was I think the catalyst for what people like I do today, and that is to talk about the mysteries, and the unusual and the paranormal. He path a way for all about us to talk about these strange stories, and that continues to grow and it's gonna get bigger and bigger and bigger.
Ve gerçekten sanırım bugünlerde gizemlerden, doğaüstü ve alışılmadık... konulardan bahseden benim gibi insanlar için katalizör görevi görmüştü... bu garip hikayelerden konuşan bizler için yolu açtı, ve büyümeye devam ediyor
So, I was told that Sergeant Gabriel and the victim had been sent to Cedars, and here you all are at St. Catherine's Medical Center, and I was just wondering how is it that you happened to be at the right hospital
Bana Çavuş Gabriel ve kurbanın Cedars'a götürüldüğü söylendi ve işte hepiniz burada St. Catherine Tıp Merkezi'ndesiniz. Merak ediyorum da nasıl oluyor da siz doğru hastanede iken ben yanlış olana gönderiliyorum?
It was just crazy and wild and fun, like when we first started dating, that's all.
Hep bunlarla meşguldük. Sonra ilk tanıştığımız günlerdeki gibi olduk.Hepsi bu.
What you just did, it was an accident, and I think that there's a way for you to take it all back.
Az önce yaptığın bir kazaydı. Sanırım bunu geri almanın bir yolunu biliyorum. Ne?
Before you came into my life, it was set on a course so dull, so conventional, so unrewarding that it would have been better if I had not lived at all.
Sen gelmeden önce, yaşamım öyle sönük öyle sıradan, öyle meyvesizdi ki hiç yaşamasam da bir şey farketmezdi.
- I actually convinced myself that by coming here this would all make sense... Why it was so important that you keep this place a secret.
Aslında buraya gelerek, bu evi sır olarak saklamanın neden bu kadar önemli olduğunu anlayacağım konusunda kendimi ikna etmiştim.
Chief, if it's all right, I was gonna head down to the rangers'office check their logs, and, uh, see if there's been any activity in the last two days. Yes, that's fine, lieutenant.
şef her şey tamam ben şerifle görüşmeye gidiyordum, onların... kayıtlarını kontrol etmeye, ve, oh, herhangi bir hareket varsa orada... son iki gündür bir haraket yok evet, güzel, teğmen.
What was that all about? Uh, the body, it's pretty awful.
bunların anlamı nedir oh... ceset - - oldukça kötü.
When it stopped, this was all that remained a lava tube pitch black, constantly damp... and very cold.
Durduğunda da geri kalanlar bunlar lav tüneli simsiyah zift, sürekli rutubet... ve çok düşük ısı.
He must have realized that it was his son because we found traps set in all of these holes that he'd dug all over his property.
Oğlu olduğunu anlamış olmalı çünkü arazinin etrafında kazdığı çukurlarda tuzaklar bulduk.
And yet, there is a whispering in my ear That tells me i was wrong, they were right, And the savages-savages-savages had it right all along.
Bir fısıltı duyuyorum benim yanıldığımı, onların ise haklı olduğunu söylüyor ve başından beri vahşiler doğru olanı yapıyordu.
For the people who worshipped at Dion, it's clear that Zeus was different from all the other Greek gods.
Dion Tapınağında ibadet eden insanlar için, Zeus'un diğer tüm tanrılardan daha farklı olduğu çok aşikârdır.
a realization, that I was just a tiny part of the whole and that it was all so much bigger than me.
ve tabi ki bütün buların benden çok daha büyük olduklarının, farkına varış. ve cevaplanamayan bir ton sorum vardı.
Well, clearly, that's not the truth, because you told me it was all hidden in portland.
Açıkçası doğru değil bu, çünkü bana da her şeyin Portland'da olduğunu söylemiştin.
- That's all you had to say. - That was it?
Tek söylemen gerken buydu, Jeff.
Yeah, well, it's just... You know, something that kept me away from dealing with all the crap at home when I was a kid, so...
Bilirsin işte çocukken evde çıkan sorunlardan tek kaçış noktam oyunlardı, yani...
Hey, al, it was just a dream, that's all it was.
Sadece bir rüyaydı.
I thought about Pilseong as I was walking out of that office with all this money, and I was even happier than if I had won it myself.
Şimdi Pilseong'u düşündüm de. Parayı alıp şu kapıdan çıkıp gitse kendim kazanmış gibi sevinirdim.
Well, it's strange that we have to be ready at all because I thought this case was previously adjudicated, but the appellate court has found reason to reverse my ruling.
"Hazır" olmamız ne ilginç değil mi? Çünkü bu dava daha önce hükme bağlanmıştı ama temyiz mahkemesi kararımı döndürecek sebep bulmuş.
But that's all that it was.
Ama sadece bu kadar.
Except for the stuff that was wrong, which was all of it.
Yanlış verdiklerin haricindekiler, ki bu da hepsi oluyor.
She said prayer would help her. That it was all God's will.
Duaların onu iyileştireceğini ve her şeyin Tanrının takdiri olduğunu söylüyordu.
this morning it was discovered that in several places all over town, somebody had spray-painted the words "fags get out."
Bugün öğrendik ki birileri kasabanın bir sürü noktasına sprey boyalarla "Puştlar def olun" yazmış.
That makes sense. All this planning to lure out abby, And like callen was saying, it's a lot more work
Bu mantıklı Abby'yi ortaya çıkarmak için yaptıkları Callen'ın da dediği gibi daha önce yaptıklarından çok daha zor bir iş bildiği bir yerde yapması daha kolay.
- And if that was all joined together and one frame the plant might be there and you take a shot of it an hour later and if the wind's blowing it's over here somewhere and then you join those two shots together...
- Ve hepsini bir araya getirirsen bir çekimde bitki burada olacaktır ve bir saat sonraki çekimde rüzgâr yüzünden başka bir yerde olacaktır ve bunları bir araya getirirsen...
that's all 8171
that's all i got 169
that's all for now 108
that's all i wanted to say 33
that's all that matters 302
that's all i want 130
that's all right 2318
that's all i have to say 53
that's all it takes 78
that's all i can say 75
that's all i got 169
that's all for now 108
that's all i wanted to say 33
that's all that matters 302
that's all i want 130
that's all right 2318
that's all i have to say 53
that's all it takes 78
that's all i can say 75