That's my job traduction Turc
1,644 traduction parallèle
That's my job and not yours - got it.
Bunu bulmak senin değil benim işim.
That's my job... taking care of you.
Görevim bu ; seninle ilgilenmek.
That's my job.
Benim işim bu.
Fine, I'll get it myself, not that it's my job.
İyi, ben bakarım. Bu sanki benim görevim.
It's my job to insure that none of you look like ragamuffins.
Hiçbirinizin pasaklı görünmemesi benim işim.
That's my job.
Ben buyum.
That's great. My son just got a job!
Oğlum şimdi bir işe girmiş!
Because I'm her teacher, and that's my job.
Çünkü onun öğretmeniyim, ve bu benim görevim.
My job is to save you and that's hard enough.
Benim işim seni kurtarmak ve bu yeterince zor zaten.
It's my job as a talent representative to make sure that even if a movie loses all of its money, my client still sees all of his.
Yetenekli bir temsilci olarak benim görevim bir film bütün parasını kaybetse de.. benim müşterimin yine de alacağını almasını sağlamaktır.
THAT'S MY JOB.
Bu benim işim!
Hey, that's my job.
Bu benim işim.
That's my job, right?
Tuttum seni. Bu benim işim, değil mi?
That's my job.
Bu benim görevim.
That's my job.
Bu benim işim.
Checking stats, running tests, doing research. - That's my job.
Her zaman oradasın, durumuna bakıyorsun, testler yapıp araştırıyorsun.
that's my job.
Her gün yaptığım tek iş kazmak.
That'S... that's my job.
Bunu, her zaman ben yaparım.
And i watch everyone really because that's my job.
Aslında herkesi izliyorum. Benim işim bu.
But guess what, there's still a mess that needs to be cleaned up, and that is my job. I can help.
Ama etrafta temizlenmesi gereken bir pislik oluştu ve temizlemek benim işim.
I don't know what's worse, my job or that husband of mine.
Hangisi daha beter bilmiyorum, kocam mı yoksa işim mi?
- Nah, that's not my job, Jimmy.
- Hayır, bu benim işim değil, Jimmy.
It hit me that I needed to do the same, only my job wasn't framing, it was the list.
Anladım ki, ben de aynısını yapmalıydım ; ama benim işim çerçevecilik değil, listeydi.
It's not my fault that I'm being forced out of my job.
İstifa etmeye zorlanmam benim suçum değil.
But, dude, that's my job, remember?
Ama kanka, bu benim görevin, unuttun mu?
That's not my job.
O benim işim değil.
I missed the plane, I lost my job, and my daughter, who's getting married today, decided that she wanted her stepfather rather than me to give her away, okay?
Uçağı kaçırdım, işimi kaybettim ve bir de bugün evlenen kızım damada teslim etmesi için benim yerime üvey babasını tercih etti, tamam mı?
Do you realize that policing border areas is my job, not yours?
Sınır güvenliğinin sizin değil benim görevim olduğunu unuttun mu?
Dale, as sheriff, it's my job to tell you that even though the vaccines are heading out on a JR transport today to be destroyed in Cheyenne, it'd be a big mistake to hijack that truck.
Dale imha edilmek üzere Cheyenne'e giden aşıların bulunduğu J R kamyonunu kaçırmanın büyük bir hata olacağını söylemek şerif olarak görevim.
I'm guessing that's my job.
- Sanırım bu da benim görevim.
For a trillion years I've dwelled in solitude content with my job and my stamp collecting. But then I look across dimensity and saw the Big Bang and i was like- - whoa.. who's that?
Trilyonlarca yıldır kendi halime takılıp pul kolleksiyonu falan yaparken birden sonsuzluğun diğer ucuna baktım ve Big Bang'i gördüm ve dedim ki, kim var orada?
And I don't want you to worry that this is gonna take over your time or your life, because that's my job.
Zamanınızı ve hayatını mahvedeceğini düşünmenizi istemiyorum çünkü bu benim işim.
- Do you agree? People have an inner glow that the city brings out. I think I notice it's my job.
Bazı insanlar parlar ama şehir onları görmez Sanırım işimin en güzel yanı bu
That's not my job.
Bu benim işim değil.
Ever since my first job at the factory, that's what I've been savin'up to do.
Ve fabrikada ilk işimi aldığımdan beri bunu yapmak için biriktirdiğim bu.
That was my job to classify that.
Bunu sınıflandırmak benim işim sanıyordum.
Let's just say that when you get to the scene where Gertrude gives Hamlet a hand job, you'll sense my drift.
Şöyle diyeyim, Gertrude'un Hamlet'e masturbasyon yaptığı sahneyi görünce ne demek istediğimi anlayacaksınız.
It's important to look good. That's half my job.
Bak işimde şık görünmek çok önemli biliyorsun.
So we're walking in the park after lunch, and he sees these birds picking seeds out of some horse shit, and he says, "Move over, fellows. That's my job."
Öğle yemeğinden sonra parkta yürüyorduk ve o kuşları gördü at bokunun üstündeki yemleri yiyen kuşları ve dedi ki ; "Çekilin bakalım oradan çocuklar, bu benim işim."
That's my job.
- Benim işim bu.
That's my job.
İşte benim işim bu.
You know, today was my first day at Betty's Bees, and that was my first job interview ever.
Biliyorsun, bugün Betty's Bees'deki ilk günümdü. Ve bu benim şu ana kadarki tek iş görüşmemdi.
That's my job...
Benim işim bu...
Well, that's my job.
Bu benim işim.
That's my job!
Bu benim işim.
And it's my job to keep it that way.
O şekilde devam ettirmek benim işim.
When my dad lost his job... that's when he started drinking.
Babam işini kaybettiğinde içmeye başladı.
That's my job.
Hayır. Bu benim işim.
That's not part of my job description.
- İşin o kısmı beni ilgilendirmez.
That's my job.
İşim bu.
Thank you. That's my job.
- Teşekkür ederim.
that's my boy 361
that's my girl 410
that's my best friend 28
that's my sister 96
that's my baby 48
that's my man 51
that's my line 54
that's my husband 82
that's my boss 25
that's my mom 88
that's my girl 410
that's my best friend 28
that's my sister 96
that's my baby 48
that's my man 51
that's my line 54
that's my husband 82
that's my boss 25
that's my mom 88