That's not enough time traduction Turc
126 traduction parallèle
I'm sure you are, but that's not gonna be enough this time.
Eminim öyledir, ama üzgün olman yetmiyor şu anda.
My father said that when the time came that we had enough again, and there would be such a time, he said, I must not forget what it is like to be hungry.
Babam tekrar eski varlığımıza kavuştuğumuzda... ki o gün de yakında gelecek demişti... aç olmanın nasıl bir şey olduğunu unutmamalısın demişti.
That's not enough time to struggle with the Commodore, then kill him, then talk to Mr. Taylor, then drive over to the guard house.
Bu Kaptanla boğuşup, sonra da onu öldürmesi ve sonra Bay Taylor'la konuşup, muhafız kulübesine seyretmesi için yeterli zaman değil.
That's all right most of the time - appalling teaching is quite in order for my appalling students but it is not good enough for you, young woman.
Çoğu zaman bu geçerlidir - berbat öğrencilerim için, berbat bir öğretim birebirdir... Ama bu sizin için yeterince iyi değil, genç bayan.
That's not enough time.
Bu yeterli bir zaman.
And far from there not being enough time for the evolution of the eye, the evolution of the eye is so quick and easy that it must have happened many, many times over.
Ve gözün evrimi için yeterli zaman olmaması sözkonusu olmadığı gibi, gözün evrimi o kadar hızlı ve kolaydır ki, defalarca tekrarlanmış olmalıdır.
That's not enough time!
Bu kadar zaman yeterli değil!
- Yeah, well that's not enough time.
- 25 saniye, belki daha az. - Yeterli bir süre değil.
Maybe there's not enough time for that.
Belki o kadar çok vaktimiz yok.
You know, Bruce, once you eventually get a job... and start working for a living... you're gonna realize that there's not enough time in the day... for such luxuries as ring polishing.
Bilirsin, Bruce, bir kere sonunda iş bulduğunda ve yaşamak için çalışmaya başladığında her gün yüzük cilalama gibi lüks için yeterli zaman olmadığını fark edeceksin.
I'm not sure that's enough time.
- Bizim dört günümüz var. - Zamanın yeteceğinden emin değilim.
That's not enough time.
Bu yeterli zaman değil.
- That's not enough time!
- Bu süre bize yetmez!
It's just that sometimes I feel like there's not enough time.
Bazen hiç zamanım yokmuş gibi hissediyorum.
It'sjust that sometimes I feel like there's not enough time.
Bazen hiç zamanım yokmuş gibi hissediyorum.
That's not enough time to draw any conclusions.
Herhangi bir sonuca ulaşmak için zaman yeterli değil.
- That's not enough time.
- Bu yeterli değil.
That's not enough time.
Her şeyi okulda yapamayız.
That's really not enough time to do anything of any importance.
Bu bir şey yapmaya yeterli değil.
- If that's not bad enough, I got the time the police after me.
Eğer yapamazsanız... Federal polisler beni arıyor...
That's not enough time.
Bu süre yeterli değil.
No, there's not enough time for that.
Hayır, bunun için yeterli zaman yok.
That's not enough time to recruit and train an operative.
Bu operasyonu angaje edecek ve eğitim yapmaya yetecek bir süre değil.
All the time that I'm with you, I feel ugly, and 14... and bloody desperate and depressed... and not good enough... and unsuccessful and jealous... and stuck. - I can change.
Seninle olduğum bütün zaman kendimi çirkin ve 14 yaşında lanet umutsuz ve üzgün ve yetersiz ve başarısız ve kıskanç ve şıkışmış hissediyorum.
That's because Phoebe did not give us enough time to figure it out.
Çünkü Phoebe ne olduğunu anlamamıza yetecek zaman vermedi bize.
That's not enough time.
Yeterli zamanımız yok.
- There's not enough time for that.
- Bunun için yeterli zaman yok.
Like it's not bad enough I got that guy riding my back all the time. - Now I gotta deal with you, too?
Sürekli o adamla uğraştığım yetmiyormuş gibi, bir de seninle mi uğraşacağım?
That's not enough time to..
That's not enough time to...
That's not enough time.
Bu zaman yeterli.
That's not... not enough time like this!
Olmaz... zaman lazım!
Roberta and I keep telling Val... that someone with a lot of money and ambition... is not gonna put in the time to make as nice a home... as a fella with average talents... someone who's mature enough to realize... he's not gonna change the world one jack shit.
Holmes. - Gel buraya.
It's enough time to get rid of that not-so-fresh feeling.
Şu halinden kurtulman için yeterli zaman.
It's not good enough that she reads it 80 % of the time, all right.
100 de seksenini anlaması yeteri kadar iyi değil, tamam.
I know. That is nice, but this time, it's not enough.
Biliyorum ama bu da işimi görmüyor.
See, Rory thought that, since Dad's moved out to the pool house... we're not getting enough time with either of you, so- -
- Rory, babam taşındığından beri ikinizle de yeterince vakit geçiremediğimizi düşündü.
I've been writing down all the places... that I wanted to take you, things you should see... but I'm afraid there's not enough time.
Seni götürmek istediğim yerleri, görmen gereken şeyleri yazdım ama korkarım yeterince vakit yok.
She's in the hall of weapons. That will buy her time, but not enough.
Cephane odasına gitmiş olmalı, bu ona zaman kazandırır.
And if that's not enough, this accident leads back to you without us getting self-defense on the books I.A.D. could be all over you right at the time we're gonna cash in on the money train.
Bu yetmezmiş gibi, kazayla ilgin var ve öz savunma da diyemiyoruz. Bakanlık tepene binecek. Tam da parayı alacakken.
Well, that's not enough time.
Bu yeterince zaman değil.
Well, Bill, that's just not enough time.
İyi de Bill, o süre yeterli değil.
- That's not enough time.
- Yetmez.
But that's not the point... the point is we don't have enough time.
Ama asıl konu bu değil, konu fazla zamanımızın olmaması.
That doesn't really work either, because although he's stealing bigger every time, there's just not enough money there to justify the time he spends as a student.
Aslında birilerine çalışmıyor, fakat her zaman daha büyük birşey çalınıyor, bu sadece parayla ilgili değil, orada öğrenci olarak kaybettiği zamanı açıklamaz.
- That's not enough time.
- Yeterli bir süre değil.
As if Logan's not gonna have enough time for that during the year that you're forcing him to do in London.
Sanki Logan'ın zorla yolladığın Londra'da geçireceği bir yılda bunun için zamanı olmayacak.
That's not gonna give her enough time.
Bu onun için uygun bir zaman değil.
That's enough time for him to kill. - Not bad for a pretty boy.
Ransom bu sürede Rodriguez'i öldürebilir.
That's a long time, but it's not long enough to sustain life on Earth.
Bu uzun bir süre. Ama Dünya'daki yaşamı devam ettirmeye yetecek kadar uzun değil.
They get to a point where they can experience each other's feelings, even death, and every time that he tries to remember what happened, the ghosts come, just not clearly enough for me to reach them.
Birbirlerinin duygularını hissedecekleri ortak bir noktada buluşuyorlar. ölmüş olsalar bile.Ve olanları her hatırlamaya çalıştığında hayaletler geliyor. Sadece benim onlara ulaşabileceğim kadar net değiller.
and he could be anywhere in Greater London 609 square miles there's no way to find them, and not enough time in less than two hours that bomb detonates scores of innocent people die, or we do that's some choice
Koskoca Londra'da herhangi bir yerde olabilir. Onu bulmanın bir yolu yok ve yeterli zaman da yok. İki saatten az bir zaman içinde o bomba patlayacak.
that's not fair 860
that's not good 589
that's not it 900
that's not true 2932
that's not funny 501
that's not the point 702
that's not possible 749
that's not how it works 183
that's not me 321
that's not mine 140
that's not good 589
that's not it 900
that's not true 2932
that's not funny 501
that's not the point 702
that's not possible 749
that's not how it works 183
that's not me 321
that's not mine 140
that's not enough 234
that's not gonna happen 539
that's not cool 151
that's not right 370
that's nothing 334
that's not a good idea 166
that's not bad 260
that's not what i meant 626
that's not 708
that's not gonna work 169
that's not gonna happen 539
that's not cool 151
that's not right 370
that's nothing 334
that's not a good idea 166
that's not bad 260
that's not what i meant 626
that's not 708
that's not gonna work 169