English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ T ] / That's what it is

That's what it is traduction Turc

5,699 traduction parallèle
See, that gets to the core of what I was saying downstairs, about when the pigment change is so localised that it's really quite disruptive to understanding what the thing is.
Böylece, alt katta söylemeye çalıştığım şeyin özüne geldik. Pigment değişimi bu şekilde bölgesel kaldığında resimde sonradan ne tür değişikliklerin oluştuğunu anlamak güçleşiyor.
So the red colour is very extraordinary but what makes it extraordinary of course is that the rest of the sculpture appears to be made of polished brass.
O nedenle, Pan'ın yüzünde kırmızı renk kullanması oldukça tuhaf. Bunu daha da tuhaf yapan şey, esasen, heykelin geri kalan kısmının cilalanmış pirinçten yapılmış gibi görünmesi.
This is what we grew up hoping for, and that big tent, the way he sees it, there's room for everyone in it.
Bunun hayaliyle büyüdük, o büyük çadırda, onun gördüğü çadırda, içinde herkesin olduğu bir oda var.
It needs a better name, but that's what it is... a device that sees ghosts.
Hayaletleri görebilen bir alet.
What you need to do is you need to take that money, and you need to take half of it.
Şimdi yapman gereken o parayı alıyorsun ve o paranın yarısını alıyorsun.
A woman's true beauty is, what do you call it... that...
Bir kadının gerçek güzelliği... nasıl denir...
It isn't your job to investigate the expansive memory that's called "the past" and judge what is right and what isn't.
"Geçmiş" denen geniş anılar dizisine ve neyin doğru, neyin yanlış olduğuna kafa yormak senin görevin değil.
Ask him carefully where exactly this boat is, what it's called, what colour it is, anything that can identify it.
Sor bakalım bu tekne tam olarak nerdeymiş, ismi neymiş ve hangi renkmiş. Tespit edebileceğimiz herhangi bir şey olsa olur.
If that's what we're doing, here it is.
- Frances...
That's what Gotham is, and we're gonna explore it through the eyes of detective Jim Gordon, who becomes a legend in the Gotham city police department.
Gotham'ın da karanlık taraflarını biz araştıracağız bunu Gotham Polis Teşkilatı'nda efsane haline gelmiş olan Dedektif Jim Gordon'ın gözünden anlatacağız.
Maybe that's what it is, God's divorced.
Belki de böyledir, Tanrı boşanmıştır.
Do you know what a tragedy it is that you're not fighting?
Senin dövüşememen nasıl bir trajedi farkında mısın?
That's not what it is.
- Olan şey bu değil.
It's a mess, that's what it is.
İçine ettim. Olan bu.
- What? - Just to be clear, Doctor, Milo here is gonna be a key witness in a few other cases, so it's very important that you keep him alive.
Bilginiz olsun, Milo başka birkaç davada ana tanık olacak, yani onu yaşatmanız önemli.
What it is, it's an inert gas that...
Durağan bir gazdır.
Abe, I think it's safe to say that I've yet to figure out what the point of life is.
Abe, hâlâ hayatın amacının ne olduğunu anlamadığımı söyleyebilirim.
I'll pay whatever you want. What is it that Red could want so bad she's willing to put herself in my debt again?
Acaba Kızıl'ı borca sokacak kadar çok isteği şey nedir?
That's exactly what it is.
- Aynen öyle. Cuk oturmuş.
It's what she does... quite excellently... and what you do with... some skill is stop that from happening.
Yapmayı çok iyi bildiği bir şey bu ve senin de yapman gereken maharetini gösterip ona engel olmak.
And what I wanna do with this company is strip it down, flip it over- - Okay, that's enough.
Ve bu şirketle ilgili istediğim şey ise onu soymak ters çevirmek - - Pekala bu kadar yeter.
Is that, uh, really what it's come to, Hank?
Ne için geldiğimi biliyor musun Hank?
I just hope, one day, you can tell me what it is that's tearing you up inside.
Sadece içine sığmayan şeyin ne olduğunu, bir gün bana anlatmanı umut ettim.
First rule is never say never because never ain't that long, and what we did today, it was the right thing, but, you know, it's gonna make things worse between your people and mine.
ilk kural asla "asla" dememek çünkü önümüzde sayili gün yok. Bugün dogru olani yaptik. Ama senin halkinla benim halkimin iliskileri daha kötüye gidecek.
What if the truth of the world is that it's nothing but gray?
Peki ya dünya aslında griden başka bir şey değilse?
What I realized is that what causes gravity is that the apple, when it's here, has less entropy than when it's down on the floor.
Demek ki bir elmadaki yerçekimi buradayken yerde olduğundan çok daha az miktardadır.
It means that I'm making you a promise, all right, that no one--no one will ever find out about us, so if that's what you're really afraid of, if that's what's truly holding you back, then it is off the table.
Kimsenin ama kimsenin bizi öğrenemeyeceği hakkında bir söz veriyorum gerçekten korktuğun ve gerçekten seni engelleyen şey buysa artık sorun değil demek oluyor.
Why is it I feel I always gotta pee? What's that all about?
Neden sürekli çişim varmış gibi hissediyorum?
That's what I paid you, is not it?
Size bunun için para vermiyor muyum?
We don't need to talk about it. That's not what this is about.
-... o konuda konuşmamıza gerek yok.
What most of the public doesn't know is that it's legal to pay experts for their testimony.
Halkın çoğu uzmanlara tanıklıkları için para verilmesinin yasal olduğunu bilmez.
That burn you feel right now is not because of what I did... It's because of what he did.
Şu an içinde hissettiğin yangın, benim değil, onun yaptığı bir şey yüzünden.
Maybe it's knowing that he does exist is what brought me here in the first place.
Belki... belki... En başta beni buraya getirenin onun varlığı olduğunu biliyorum.
And the more I read it, the more I realize that what we went through is exactly what she did.
Ve okudukça anlıyorum ki onun yaşadığı şeylerin aynısını biz de yaşıyoruz.
It's what he does. Well, having looked at things, I think, probably, the answer to that is no.
Neler olduğuna bir baktığımda, sanırım bunun cevabı hayır olacak.
I always say it's my favorite vegetable. That is what I always say, and Jennifer always makes fun of me for it.
Her zaman favori şekerlemem olduğunu söylerim.
I think you're here to tell me that what's happening isn't really happening, but it is.
Bence aramızdaki şeyin aslında gerçekleşmediğini söyleyeceksin fakat gerçekleşiyor işte.
In your opinion, and I know it's just an opinion, what is the more likely scenario given that you've tested the same sample, that there was an error in the original DNA test or that the report was compromised after the results came in?
Sence, yani sadece fikrini almak istiyorum bu testini yaptığın DNA ile ilgili olarak orijinal testte mi bir hata vardı yoksa sonuçlar geldikten sonra üzerinde bir oynama mı yapıldı?
Joe's a fucking good fighter. That's what it is.
Joe iyi bir dövüşçü olan bu.
What he's trying to say is that it's a very unconventional design.
Demeye çalıştığı, sıra dışı tasarımlarınız var.
You know, her being here, it's like that... that, wh... what... what is that thing, that thing that people in L.A. always talk about?
Biliyor musun, onun burada olması, sanki... şey... ne... ne o şey, L.A'nın her zaman söylediği şey?
- Your theory about Scott didn't pan out, but we did due diligence and looked at other people in Cole's life, and that's when we found this. - What is it?
- O kanıt ne?
And then I realize... that's not what it is.
Sonra fark ediyorum ki o yüzden değil.
WHAT WE'VE LEARNED IS THAT MOST OF THE MATTER IN THE UNIVERSE IS NOT ORDINARY STUFF. IT'S NOT ATOMS.
Öğrendiğimize göre evrendeki madde sıradan bir madde değil.
What's so cool about this particular compound is that it's a mineral and it's also alive.
Peki bu kadar serin Bu özel bileşik Bir maden olmasıdır ve aynı zamanda hayatta.
Don't know what that is, but if that's what it takes, write one.
Ne olduğunu bilmiyorum ama lazımsa yaz.
Is that... kind of what it's like for you now?
Şu an senin için de durum böyle mi?
But now sugar is dominating the headlines and there's so much debate and conjecture on the topic that it's hard to know what to believe.
Ama şeker artık haber başlıklarını ele geçirmiş durumda ve konu üzerinde o kadar çok tartışma ve varsayım bulunuyor ki neye inanacağını bilmek çok güç.
It has exacerbated many different types of neurological disorders, but we don't actually name what the cause is, which is the sugar that's in the diet.
Çoğu nörolojik hastalığın farklı türlerine etki ediyor ancak aslında nedeni tam olarak isimlendirmiyoruz, bu neden beslenme biçimindeki şekerdir.
After four days in Amata, it occurred to me that what is happening to my body is perhaps a concentrated version of what has happened here and in many other Indigenous communities.
Amata'da dört gün geçirdikten sonra, vücuduma olan şeyin burada olmuş olan vakanın ve diğer pek çok ülkedeki yerli halkın başına gelenlerin belki de yoğunlaştırılmış bir hali olduğunu fark ettim.
And if you grow up as a kid and this is your only experience of food and what food is, it's little wonder that there's a massive problem in this country.
Ve eğer büyüme çağında bir çocuk isen ve bunlar senin yiyeceğin ne olduğu ile ilgili tek tecrüben ise, bu ülkede bu kadar büyük bir problemin olması hiç de şaşırtıcı değil.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]