That wasn't you traduction Turc
5,376 traduction parallèle
Reluctantly perhaps, but you came to see that he wasn't up to the mark.
Belki isteksizce,... ama sonunda istediğiniz düzeyde olmadığını gördünüz.
And now a tunnel appears that wasn't here three weeks ago? What do you mean it wasn't there three weeks ago?
Ve şimdi de 3 hafta evvel orada olmayan bir tünel çıkıveriyor 3 hafta evvel tünel orada yoktu da ne demek?
Sheldon, that wasn't for you!
Sheldon, o sana değildi ki!
He knew that if you knew it was on, you'd insist on going. He wasn't wrong, was he?
Bunun olacağını öğrenseydin bildiğinde direteceğini biliyordu.
Or maybe - - maybe it was the fact that my mother would still be alive if it wasn't for you.
Ya da... Belki sen olmasaydın annem hayatta olurdu gerçeğinden kaçmışımdır.
I'm sure Sam knows that whatever you said or what you did, that wasn't really you.
Sam'in yaptığın ve söylediğin şeylerin gerçekten senin hislerin olmadığını bildiğine eminim.
You mean, the one that wasn't this address?
Yani, burada bulduğun o değil miydi?
Well, you told me that Mike Ross wasn't a threat, and then he handcuffed us with a T.R.O.
Mike Ross'un bir tehdit olmadığını söyledin fakat o yasaklama emri ile ellerimizi bağladı.
I had something that I thought was even better, but I wasn't sure how you... Well, never mind.
i had something that i thought was even better, but i wasn't sure how you- - well, never mind.
It wasn't- - It wasn't so much that I didn't believe you.
Sırf sana inanmadığımdan değildi.
That wasn't even about you, that was about me and him.
- Bu senin hakkında bile değildi. Onunla ve benim hakkındaydı.
Harris, you think I wasn't supposed to hear that someone brought a gun on board because the ship is 50 years out? Come on!
Harris, gemi 50 yaşında diye içeri silah sokan biri olduğundan haberim olmaması gerektiğini mi düşünüyordun?
That wasn't you riding the temple of the moon like a wild goroon!
Ay Tapınağı'nı vahşi bir Goroon gibi koşturan sen değil miydin?
If you look closely at the physical evidence, you'll see that Hall wasn't killed by a sniper.
Eğer kanıtları daha dikkatli incelerseniz Hall'ın uzun namlulu bir silahla öldürülmediğini görürsünüz.
Well, Sheik Rashid may have been trying to stir the pot when he called you Jamal's lion tamer, but he wasn't wrong, huh? Can we all stop talking about that?
Şeyh Rashid sana Jamal'ın aslan terbiyecisi dediğinde aranızı bozmaya çalışıyordu ama haksız değildi, değil mi?
I guess! I should have known that family life wasn't for you.
Sanırım aile hayatının sana uygun olmadığını bilmeliydim.
But I need you to know that when I said I wanted to leave Starling with you, that wasn't a lie.
Ama şunu bilmen gerekiyor, sana Starling'i beraber terk etmek istediğimi söylediğimde yalan söylemiyordum.
I was convinced she could be saved, that she was gonna come back to us, but you knew that wasn't the case.
Karen'ı vurduğunda sana karşı öfkeliydim. Kurtarılıp bize geri döneceğine emindim ama problemin bu olmadığını biliyordun.
But you... you are proof that he wasn't crazy.
Ama sen... Onun deli olmadığına dair bir kanıtsın.
And you told me that wasn't part of the evening.
Ve sen de bana böyle bir şey olmayacağını.
How do you know that wasn't photoshopped? It wasn't.
- Fotoşop olmadığını nereden bileceğiz?
I wanted you to know, last night... That wasn't me.
Bilmeni istiyorum ki dün geceki kişi ben değildim.
I wasn't gonna bring you into that, Marcus.
Seni de dâhil etmeyecektim Marcus.
You do understand I wasn't pleased with the way that things turned out.
Olayların dönüş şeklinden hoşnut olmadığımı bilmelisin.
Do you honestly think I would want to sit in that senate if it wasn't to change things?
Gerçekten bir şeyleri değiştirmek istemesem Senatonun başına geçmek ister miyim?
I wasn't trying to suggest that you actually...
Ben aslında gerçekten sizin...
It was an arrow, wasn't it? How do you know that?
Okla vuruldu, değil mi?
That wasn't her, that was me, because I didn't think you would stoop this low.
O değil, ben yaptım çünkü bu kadar düşeceğini düşünmemiştim.
- I'm telling you that I wasn't there!
- Orada değildim dedim ya!
I know... That it wasn't easy for you today... being down by the river... that spot.
Bugün ırmağın aşağı yanında olmanın senin için kolay olmadığını biliyorum.
I bet that wasn't easy for you to say.
Bahse girerim bunu söylemesi senin hiç hiç kolay olmamıştır..
I went to his house to drag his butt out of bed, only he wasn't there. Okay, great. Do you still have that voice mail?
Yataktan çıkarmak için evine gittim ama orada yoktu.
Wasn't that long ago I had to remind you to fetch your plate from the table.
Masadan tabağını getirmeni söylediğim günler çok da uzak değil.
I've raised that girl since she was 8, and Keisha... she wasn't going to tell you a thing until she heard about Toby.
Keisha, Toby'den haber alana kadar size tek kelime bile etmezdi.
You know that patent wasn't approved, but I'll take it.
- Patent onaylanmadı ama ben alırım.
Well, that's because it wasn't for you.
Çünkü o sana göre değildi.
The deal was... it wasn't you that I wanted, Sidney.
İstediğim sen değildin, Sidney.
That wasn't a sign to you that maybe someone else had dibs?
Onu başka birinin almış olabileceğini düşünemedin mi?
How'd you know that she wasn't me?
Ben olmadığımı nasıl anladın?
So you're saying that Daycia wasn't?
Daycia'nın almadığını söylüyorsun?
You know, last night wasn't the first night that she went out drinking and partying.
Dün gece Daycia'nın kaçıp parti yapması ilk defa olan bir şey değildi.
Once we figure out when she was born, there's got to be something we can use to prove that your mom wasn't pregnant at the time... you know, photos or a video or something.
Ne zaman doğduğunu öğrendikten sonra annenin hamile olmadığını kanıtlamak için kullanabileceğimiz bir şeyler buluruz. Fotoğraf, video falan gibi şeyler.
You know, it wasn't you who killed that officer.
O memuru sen öldürmedin.
That murder from six years ago, that wasn't you. That was him.
Yani 6 yıl önceki o cinayeti sen değil o işledi.
I wasn't gonna tell you to do that.
- Böyle bir şey istemeyecektim.
I actually remember when I was young and growing up, knowing that I wasn't allowed to ask my father for something, like, it was ice cream after hours or, you know, Daddy's a "yes" man.
Çocukken ve büyürken, belli şeyleri babama sormalıydım. Ondan izin almam gerektiğini bilirdim. Yatma zamanında dondurma yemek gibi.
Oh, I wasn't worried that you were jealous.
- Kıskanç olmandan endişelenmiyordum.
And, actually, that wasn't the first time you fired him, was it?
Açıkçası, bu, onu ilk kez kovuşunuz değil, öyle değil mi?
He'll probably never speak to me again but maybe you could tell him that I wasn't lying.
Muhtemelen bir daha benimle asla konuşmayacaktır,... ama belki de ona yalan söylemediğimi söyleyebilirsin.
You prick! .. you would've done your job and seen that there was something in that envelope that wasn't meant to be there!
-... işini yapardın ve o zarfta olmaması gereken bir şeyin olduğunu da görürdün.
- Oh, and her impulse to kiss you... I wonder if a little bit of that... Wasn't from me.
Seni öpmesini sağlayan o içgüdüsünün bir kısmı benden mi geliyordu merak ediyorum.
that wasn't your fault 51
that wasn't very nice 41
that wasn't a question 26
that wasn't me 262
that wasn't my intention 19
that wasn't it 39
that wasn't nice 26
that wasn't so bad 124
that wasn't supposed to happen 22
that wasn't a lie 16
that wasn't very nice 41
that wasn't a question 26
that wasn't me 262
that wasn't my intention 19
that wasn't it 39
that wasn't nice 26
that wasn't so bad 124
that wasn't supposed to happen 22
that wasn't a lie 16