There's a chance traduction Turc
3,544 traduction parallèle
We need to get around there before he's got a chance to destroy -
Eline fırsat vermeden oraya gitmemiz lazım -
He thinks there's a chance she'll survive.
Yaşayacağını düşünüyor.
There's a chance I can do it again.
Bunu tekrar yapmak için bir şansım var.
But if you tell Henry that you think his dad's fiancee may be up to something, then Henry's gonna think that there's a chance his parents could get back together.
Ama Henry'e babasının nişanlısının bir şeyler karıştırdığını söylersen, Henry anne ve babasının tekrar bir araya gelme şansının olduğunu düşünecek.
Because there's a chance they run into Amanda.
Çünkü bu amandayı kovalamak için iyi bir şans.
There's a chance you might be holding that "stealing the list from under your nose" thing against me.
"Burnumun dibinden listeyi çaldın" konusunu hâlâ bana karşı kullanma şansınız var.
If there's a chance that my sister's alive, then I'm gonna find her.
Eğer ablamın hayatta olması için bir şans varsa, onu bulacağım.
Because at least there's a chance my kiss might turn him into a prince.
En azından öpücüğümün onu bir prense dönüştürme ihtimali var.
But now there's a chance that my dad had some actual talent.
Ama şimdi babamın gerçekten yetenekli olma ihtimali var.
But as night falls, there's a chance of catching a glimpse of them.
Ama hava kararınca bir an için görmek mümkün.
But there's a chance that one is now carrying his foal.
Ama içlerinden biri belki artık yavrusunu taşıyor.
Wherever there's water in North Africa, living relics from this wetter time have a chance to cling on.
Yaş devirlerin yadigarları... Kuzey Afrika'nın sulak yerlerinde tutunabiliyor.
Well, there's still a chance.
Hâlâ gelebilir.
There's a chance.
Bir şans var.
If we find it, There's a good chance Sara's moving to London.
Eğer bulursak Sara'nın Londra'ya taşınma ihtimali var.
There's a small chance he'll be able to help since he's known Patrick longer than any of us.
Patrick'i hepimizden uzun bir süredir tanıdığı için ufak da olsa bir yardımı dokunabilir.
Do you think there's any chance that the Chinese gene can skip a generation?
Çinli geni bir nesli atlayıp direkt diğerine geçmiş olabilir mi sence?
At 20 weeks, there's only a 15 % chance of carrying them to viability.
20 haftada onları yaşama taşıyabilmenin, şansı sadece % 15'tir.
Plus, there's only one place in the U.S. that can mount them, so just not a chance I can take on a curb, but I can't leave it in the street, either.
Ayrıca Amerika'da bunları monte edecek tek bir yer var. Bu yüzden kaldırıma çarpma şansım yok, ama yola da bırakamam.
I don't think he can expect a reduced sentence, so there's a good chance he will be behind bars for at least six years.
Ceza indirimi uygulanacağını sanmam. Bu durumda da en az altı yılını parmaklıklar ardında geçireceği söylenebilir.
There's a good chance there are more bombs out there.
Büyük ihtimalle başka bombalar da var.
Well, yeah, but you're the one who said we should do this, Laurel, so, you know, if there's even a chance that your sister is- - yeah, but- - thank you.
Evet ama bana bunu yapmamız gerektiğini söyleyen sendin Laurel yani, işte, eğer kız kardeşinin yaşadığına dair bir şans bile olsa... - Evet ama... - Teşekkür ederim.
But there's a chance it could be found before being incinerated if the police do a search.
Ama çöpler yakılmadan önce polisin araştırma yapıp kanıtı bulma ihtimali vardı.
If I die, there's a good chance I may never wake up.
Eğer ölürsem bir daha uyanmama ihtimalim var.
There's a chance we might be moving on, Tom.
Taşınma ihtimalimiz var, Tom.
But if you wait, there's still a chance you can catch the whole gang.
Ama beklersen bütün çeteyi yakalamak için hâlâ bir şansın var.
It's a very complicated and tricky procedure, because you have to get the formula correct, and there's only one chance to get it right.
Çok çetrefilli ve incelik isteyen bir iş. Doğru formülü tutturmanız gerekiyor. Ve bunun için tek bir şansınız var.
And I bet he's not gonna leave as long as there's still a chance.
Seni görme şansı varken gideceğini sanmıyorum.
And there's still a chance.
Hâlâ bir şansın var.
There's still a chance, he has until the final moment, but...
- Peki ya Vali? Son anlarına kadar hâlâ bir şans var ama...
But there's a chance I might get a new job.
Ama yeni bir is bulmam mümkün olabilir.
On the off chance that there's a follow-up storytelling, it would be great if your husband could be better informed about all we're trying to accomplish here.
Bir ihtimal bir daha hikâye programına çıkarsa kocanın burada başarmaya çalıştığımız şeylerle ilgili daha doğru bilgilendirilmesi harika olur.
Doesn't matter anyway because there's as much chance of you winning the lottery as there is of Felix getting on two feet, admitting he's a prick and offering to put a good word in with Cynthia for me.
- Farketmez zaten çünkü senin piyangoyu kazanma şansın Felix'in iki ayağının üzerine kalkıp bir pislik olduğunu, ve benim hakkımda Cynthia'ya güzel şeyler söyleme olasılığı kadar.
If this guy is planning on keeping the kid, there's a good chance he won't even stick to his anniversary date.
Eğer bu adam çocuğu elinde tutmayı düşünüyorsa yıldönümü tarihine bağlı kalmama şansı var.
There's a good chance he's collecting coffee money in some of these places.
Bu yerlerin bazılarında şanslıydı kahve parasını topluyordu.
There's not a chance in hell that I'd vote for your initiative.
Senin girişimine oy vermem söz konusu bile olamaz.
- So there's always a chance that...
- Yani bir ihtimali var...
There's still a chance.
Hala bir şans var.
While there's still a chance, I'm not giving up.
Hala bir şansımız varken, vazgeçmeyeceğim.
There's another chance at being a good husband, another chance at being a good father.
Yeni bir şansım vardı, iyi bir koca, iyi bir baba olabilirdim.
If going to the trailer helps bring back her memories, then there's a chance that she's gonna remember everything.
Eğer karavana gitmek hafızasının geri gelmesini sağlayacaksa her şeyi hatırlama şansı olabilir.
There's, like, a one percent chance that Stella has the locket from when we lived together.
Yüzde bir ihtimal, beraber yaşarken Stella almış olabilir madalyonu.
There's a good chance that won't be my only tackle of the weekend.
Bu hafta sonu tek devirmeyle kalmamam ihtimal dâhilinde.
Naming her will make him hate you, and you don't want him to hate you, because in the back of your mind, you still think there's a chance that he will come back to you.
İsimlendirmek onun senden nefret etmesini sağlayacak, ve onun senden nefret etmesini istemiyorsun, çünkü kafanın bir köşesinde, hala onun sana dönme şansının olacağını düşünüyorsun.
They paid with their lives, and there's a good chance you'll pay with yours.
Bunu hayatıyla ödedi ve seninde ödemen için bir şansın var.
There's a chance, yes.
Bir şans var, evet.
If you're looking for a Russian officer running a manhunt in Havana, there's a good chance they're operating out of a local police station.
Eğer Havana'da insan avı yapan bir Rus Subayını arıyorsanız, tek bir şansınız vardır Operasyonlarını yerel karakolların dışında yürütürler.
Well, there was a chance that it could explode, and it's... it is incredibly dangerous.
Patlama olma olasılığı vardı ve çok büyük tehlike arz ediyordu.
Well, if there's a chance that...
Bir ihtimal varsa eğer- -
There's a cat in a box... that has, like, a 50 / 50 chance of living... because there's a vial of poison... that's also in the box.
Bir kutunun içinde bir kedi var. Ki bu kedinin yarı yarıya yaşama şansı var. Çünkü kutunun içinde aynı zamanda öldürücü bir zehir var.
If you don't, there's a 94 % chance someone will die.
Yoksa yüzde 94 ihtimalle birisi ölecek.
there's always hope 39
there's a way 67
there's always another way 25
there's a woman 38
there's an 48
there's always a way 57
there's always something 47
there's always one 16
there's another one 165
there's always a choice 42
there's a way 67
there's always another way 25
there's a woman 38
there's an 48
there's always a way 57
there's always something 47
there's always one 16
there's another one 165
there's always a choice 42