There was this one time traduction Turc
157 traduction parallèle
But there was this one time that your mother found out about it.
Ama bir keresinde annen öğrenmişti.
There was this one time, when you were way down at the end of the hall, and I could just see this tiny little piece of your elbow, and I didn't know for sure if it was you.
Hayır. Bir kez sen koridorun diğer uçundaydın, dirseğinin küçük bir parçasını görebiliyordum ve sen olduğundan emin değildim.
There was this one time, it was just me and 300 of these ferocious, mouse-eating dingoes.
Bir keresinde tek başıma karşımda tam üç yüz tane korkunç, fare yiyen yılanlardan vardı.
There was this one time we went to this Shakespeare in the park thing.
Bir keresinde bu parkta Shakespeare şeyine gitmiştik.
- There was this one time. Marion in the fuckin'basement. - Billy, you don't -
Bir zamanlar, Marşon bodrum katındaymış.
There was this one time When we stayed up Way past midnight, and...
Bir keresinde, gece yarısını epey geçmişti ama biz uyumamıştık...
But there was this one time, you guys you missed each other by, like, three minutes.
Ama hani bir keresinde, siz siz üç dakikayla birbirinizi kaçırmıştınız.
There was this one time
Aslına bakarsan, bir defasında...
There was this one time when my dad started beating the crap out of me,
Babam beni dövmeye o öldükten sonra başladı.
And there was this one time, and it was a Friday and we were supposed to go for the weekend, just me and my mom because my dad had all this work to do.
Ama bir defasında, bir cuma günü yalnız annem ve ben onu ziyarete gidecektik. Çünkü babamın işi vardı.
AND THEN - - AND THEN - - THERE WAS THIS ONE TIME
Ve sonra bir keresinde de
There was this one time, he made his sparring partner laugh so hard the man pissed his trunks before he hit the mat.
Bir keresinde antrenman maçındaki rakibini o kadar güldürdü ki adam ringe çıkamadan altına etti.
And there was this one time where I cut my hair really short
Gene de koroda olacağım çünkü elinde kanıt yok. - Şekil A. - O kamerada film yok ki.
There was this one time, this is my favorite, when we were engaged in an alley, and she called you to tell you she loved you.
Bir keresinde, ki bu en sevdiğimdir bir sokakta sevişirken, seni arayıp seni sevdiğini söyledi.
- There was this one time in France...
- Bir keresinde Fransa'da...
Like there was this one time I was in the yard helping my mom hang laundry.
Mesela bir gün, anneme çamaşırı asmasında yardımcı oluyordum.
There was this one time we were coming home on the Interstate- -
Bir keresinde eve geliyorduk- -
I remember this one time when Ivan and I first started seeing each other about five years ago - and there was this one time...
Hatırlıyorum, bir keresinde, Ivan'la yeni birlikte olmaya başlamıştık, beş yıl önce.. ve şey olmuştu...
Well, there was this one time...
Aslında, daha önce bir kere daha...
Like, there was this one time, when I told everybody to get up and dance when I played Tear The Roof Off The Sucker.
Bir keresinde, Tear the Roof Off The Sucker çalarken herkese kalkın ve dans edin demiştim.
There was only one young'un- - a little boy babe. Not this time.
Bu sefer değil!
Years gone... there was a time when one could scarcely travel... in this part of the country without encountering corpses.
Zaman değişti bir zamanlar ülkenin bu bölgesinde cesetle karşılaşmadığım yolculuk hemen hemen hiç yoktu.
While I was there, these men... kind of guests, you might say... we'd get together and horse around a little bit and sing...'cause we were havin such a good time... and we always had a lot of fun with this one, "The Jailhouse Rock."
Ben oradayken... bu adamlarla, ki onlara misafirler diyebiliriz... hep birlikte eğlenip oyalanır, şarkı söylerdik... çünkü çok iyi vakit geçiriyorduk. Bu şarkıdan çok keyif alırdık : The Jailhouse Rock.
And one time, in the bunch of us there was this boy who was 15 and he had killed his mother with a shotgun some years before.
Birisi, grubumuzdan biri 15 yaşındaydı 15 yaşında bir çocuk birkaç yıl önce annesini av tüfeğiyle vurarak öldürmüştü.
cause no one expected anyone to come cause we didn't even know if anyone was watching the show we got out and there was I think a thousand people there it was the first time that... we really saw live how powerful this thing can be
Çünkü insanların bu diziyi seyredip seyretmediğini bile bilmiyorduk. Arabadan indiğimizde oraya yaklaşık bin kişinin geldiğini gördük. İlk kez bir dizinin ne kadar güçlü bir etkiye sahip olabileceğini kendi gözlerimizle gördük.
Once upon a time, there was this scruffy old man, and you know, he was one of them yes-and-no kind of guys.
Bir zamanlar pasaklı, yaşlı bir adam varmış ve biliyor musun, o da şu evet-ve-hayırcı tiplerden biriymiş.
Well... one time... there was this lake.
Şey... bir zamanlar... bir göl vardı.
One time, he arranged this thing that he took this chick home... an ugly bitch, he did with her what he did, then he woke up his dad : "Hey dad, get over here, there's a fine lady let's not wake up mom." Their mom was religious and everything, so...
Bir gün, bu işi ayarladı, bir kızı eve getirdi. Çirkin bir fahişeydi, onunla ne yaptıysa yaptı, sonra... babasını uyandırıp : "Hey baba gel aşağıda güzel bir kız var.. ama annemi uyandırmayalım" dedi.
I was with this woman this one time and she goes down there for like three seconds and then she starts coming back up.
Bir keresinde böyle bir kadınla çıkıyordum.. Aşağıya eğildi ve üç saniye sonra doğruldu.
I can remember this one time, I was on a beach, and there are all these kids and they're all singing, yellow submarine.
bir keresinde hatırlıyorum, kumsaldaydım, etrafımda bir sürü çocuk vardı, ve hepsi de sarı denizaltı şarkısını söylüyorlardı.
There was a time I scored four touchdowns in one game on this field but now I can't run four feet without being tackled by someone else's garbage.
Bu sahada bir zamanlar bir oyunda 24 sayı yapmıştım. Ama şimdi başkasının çöpüne takılmadan 1 metre bile koşamıyorum.
Well, there was this one dude who rubbed up against my butt one time, but I ain't like it.
Şey, bir dostum vardı beni düdüklemek istiyordu. Bir süre, ama ben bundan hoşlanmadım.
In a time when one's town was one's world... and the actions at a dance excited greater interest... than the movement of armies... there lived a young woman... who knew how this world should be run.
İnsanın dünyasının, yaşadığı kasabadan ibaret olduğu ve dans hareketlerinin, orduların hareketlerinden daha büyük bir heyecan yarattığı zamanlarda genç bir kadın yaşardı. O bu dünyayı nasıl yönetmek gerektiğini çok iyi bilirdi.
She's a one-time Boston barmaid who had a nervous breakdown and ended up in a sanitorium, where I met her, fell for her,.. and then was so mercilessly rejected by her that to this day there is a sucking chest wound where once there dwelled a heart!
Sinir krizi geçirip onunla tanıştığım sanatoryuma yatırılan, eskiden Boston'daki bir barda garsonluk yapan bu kadına âşık oldum ve tarafından öyle zalimce reddedildim ki önceden kalp taşıdığım yerde bir göğüs yarası açtı!
Now, during the day there was only one time that we could do this.
Yani, o gün boyunca bunu tek bir sefer deneyebilirdik.
But by the time I asked this question, there was no one around to answer it.
Bu soruyu sorduğumda cevap verecek kimse kalmamıştı.
There was a time, many years ago, when every castle had a ship like this one and the night sky was full of their flashing lights
Çok uzun yıllar önce, her şatoda böyle bir gemi olduğu zamanlarda,... gökyüzü parlayan yıldızlarla doluydu.
Bernie's glasses went over there and I was over here and Joe was chucked upside down. This was one time where people went,
Bernie'nin gözlükleri bir tarafa uçtu ve ben bir tarafa düştüm ve Joe yuvarlandı.
All right, there were four offworld activations prior to this one and the iris was closed all the time.
Tamam, bundan önce dört dünyadışı hareketlilik vardı..... ve hepsinde göz kapalıydı.
THE SCARIEST ONE- - THERE WAS THIS TIME I WAS DRIVING...
En korkunçlarından biri...
One of Shimomura's friends who was there while the signal was being traced... was none other than John Markoff... who wrote an even bigger front page story this time.
Shimomura'ya yardım eden arkadaşı ise o ana kadarki en önemli baş sayfa makalesini yazan John Markoff'tan başkası değildi...
I remember this one time, there was this well-built Latino...
Bunu bir kere hatırladım, orada bu çok iri yapılı Latin Amerikalı vardı- -
Red's a freak, You don't want to be around my dad if he finds out anyone was in this house, especially Red, lt's like wherever he is, there's trouble, I mean, one time, he had this big party'cause Dad was out of town
Red bir kaçıktır. Red'in buralarda olduğunu öğrense.. .. babamın yakınında olmak istemezsin.
One day, if they were diligent, it was said they'd go to write their answers on the wall, only this time they would find a riddle waiting there instead.
Bir gün, eğer yeterince çözmüşlerse duvara cevabı yazmaya gittiklerinde onları bekleyen yeni bir bilmece bulurlarmış
Well, there was this other apocalypse, this one time, and... I took off.
Daha önce bir kıyamet daha olmuştu, ve... Ben gittim.
Well, you know there was this one guy a long time ago.
Cok eskiden bi adam vardi biliyorsun.
Well, son a long time ago when the Spaniards conquered Tenochtitlán they came to Michoacán and among them there was a captain, he was a very tough man so, one day when this captain was walking in the forest with his men they felt somebody watched them so, the captain looked up the hill...
Dinle oğlum. Uzun zaman önce İspanyolların Tenochtitlan'ı fethettiği zamanlarda Michoacan'a gelmişler. İçlerinde bir yüzbaşı varmış, çok da sert biriymiş.
At one time, much of this desert was lush, green farmland, and there were rivers everywhere.
Bir zamanlar bu çöl bir tarım alanı idi. Her yerde nehirler vardı.
I mean that there's no way that can get across the desert. At one time much of this desert was lot farmly and there were rivers everywhere.
Zamanında bu çölün büyük kısmı ortada yokmuş ve her tarafta nehirler varmış.
One time there was this giant eel...
Bir keresinde dev bir yılanbalığı vardı...
They want us to go down there and confirm that this was just a one time killing.
Yani bütün o yolu, sadece bir seri katil olmadığını kanıtlamaya mı gideceğiz?