This is all i got traduction Turc
525 traduction parallèle
This is all I got for it.
Karşılığında alabildiklerimi bunlar.
This is all I got from my husband.
Kocamdan bütün alabildiğim bu.
This is all I got.
Hepsi bu.
This is all I got. Well, if it's all you got, then you got to do it right.
İyi, eğer tüm sahip olduğun bu işse, o halde işini doğru yapmak zorundasın.
This is all I got left. Every cent.
Kalan bütün param bu, son sentine kadar.
Stop whining. - Here, this is all I got.
— Al, elimdekinin tamamı bu.
Right now this is all I got.
Şu anda... tek istediğim bu.
I was going to hang on to my job until this thing with Alice got straightened out but that's all over, so...
Alice'le ilgili mesele çözülene dek işimde kalacaktım... ama o iş bitti, o yüzden...
And if you think this is all I've got to do, you're mistaken.
Ve yapacak başka işim yok sanıyorsan, yanılıyorsun.
Andy, all I got on this overlay is 3 little wiggles.
Andy, bu kaplamada bulduğum tek şey üç tane ufak kurt.
This is all the story I've got.
Elimdeki tek hikâye bu.
This is all we've got to go on, and I want you expecting him.
Yapacaklarımız bu kadar. Senin onu beklemeni istiyorum.
- I got a right to know what this is all about.
- Benim de ne olup bittiğini öğrenmeye hakkım var.
I say this turf is small, but it's all we got.
Bu bölge küçük, ama elimizdeki bu.
Well, all I've got to do is to apply those same abilities... to this case of mine. So I get rid of the advocate I can draw up my own plan and keep after the officials myself.
Becerilerim sayesinde kendi savunmamı kendim yürütebilirim.
- Yes, I know, but this is all we've got left.
- Evet, Biliyorum, ama elimizde ki tek ipucu bu.
All I got is this sweater.
Bundan başka bir şeyim yok ki.
This betting parlor is all I've got left.
Bıraktığım tüm şey bu bahis salonu.
I know that all of this is a bit of a nightmare, but we've just got to get Ian back and then we can go back to the ship.
Cesur ol canım! Bunların hepsinin bir kabus olduğunu biliyorum, ama bizim Ian'ı kurtarıp gemiye dönmemiz gerek.
Well, like I told you on the phone, this is about all we've got.
Telefonda size bahsettiğim gibi... elimizdeki hepsi bu.
All I can tell you is that she left before I did this morning and she wasn't here when I got back an hour ago.
Size tüm söyleyebileceğim, bu sabah benden önce gittiği ve bir saat önce döndüğümde hâlâ evde olmadığı.
All you got to do is be around when I do this.
Tek yapman gereken böyle yaptığımda etrafta olmak.
Look, all I've got is the two legs I stand on, Hilary... but there's room in this country to make us a place like Herefordshire.
Bak, sahip olduklarımın hepsi üzerinde durduğum iki bacağım, Hilary ama Herefordshire gibi bir yer yapmak için bize bu ülkede yer vardır.
I returned the women. Now, this is my wagon. It's all I've got.
Benim arabamdı, hepsi bu.
Crime is my bag. I got this caper all worked out to the last detail.
Bu soygunu en ince ayrıntısına kadar planladım.
I asked the good Lord about this white church that I went to in Rye Parish and I said, all I wanna know is how the devil I ever got out of there alive.
Yüce Tanrı'ma Rye Parish'te gittiğim bu beyaz kiliseyi sordum. Oradan nasıl canlı çıktığımı öğrenmek istediğimi söyledim.
All I can say is... Mussolini's got two balls this big!
Söyleyeceğim tek şey, Mussolini'nin böyle kocaman taşaklarının olduğudur.
I've got other kinds but this is all the blackberry.
Başka çeşitleri var ama böğürtlen olarak hepsi bu.
If I've got it right, all this woman has to do is leave Halifax...
Yanlış anlamadıysam, bu kadının bütün yapması gereken Halifax'ı terk etmek...
I've been doing this thing most of my life and all I got to show for it is the muscle in my arm, my camper and two ex-wives who wait for the postman every month like it was the Second Coming.
Hiç önemli değil. İşte hayatım boyunca böyle yaşadım. Peki elime ne geçti.
I got recommendations for this man from all the Wyoming outfits he's worked for.
Bu adamla iş yapan kime sorduysam hepsi işinde iyi olduğu söylediler.
All i got here is this, uh, copenhagen.
Ama sadece Kopenhag tütünü var.
Listen, recess is almost over and all I've got left is this illegal lottery case...
Dava birazdan görülecek. Bir tek bu piyango davası kaldı.
[Radio] This is Big Phil Burrows with Night Sounds, and at 04 : 16 a.m. I wanna dedicate this next number to - to all of those young lovers who've, uh, hey, got that conquest almost in the bag.
[Radyo] Gecenin sesleriyle Phil Burrows saat dördü çeyrek gece bu şarkıyı - Bütün genç aşıklara - Hey, neredeyse zaferi çantaya attınız.
All I've got to say is anybody who'd go on an op like this when he doesn't have to belongs in a bloody loony bin.
O paslı teneke kutularda operasyona çıkacak herkes için söylemek istediklerim var.
This is all I ever wanted, all my life. And now I've got it.
Bütün hayatım boyunca istediğim şey buydu ve şimdi onu elde ettim.
They got this crackpot idea that if I look every day, make phone calls all the time, somehow, by magic, a job's going to appear.
Her gün telefonun başına geçip bir yerleri ararsam bir şekilde, mucize gibi bir iş fırsatı doğacağını düşünüyorlar.
Why should I stay here when I got all this crappy stuff to do?
Yapacak bu kadar boktan iş varken neden burada kalmam gereksin ki?
This money is all I've got.
Bütün param bu.
This job is all I got.
Bu iş benim herşeyim.
After 3 years, this is all I've got to show for it
Üç yılın sonunda elimde olan tek şey bu.
I've got all this paperwork to do.
Yapmam gereken bir sürü iş var.
All I've got is this, and these.
Ama bende bu ve bunlar var.
This is all I got.
Bu tüm sahip olduklarım.
- This is all I've got, boss.
- Sadece bunlar var patron.
This Is The First Time I Ever Got The Idea It's Not All Sunshine And Bikinis.
İlk defa, burada her şeyin güneş ve bikini olmadığını anladım.
All I got is this rusty
"Tak sahip olduğum bu paslı.."
This business is all I've got, I want to keep my regular customers.
Burası sahip olduğum tek şey, müşterilerimi kaybetmek istemiyorum.
I got all the riches, baby - This is it.
İşte bu.
All I got is this fruit-and-vegetable guy.
Tek görgü yanığı, bakkal.
Now, this is painful, and I don't like doing this, but if we're all going to do our jobs, I've got to bring this up again.
Bu acı verici, ve bunu yapmak hoşuma gitmiyor ama işimizi doğru yapacaksak eğer, bu noktayı tekrar hatırlatmam gerekiyor.