To tell you the truth traduction Turc
3,514 traduction parallèle
To tell you the truth, I don't give a rat's ass where she is.
Aslına bakarsan onun nerede olduğu umurumda bile değil.
I attacked you for your dishonesty, but now I need to tell you the truth.
Dürüst olmadığın için seni kınamıştım ama şu anda benim sana gerçeği söylemem gerekiyor.
Maybe they wanted to tell you the truth, but they were forbidden.
Belki gerçeği söylemek istiyorlardır, ama yasaklanmıştır.
I need to tell you the truth.
- Sana doğruyu söylemem lazım.
To tell you the truth, it got kind of freaky.
Doğruyu söylemek gerekirse, biraz tuhaftı.
To tell you the truth, I was more interested in the mahogany chest it came in.
Doğruyu söylemek gerekirse, ahşap sandığında daha çok ilgimi çekmişti.
To tell you the truth, I had no idea.
Doğrusunu söylemek gerekirse, hiçbir fikrim yoktu.
I have to tell you the truth.
Ben... sana gerçeği söylemeliydim.
I wanted to tell you the truth, but Ronnie was right in earshot, and it was part of a condition of the sale.
Size gerçeği söylemek istedim ama Ronnie işitme menzilindeydi ve tüm bunlar satış işleminin bir parçasıydı.
To tell you the truth, they had way too much money anyway.
Doğruyu söylemek gerekirse, onların çok parası var.
To tell you the truth, I've always hated observing.
Doğrusunu söylemek gerekirse, gözlemden hep nefret etmişimdir.
Perhaps it is time for me to tell you the truth.
Belki de sana gerçeği söylemenin zamanı gelmiştir.
To tell you the truth, I feel a little bad taking advantage of you.
Aslında senden faydalandığım için kendimi biraz kötü hissettim.
And to tell you the truth, it's been nice having Rebecca around.
Ve doğruyu söylemek gerekirse, Rebecca'nın etrafta olması güzel.
I want you to tell me the truth.
Doğruyu söyle.
That's how long you've got to tell us the truth or I'll snap your windpipe like rice paper.
Bize doğruyu söylemen için on saniyen var yoksa nefes borunu çeltik kağıdı gibi parçalarım.
Do you swear to tell the truth, the whole truth, and nothing but the truth, so help you God? I do.
Tanrı'nın huzurunda doğruyu, tüm doğruyu, yalnızca doğruyu söyleyeceğine yemin eder misin?
Once we lock eyes with you, it's impossible not to tell us the truth.
Göz göze geldik mi bize doğruyu söylememen imkânsızdır.
Don't you think it's time to tell the truth about Red John?
Red John hakkındaki gerçeği söylemenin zamanı gelmedi mi sence?
But first, you have to tell me the truth.
Ama önce bana gerçeği söylemelisiniz.
I'll tell you the truth. I don't know what to feed them.
Aslında, neyle besleyeceğimi bilmiyorum.
So I want you to tell me again, but this time, I want you to tell me the truth.
O yüzden bana bir daha anlatmanı ama bu sefer dürüst olmanı istiyorum.
You have three seconds to tell everyone the truth about what really happened to David Clarke.
David Clarke'a aslında ne olduğu hakkında herkese doğruyu söylemek için 3 saniyen var.
I need to tell you the whole truth.
Sana bütün gerçeği söylemem gerek.
And then if they ask you whether you worked alone, You have to tell them the truth.
Ve sana bu suçu tek başına yapıp yapmadığını sorduklarında onlara doğruyu söylemelisin.
Well, I'd like to think she'd show it to me one day when she was ready to tell me the truth about you and her and me.
Bir gün bana o, sen ve benim hakkımızdaki gerçeği söylemeye hazır olduğunda gösterecektir diye düşünüyorum.
You don't tell us the truth, I'm gonna tell on you to your mother.
Bize gerçeği söylemezsen, annene anlatırım seni.
You wanted to tell him the truth.
Ona doğruyu söylemek istedin.
No, I want to tell you the truth.
Hayır, sana gerçeği söylemek istedim.
Okay, look, if you... if you need to tell George the truth... I'll understand.
Pekala, bak eğer George'a doğruları söyleme ihtiyacı duyarsan, bunu anlarım.
I'm not sure I'm following. The minute that I tell George the truth, who do you think he's gonna go running to?
George'a doğruyu söylediğim anda, kime koşacağını sanıyorsun?
You know, I hear from people all the time that surgeons are cold and selfish people, and I have to tell you, from my experience, it couldn't be further from the truth.
Bilirsin, insanları hep cerrahlar için soğuk ve bencil derken duydum. Ama söylemeliyim ki, deneyimlerimce bu, doğrudan daha uzak olamazdı.
The minute that I tell George the truth, who do you think he's gonna go running to?
George'a doğruyu söylediğim an... Kime doğru koşacak sanıyorsun?
I want to know why you waited until the very last minute to tell me the truth.
Neden son dakikaya kadar bana gerçeği söylemek için beklediğini bilmek istiyorum.
Guys, if we're gonna work together, you can't be so afraid to tell me the truth.
Çocuklar, eğer beraber çalışacaksak bana gerçeği söylemekten çekinmemelisiniz.
I came to you because I thought I could tell you the truth.
Sana geldim, çünkü sana doğruyu anlatabileceğimi düşündüm.
Yeah, you want to tell a congressional committee the truth, Dan.
Kongre komitesine gerçeği söylemek istiyorsun, Dan.
We can continue to work together and you can hide the true nature of our sessions from Kelly. Or we could tell her the truth, deal with whatever reaction she has, and...
Birlikte çalışmaya devam ederiz ve sen de tüm bunları Kelly'den saklarsın ya da ona anlatırız ve vereceği tepki ne olursa, onunla baş etmeye çalışırız.
Well, the truth is inevitable, Daniel, and I do want to tell you myself.
Gerçek kaçınılmazdır Daniel ve sana bizzat söylemek isterim.
So, when they come to see you, tell them the truth.
O halde seni görmeye geldiklerinde onlara gerçeği söyle.
Prostrate yourself, sell your fucking mother, even tell the truth, if you have to, do whatever it takes, but get the business.
Secde edin, annenizi satın, gerekirse doğruyu bile söyleyin. Ne gerekirse yapın ama bu işi alın.
Tell the truth, I'm surprised you picked me to be your driver.
Dürüst olayım, şoför olarak beni seçmene şaşırdım.
If you really care for him, you might want to sack up, tell that boy the truth, whole truth, and nothing but the truth.
Eğer onu gerçekten önemsiyorsan, saklamak isteyebilirsin. O çocuğa gerçeği söyle, tüm gerçeği. Sadece gerçeği.
You have to tell her the truth.
Gerçeği söyle ona.
Well, if you want to make her feel better, just tell her the truth.
Eğer onu bu kadar düşünüyorsan gerçeği söyle gitsin.
All I'm asking you to do is tell the truth, Jed.
Tek istediğim gerçeği söylemen, Jed.
- You want me to stop? - Tell me the truth.
- Durmamı istiyorsan bana doğruyu söyle.
Do you remember your birthday party when I asked your father to tell me the truth about David Clarke?
Doğum günü partinde, babana David Clarke hakkındaki gerçeği sorduğumu hatırlıyor musun?
What was I supposed to tell you? The truth?
- Ne söylememi bekliyordun?
Is there anything that you can tell us that might help us get to the truth?
Gerçeğe ulaşmamızı sağlayacak bir şey söyleyebilir misiniz bize?
All you have to do is tell the truth.
Tek yapman gereken gerçeği söylemek.