Troubling traduction Turc
1,094 traduction parallèle
Now, you tell the good doctor just what's troubling you.
Anlat bakalım doktora derdin neymiş.
Still, I detect something troubling you.
Ama hâlâ sende var olan sorunlar seziyorum.
An uneasiness filled Querelle, troubling his mind.
Querelle'in içi kafasını karıştıran bir huzurlukla doldu.
The effect is so strong, it's troubling...
Manzara o kadar etkiliydi ki, canımı sıkıyordu...
Taro, even at the final moment, - you are still troubling me.
Taro, son dakikada bile bana sorun çıkarmaya devam ediyorsun.
Luke, tell me. What's troubling you?
Canını sıkan şey ne, söylesene.
A void as head of the Armed Forces is troubling!
Silahlı kuvvetlerin başının geçersiz bir sesinin olması rahatsız edici!
Something's been troubling me.
Bir şey içime dert oldu da.
If something's deeply troubling you, let's sit down... talk about it.
Seni rahatsız eden bir şey varsa oturalım ve bunu konuşalım.
But you will excuse my troubling you, I am sure, since I have recently had a very strange experience.
Ama, başımdan geçenleri öğrenince beni mazur göreceksinizdir. Son zamanlarda çok garip olaylar yaşadım.
DAVID, SOMETHING IS TROUBLING YOU.
Davıd, derdin var, söyle ne?
Now, tell me, what's troubling you, my dear?
Şimdi, anlat bakalım, canını sıkan şey nedir tatlım?
Was anything troubling him?
Onu rahatsız eden bir şey var mıydı?
Cmdr Riker told me about the altered log if that's troubling you.
Eğer seni sıkan buysa, Yarbay Riker bana... değiştirilmiş kayıttan bahsetti.
We regret that our system of justice is troubling you.
Adalet anlayışımızın sizleri rahatsız etmesinden dolayı üzgünüz.
Desensitize the brain areas troubling you.
Seni rahatsız eden beyin alanlarının hissizleştirilmesi.
What's troubling you, Watson?
Seni endişelendiren ne Watson?
To elaborate upon whatever it is that's troubling you.
Sizi rahatsız eden şeyin iyice üzerinde durmak için.
In turbulent, troubling times, a good marriage can be the one safe place we know we can go.
Böylesi zorlu ve sıkıntılı zamanlarda, ancak iyi bir evlilik gidilebilecek güvenli bir sığınaktır.
I began having troubling thoughts about my life.
Hayatımla ilgili kötü şeyler düşünmeye başladım.
- Is something troubling you, my son?
- Bir şey canını mı sıkıyor, oğlum?
Your bowels troubling you?
- Evet. Sorun nedir yine sırt ağrıların mı?
– Is it still troubling you, sir?
- Hâlâ sorun mu var efendim?
It's very troubling.
Babam ayıldı.
It's troubling, because perhaps I'm not... not prepared, I may have other ideas, other projects.
belki ben hazır değilim başka fikir ve projelerim var.
I'm afraid I've taken up enough of your time, so I'm just gonna say thank you very, very much, and I won't be troubling you again.
Korkarım, yeteri kadar zamanınızı aldım, size çok, çok teşekkür ettiğimi ve sizi bir daha rahatsız etmeyeceğimi söyleyeceğim.
I beg your pardon for troubling you.
Beni asacak mısınız?
If I were to ask a simple question, might you be able to answer without troubling your intellect?
Sana basit bir sorun soracak olsam, idrak kabiliyetini... çok zorlamadan yanıt verebilir misin?
It could give us information about what's troubling him.
Kendisini rahatsız eden şey hakkında bize kıymetli bilgiler verebilir.
We want to see what's troubling this poor man, remember?
Bu zavallı adamı neyin rahatsız ettiğini bulmak istiyoruz değil mi?
The disappearance of my former partner is extremely troubling.
Eski ortağımın kayboluşu son derece rahatsız edici.
I find the adherence to fantasy troubling and unreasonable.
Hayal gücüne bağlılığı rahatsız edici ve mantıksız bulurum.
This stunned admiration, which flattered my vanity, suddenly seemed troubling.
Gururumu okşayan bu şaşılası hayranlık, aniden sıkmaya başladı.
Sorry for troubling you, doctor.
Sizi sıkıntıya soktuğum için üzgünüm Doktor.
Am I troubling you?
Seni rahatsız mı ediyorum?
There's something troubling you, Lady Chatterton?
Sizi endişelendiren bir şey mi var, Leydi Chatterton?
Your old wound is troubling you.
Eski yaran seni rahatsız mı ediyor?
- Something's troubling you.
- Kafan bir şeye takılmış gibi.
What's troubling you?
Seni rahatsız eden ne?
You're troubling me.
Başıma dert açıyorsun.
Agent Desmond... one thing has been troubling me... the blue rose.
Ajan Desmond, kafamı karıştıran bir şey var. Şu mavi gül.
You know what, Ramón? I think I know what's troubling you.
Biliyor musun Ramon, sanırım senin sorununu biliyorum.
What's troubling you?
Derdin ne?
Your Eminence... I've been hearing some very troubling rumours about you.
Ekselans... Hakkınızda, çok rahatsız edici, bazı söylentiler kulağıma geldi.
I found it very troubling that he didn't use one.
Kullanmaması beni rahatsız etti.
Let me hear what's troubling you.
Canınızı neyin sıktığını duyayım.
- Did you find anything troubling?
- Herhangi bir soruna rastladınız mı?
Troubling things.
Rahatsız edici şeyler.
What's troubling you?
Senin sorunun ne?
You are a ghost that's troubling living people.
... Ve buna hala devam ediyorsun!
And you are still troubling them.
Gerçek şu ki ; sen birisine asla bir iyilik yapmadın!
trouble 384
troubles 23
troubled 43
trouble in paradise 72
trouble sleeping 18
trouble is 153
trouble at home 19
troubles 23
troubled 43
trouble in paradise 72
trouble sleeping 18
trouble is 153
trouble at home 19