Unbeliever traduction Turc
51 traduction parallèle
Then, dog of an unbeliever, before you die... you shall see, with me, nothing is impossible!
Seni imansızın köpeği, ölmeden önce... göreceksin ki benimle hiç bir şey imkansız değildir!
Watch as you did throughout the journey from our own land to this strange country of the unbeliever.
Vatanımızdan bu inancsızlar ülkesine... ... yaptığımız yolculuk sırasında gözettiğin gibi.
Kill the last unbeliever who disturbed the sleep of your beloved.
Sevdiğini uykusunda... ... rahatsız eden son imansızı da öldür.
But remember, he is also a man... a bachelor... and I'm afraid an unbeliever.
Ancak unutma ki o bir erkek... ve bekar... inançsız birinden korkarım.
He's an unbeliever.
O inançsız birisi.
Yea, there are some who will suffer the eternal desert the eternal thirst of the unbeliever.
Ve, uçsuz bucaksız çöllerde ebediyen susuzldan acı çeken inanç yoksunları hep olacaktır.
- An unbeliever!
- Bir kafir!
An unbeliever!
Bir kafir!
He is an unbeliever.
O bir inançsız.
The ceremony might be colourful, yes, even entertaining, but to an unbeliever it's just a sophisticated way to waste time.
Tören çok renkli geçerdi, evet, hatta eğlenceli bile olabilirdi, fakat inanmayan biri için olsa olsa, sadece karmaşık bir tür zamanı boşa harcama yöntemi olurdu.
Let us give thanks to He Who Walks Behind the Rows, who protects our crops and keeps the infidel and unbeliever in the torments of hellfire eternal.
Safların Ardında Yürüyen'e şükranlarımızı sunalım, o bizim mahsullerimizi koruyor ve... ebedi cehennem ateşinin azabında, kafir ve münkirleri koruyor.
For if the infidel and unbeliever shall pass over it they shall be consumed...
Şayet kafirler ve inanmayanlar görmezlerse... hepsi de tükenecekler...
'The unbeliever shall be expected to wait.'
İnanmayan beklemek zorundadır.
- She's an unbeliever.
Bence ağzını bağlamalıyız. - Bence denemelisin.
It's not safe with the unbeliever.
İnançsızın yanında güvende değil.
Victor Fargas is an unbeliever.
Doğal olarak Telfer kopyasını kullanıyorlar.
I do not know what the unbeliever has broadcast in my voice, but it was all a conspiracy!
O dinsiz benim sesimi kullanarak ne yayınladı bilmiyorum. Ama bunların hepsi komplo.
As a testament to this, I will eradicate the unbeliever by the power of God!
Bunu kanıtlamak için, o kafiri Tanrı'nın gücü ile yok edeceğim.
I will send an unbeliever to hell then I will see paradise!
Kafirleri cehenneme göndereceğim ve cenneti göreceğim!
An impure unbeliever in the tent of a man who can trace his very blood back to Adam.
Pis bir imansız, Hz. Adem'e kadar olan atalarını sayabilecek bir adamın çadırında.
My whip will make you less of a wise-ass, unbeliever.
Kırbacım aklını başına getirecek, inançsız
She is an unbeliever, and she must be punished for her sins.
O bir kafir. Günahlarının cezasını çekmeli.
You said you did not think I could kill an unbeliever.
-... sanmadığını söylemiştin.
It is blasphemous for an unbeliever to speak those words.
O kelimeleri kullamak bir inançsız için değerlere saygısızlıktır.
an unbeliever.
bir inanmaz.
It seems that you have begun to question the will of the Ori. Or is it the unbeliever under your tutelage that has corrupted you?
Ori'ın isteklerini sorgulamaya başlıyor gibisin yoksa eğitim altındaki münafık seni etkiledi mi?
Some unbeliever has unsettled your mind, but I will pray for you!
İnançsız biri senin aklını karıştırmış ama senin için dua edeceğim!
Apostate, unbeliever.
İnançsız, inkâr eden.
Unbeliever, they will go to hell.
İnanmayanlar cehenneme gidecek.
Yea, so it is, Joseph, the unbeliever.
Evet olsun, Joseph imansızdır.
There's an outlander in the corn... an unbeliever, like the blue man.
Mısırların içinde bir yabancı var- - Bir imansız aynı mavili adam gibi.
Well, "Fight and slay the unbeliever."
"Savaş ve inançsızı kılıçtan geçir."
I prefer the other option, which is to enslave the unbeliever.
Diğer seçeneği tercih ederim. İnançsızı köleleştir.
Strive hard against the unbeliever.
"İnanmayanlara karşı sert davran."
Go give it back to that unbeliever.
Alın götürün geri verin gavurun malını. Feriye!
Unbeliever?
Ne gavuru? Ne diyorsun?
He turned out to be unbeliever.
Gavurmuş.
- Unbeliever.
- Kafir.
I witnessed the shooting of the innocent, unbeliever, Professor Baylock.
Masum Ateist Profesör Blaylock'ın herhangi bir tahrikte bulunmadığı halde... Korkunç bir şekilde vurulmasına tanık oldum...
Because deprived people know the love of God in heaven... And dragged them into the worship hell and Lucifer! I attempt on the life of unbeliever, Professor Baylock.
" İnsanların, Tanrı'nın cennetindeki ilahi aşka ulaşmasını engellediği... ve onları sülfür dolu cehennemin lordu Şeytan Lucifer'ın kollarına ittiği için...
There ain't no further. But the unbeliever's got a problem.
Ama inanmayanın sorunu var.
This means that the unbeliever is a pig, and his smell is bad!
Bu da gösterir ki kâfirler de birer domuzdur ve pis kokarlar.
Means home of the unbeliever.
Anlamı, inançsızın evi.
An unbeliever.
İnanmayan biri.
Then you'll agree it's a sad thing to be an unbeliever, to have no faith.
- O zaman kader diye bir şey olmadığına inanmanın üzücü bir şey olduğunu inkar etmezsin. Evet.
God honors the valiant man who slays the unbeliever that brings death to his people.
İnsanlarına ölüm getiren kafirleri katleden cesur adamları Allah onurlandırır.
Between the House of Islam and the House of the Unbeliever.
İslam cephesi ve dinsizler cephesi arasında.
She's an unbeliever.
O inkarcıdır.
Fight the unbeliever!
İnanmayanlar savaşın.
Unbeliever!
İnançsız!
I attempt on the life of unbeliever, Professor Baylock. Headshots.
Ateist Profesör Paul Blaylock'u kafasından vurarak öldürmeye çalıştım. "