Unbound traduction Turc
50 traduction parallèle
And the princess unbound her golden hair let it out of the window, down the side of the tower and...
Ve prenses altın sarısı saçlarını çözmüş pencereden sarkıtmış, kulenin kenarından aşağı ve...
They dream of golden skin and unbound hair.
Altın rengi vücutları ve dağınık saçları hayal ederler.
Dushassana, my hair will stay unbound till your death.
Dushassana, saçlarım sen ölünceye kadar bağlanmayacak.
"One day we will see widows, " their children dead, their hair unbound, " on the day of their period,
"Bir gün kadınları dul kalmış olarak göreceğiz, çocukları ölmüş, saçları dağılmış, adet günleri geldiğinde, onurlanıyor duygusuz cesetler çığlıklar eşliğinde."
What I was is out there in your world, unbound,
Yeniden artık serbesttim. Senin dünyanda. Zincirden boşalmış.
Unbound by petty moral concepts of good and evil... we see what has to be done, and we do it.
Iyi ve kötü gibi ahlaki kavramlar bizi baglamiyor. Yapilmasi gerekeni görüyor ve yapiyoruz.
With our hearts unbound and our flag unfurled
Özgür kalplerimiz ve açılan bayrağımızla
A soul unbound, touched by others but never held... on a course charted by some unseen hand.
Kontrolsüz bir ruha, başkaları tarafından dokunuldu ama asla tutulmadı.
Damn it all down, damn it unbound
Aşağıda onu bütünüyle lanetle Onun çözdüğünü lanetle
I unbound your powers without having broken the pact?
Güçlerinizi anlaşmayı bozmadan mı geri verdim?
But would a kidnapper risk putting an unconscious woman in the front seat of his car even unbound?
Peki sence adam kaçıran biri elleri bağlı olmayan birini ön koltukta oturtma riskine girer mi?
She sat in the front seat, unbound, fully conscious.
Ön koltuğa oturdunuz, elleriniz bağlı değildi ve, tamamıyle kendinizdeydiniz.
Well, you can't dig a hole and hold a gun on an unbound victim all at the same time.
Aynı anda hem çukur kazıp hem de bağlanmamış bir kurbana silah doğrultamazsın.
An enterprise not ignoble. " We merry band. Unbound by the constraints of society and the prejudices of the common ruck.
Toplumun baskılarına ve kayaların ön yargılarına karşı koyduk.
Unbound by petty moral concepts of good and evil... we see what has to be done, and we do it.
İyi ve kötü gibi ahlaki kavramlar bizi bağlamıyor. Yapılması gerekeni görüyor ve yapıyoruz.
She, unbound.
O, özgür.
Love has unbound my limbs.
Aşk elimi ayağımı çözdü.
"Desire Unbound."
"Sınırsız Tutku"
If you hadn't unbound Kieran, Kieran wouldn't be trying to reunite with Vivian now... in the flesh.
Sen de Kieran'ı serbest bırakmasaydın Vivian'la canlı olarak kavuşmaya kalkmayacaktı.
"Unbound sorrow smiles."
"Kontrolsüz Sinir Gülümsemesi."
Unbound, huh?
Bağlanmamış ha?
You're unbound.
Sen bağlanmamışsın.
I'm unbound, and I'm famished.
Ben bağlı değilim ve açlıktanda ölüyorum.
Its magic is eternal, unbound by time or place.
Büyüsü ölümsüzdür, zaman ya da mekanla sınırlandırılamaz.
I know. She's unbound, that woman.
Evet, kadın amansız.
Which means your circle will be unbound.
Bu da topluluğunuzun mührünün kalkacağı anlamına geliyor.
Our power isn't as strong if we're unbound.
Mühür kalkınca gücümüz eskisi kadar fazla olmuyor.
I need a tether should I again become unbound.
Desteğe ihtiyacım var... Yeniden sınır koyan birine ihtiyacım var.
They roam the galaxy without a star to orbit, unbound, true wanderers.
Yıldız yörüngesine girmeden galakside dolanıyorlar. Sınır olmadan. Göçebe gibi.
Unbound by death.
Ölümden bağımsız.
And so it is with that same sense of pride and a renewed hope for unbound glory that I, Shawn Spencer, do hereby declare my candidacy for the office of mayor.
Böylece bağımsız bir zafer için aynı gurur ve yeni umutlarla ben, Shawn Spencer, bu vesileyle belediye başkanlığı için adaylığımı koyuyorum.
"But rather when these things Bind up your life " And yet you rise above them "Unbound"
Bu geceler senin hayatını aydınlattığında ve sen onların üzerine yükseldiğinde serbest kal.
"There's unbound love in our world."
Bizim dünyamızda hesapsız aşklar var.
"Thousand years shall be ended, he shall be unbound."
"Binlerce yıl geçecek, bağlarından kurtulacak."
Mrs. Baxter, he needs to be unbound and fresh air let in.
Bayan Baxter, bağlarının çözülmesi ve içeri temiz hava girmesi gerek.
Clyde Mardon, I was tinkering with something to help attract unbound atmospheric electrons.
Clyde Mardon'la olan yani. Serbest atmosferik elektronları çekmeye yarayan bir şey yapmaya çalışıyordum. - Topraklama gibi mi?
My mind, my vision unbound.
Bağımsızlaşan zihnim ve vizyonum.
"Like this unbound wind blowing in all directions"
"Bu aşk, deli rüzgar gibi her yönü eser"
Shelley, Prometheus Unbound.
Shelley'in'Zincire Vurulmuş Prometheus'adlı eserinden.
Sure, sure. Prometheus Unbound was required reading for any physics major.
Tabi, Tabi Prometheus Unbound fizik ana dalında okunmasını zorunlu tutmuştu.
Your hair is unbound, lady.
Saçlarınız örülmemiş leydim.
To help attract unbound atmospheric electrons.
Serbest atmosferik elektronları çekmeye yarayan bir şey yapmaya çalışıyordum.
Unbound. What are you doing here?
- Burada ne yapıyorsun?
I see four men walking around in the fire, unbound and unharmed, and the fourth looks like a son of the gods. " " Look.
" Ateşin içinde yürüyorlar.
Shamli`s unbound, Majnu is found
Shamli halkı dinleyin, Mecnun'u bulduk.
" I see four men walking in the fire, unbound and unharmed,
" Ateşin içinde yürüyen dört adam görüyorum.
And when they unbound me, I felt that my senses were leaving me.
Bağlarımı çözdüklerinde, duygularımın beni terk ettiği hissettim.