Unearthly traduction Turc
56 traduction parallèle
From his warped brain... down to the tiniest argumentative cell of his huge carcass... he's unearthly.
O çarpık beyni... iri gövdesi ve kavgacı hücreleri ile... doğaüstü biri.
Jane, you strange, almost unearthly thing. - You, that I love as my own flesh.
Jane, seni tuhaf... neredeyse doğaüstü... ve bir parçammış gibi sevdiğim kişi.
What nameless, inscrutable, unearthly thing... commands me against all human lovings and longings... to keep pushing and crowding and jamming myself on all the time... making me do what in my own natural heart... I dare not dream of doing?
Hangi bilinmeyen, gizemli, doğaüstü güç bana içimdeki bütün aşk ve isteğe rağmen yapmayı hayal bile edemeyeceğim şeyleri yaptırıyor?
For believing you were a strange, beautiful... unearthly creature from a faraway planet.
Şaşılası, güzeller güzeli olduğunuza ve uzaklardaki bir gezegenden gelen olağanüstü bir yaratık olduğunuza inandığım için.
I think always he's very close to God... in those unearthly hours when he operates.
Her zaman Tanrı'ya yakın olduğunu düşünüyorum... özellikle sıradışı ameliyatlardayken.
The magic of the Budist monks, strange unearthly creatures, black stones that burn to name Atethu.
Budist rahiplerin büyüsü, ilginç uzaylı yaratıklar, Atethu adına yanan siyah taşlar.
He was a strange, unearthly creature.
Tuhaf, dünya dışı bir yaratıktı.
If he'd gone to the police and told them that he'd been approached by unearthly beings from the galaxy of Andromeda we'd have sent a man round to investigate.
Polise gidip Andromeda galaksisinden dünya dışı yaratıkların irtibat kurduğunu söylese soruşturmak için birini gönderirdik.
So some die and some live in the heart of the unearthly Red Namib Desert in southwest Africa on the tropic of Capricorn.
Böylece Oğlak Dönencesi üzerinde, Güneybatı Afrika'da bulunan ve bu dünyaya ait değilmiş gibi görünen Kızıl Namibya Çölü'nde kimileri ölür, kimileri hayatta kalır.
"We were aided by an unearthly fog... " that rolled in as if heaven-sent...
Kaynağı belirsiz bir sis bize yardım etti. "
The arts, which captured our unearthly longing for an ideal, our endless despair, and our universal scream of terror.
Doymak bilmez özlemimizle sonsuz umutsuzluğumuzla ve terörün evrensel çığlığıyla zapt edilmiş bir sanat.
Hey, babe, come on, relax and let me bring you to the threshold of unearthly delight.
"DOKTOR KARISINI ÖLDÜRMEKLE SUÇLANIYOR. NORA ALLEN ÖLDÜ."
Legend has it that Cyttorak endowed his faithful with unearthly, mystical powers!
Efsaneye göre, Cyttorak bütün güçlerini bu yazita bahsetmis!
Jane, you strange, almost unearthly thing,
Jane sen acayip ve esrarengiz birisin.
Since the'50s, people who have had close encounters have reported subsequent visitations from these unearthly men in black.
50'lerden beri uzaylılarla temas yaşadığı raporlanan insanlar aynı zamanda..... siyah giyen korkunç adamlarla da karşılaşmışlar.
One of Sulawesi's strangest creatures serenades the moon with its unearthly cries
Sulawesi'nin en ilginç yaratıklarından biri tüyler ürpertici çığlıklarıyla aya serenat yapar.
sleep at unearthly hours!
Uyumana da dikkat et!
He walked so softly and he struck us as almost an unearthly creature.
O kadar hafif yürürdü ki... Bizde, sanki dünya-dışı bir canlı olduğu izlenimini bırakırdı.
I don't know... unearthly.
Bilmiyorum... dünyasal değildi.
Because in some unearthly way it's always gonna be you and me.
Doğaüstü bir şekilde seninle ben hep birlikte olacağız.
Although, I suspect from the unearthly calm he showed today, he will sleep better than most.
Yine de... bence bugünkü soğukkanlılığından sonra... çoğundan iyi uyuduğuna eminim.
A Night in Unearthly Quarters
Gece yarısı doğaüstü olaylar.
What was that unearthly scream?
Bu korkunç çığlık da ne?
Every tree and bush became a mass of flames at the touch of this savage, unearthly heat ray.
Tüm ağaçlar, bu dünya dışı ısı dalgası ile birlikte birer ateş topuna döndü.
Passing the towering spires they must've wondered what unearthly sights lay in store.
Gökyüzüne yükselen buz kuleleri geçerken, kendilerini daha ne gibi doğaüstü manzaraların beklediğini merak etmiş olmalılar.
What's that unearthly glow?
Bu dünya dışı parıltı da ne böyle?
I mean, what you do with food is... unearthly.
Onlar... Yiyeceklerle yaptığın şey doğaüstü.
Dungeons and sliding panels, skeletons, strange unearthly cries in the night that pierce your very soul.
Zindanlar, kayan panolar, iskeletler, geceleri gaipten gelen çığlıklar, ki ruhunuzu delip geçer.
Your power of observation is unearthly.
Gözlem gücün muazzam Tony.
However much I love my father, your grace. and would do anything to please and satisfy him, I still cannot risk my mortal soul for the favor of an unearthly King.
Babamı ne kadar çok sevsem de, onu mutlu ve tatmin edecek her şeyi yapmaya hazır olsam da, yine de ölümlü ruhumu dünyevi bir kral için riske atamam.
Then I see two people I've never met before A mysterious unearthly Beautiful woman
Gerçek olamayacak kadar güzel gizemli bir kadın ve kızıl saçlı kadın.
But on Jupiter, the Great Red Spot follows an unearthly path.
Ancak Jüpiterde, dev kırmızı leke dünya dışı bir patern takip eder.
Unearthly guardians, entrusted to both observe and protect.
Dünya dışı koruyucular, gözetim ve korumak için görevlendirilmişler...
Unearthly inspirations...
Doğaüstü ilhamlar...
One of the oldest and most widespread stories of divine or unearthly intervention in human events can be found in the many great flood myths.
En eski ve de en yaygın ilahi veya dış dünya kaynaklı insanlık hikâyelerden biri de bir sürü sel mitolojilerinde bulunur.
You rare, unearthly thing.
Farklı ve olağanüstü bir şeysin.
Some Ufologists in Australia say that this is the entrance to an underground empire, inhabited by an unearthly race of lizard creatures and evil monsters.
Bazı Ufologlar Avustralya'da buranın sürüngen yaratıkların ve şeytanı canavarların dünya dışı bir türünün yerleştiği bir yeraltı krallığının girişidir.
Mapping the movement of the smoke helps scientists to understand how this unearthly spectacle affects our atmosphere.
Dumanın hareketlerini haritalamak bilim insanlarının bu sıra dışı olayın atmosferimizi nasıl etkilediğini anlamasına yardımcı oluyor.
- Unearthly?
- Esrarengiz miydi?
I hear melodies pure and unearthly but I find I can't give them a voice without you!
Saf ve olağanüstü melodiler duyuyorum ama fark ediyorum ki sen olmadan onlara ses veremiyorum!
Massive amounts of what eyewitnesses describe as "unearthly energy" coincided with the disappearance of professor Noam Chilton, who had recently rocked the scientific world with his discovery of a mysterious ancient tomb.
Büyük patlamanın tanıkları bunu "dünya dışı enerji" diye tarif ediyor yakın zamanda bilim dünyasını gizemli antik mezar buluşuyla sarsmış profesör Noam Chilton'un da ortadan kaybolması buna denk geldi.
Inside, they heard a strange, unearthly howling.
İçeriden gelen garip ve esrarengiz bir uluma duymuşlar.
And finally, there was an unearthly, eerie, red glow in the sky which seemed to bathe the dome of St Sophia with a colour rather like that of human blood.
Ve son olarak gökyüzü Aya Sofya'nın kubbesini kaplayan doğaüstü, tüyler ürpetici ve insan kanı renginde bir akkor haline dönüştü.
- It's like sort of an unearthly aura.
- Olağanüstü bir auraları var.
Lieutenant, we have in our possession the means and method to create a weapon of unearthly power.
Teğmen, bizde doğaüstü güçte bir silah yaratmaya gerekli varlık ve yöntem var.
[Moaning continues] Richard, there is something haunting and unearthly happening here.
Richard, burada bazı doğaüstü şeyler oluyor.
My aunt, Rachel, possessed a beauty as powerful as it was unearthly, and she wielded it like a sword.
Teyzem Râhil, etkileyici olduğu kadar doğaüstü bir güzelliğe sahipti ve güzelliğini kılıç kullanır gibi ustalıkla kullanıyordu.
I hate getting up at this unearthly hour, Treville.
Bu uygunsuz vakitte kalkmaktan nefret ederim Treville.
I was so curious about powers, about unearthly biology, wondering where it might lead, hoping to better understand it, control it.
Güçlere, dünya dışı biyolojiye o kadar takıntılıydım ki onları daha iyi anlamayı, kontrol etmeyi umarak bu işin nereye varabileceğini merak edip duruyordum.
UNEARTHLY WAILING, LOUDER That sounded like three pheasants.
Üç sülün var gibi geldi.
His weapon is of unearthly might.
Silahı korkunç derecede güçlü.