Unprecedented traduction Turc
702 traduction parallèle
George Plafker had discovered movements of the Earth's crust on a totally unprecedented scale, and that accounted for the huge landslides and the tidal waves.
George Plafker, Dünya'nın kabuğunun benzersiz bir boyuttaki hareketlerini keşfetmişti ve bu hareketler büyük heyelanlara ve tsunamilere yol açıyordu.
Flush with navy funding, scientists set out to map the ocean floor in unprecedented detail.
Donanmadan büyük fonlar alan bilim insanları, okyanus tabanını detayla haritalandırmaya koyuldular.
DECIDED TO CARRY OUT AN UNPRECEDENTED EXPERIMENT Ah!
BENZERİ GÖRÜLMEMİŞ BİR DENEY YAPMAYA KARAR VERİR Ah!
It's unprecedented
Benzeri görülmemiş birşey.
This is absolutely unprecedented!
Kesinlikle beklenmedik bir durum!
- An unprecedented shame!
- Benzersiz bir rezalet.
During the night, far out at sea... they'd made an unprecedented catch of anchovies.
O gece bir sürü hamsi yakaladılar.
Isn't it unprecedented for you to come in person after one of your employees?
Çalışanlarınızı yoklamaya hep kendiniz mi gelirsiniz?
Your career has been as unprecedented as your buildings.
Kariyeriniz aynı çizimleriniz gibi emsalsiz.
It's an unprecedented humiliation for the Empire.
İmparatorluk için emsali görülmemiş bir aşağılama.
Something fantastic and unprecedented.
Tuhaf, daha önce eşi benzeri görülmemiş bir şey.
In an effort to trap the elusive gold bandits, police have tightened the web by calling in reservists, thus allowing them to establish an unprecedented number of roadblocks, covering every highway and back road as far east as Ohio.
Polis, yakalanması güç altın soyguncularını ağa düşürmek için askerî birimlerden yardım çağırarak arama ağını genişletti. Ve onlara eşi görülmemiş sayıda yol barikatları yapıp, Ohio'nun doğusuna kadar her otoyolu ve tali yolu muhafaza etmelerine olanak sağlıyor.
The course my learned friend proposes is quite unprecedented.
Sayın dostumun isteğinin örneği olmadığını hatırlatmak isterim.
This is the absolute unprecedented moment of truth.
Bu, gerçeğin eşi benzeri görülmemiş bir anı.
It's an unprecedented example of subjugation.
Bu, zorbalığın emsali görülmemiş bir örneğini teşkil ediyor.
That may be totally unprecedented.
Bu belki de ilk defa olacak.
Doesn't it strike you that your actions were, to say the least, unprecedented?
Davranışlarının emsalsiz olması seni de şaşırtmıyor mu?
Doesn't it strike you that we're fighting a rather unprecedented kind of war?
Emsalsiz bir savaşta oluşumuz seni şaşırtmıyor mu peki?
All reports confirm that the world is witnessing an unprecedented shower of meteorites.
Tüm haberler, dünyanın eşi görülmemiş bir meteor gösterisine tanık olacağı yönünde.
This is an unprecedented event in this conservative city.
Bu muhafazakâr şehirde emsalsiz bir olayla karşı karşıyayız.
" Unprecedented Hold-Up At Palm Beach.
Palm Beach'te eşi benzeri görülmemiş soygun.
I beg your pardon, sir, but as you know, this region has suffered three years of unprecedented drought.
Özür dilerim efendim, ama sizin de bildiğiniz gibi bu bölge 3 yıl boyunca eşsiz bir kuraklık yaşadı.
An unprecedented event ;
Benzeri görülmemiş bir olay :
One of those who've made unprecedented strides since we introduced them to hydrotherapy.
Hidroterapiye başlattığımızdan beri, eşi görülmemiş mesafe katedenlerden biri.
That is unprecedented.
Bu emsalsiz bir şey.
The King has mercifully consented to forgive your unprecedented act, if you swear to bow down before him and embrace Islam.
- Kral şimdiye kadar emsali görülmemiş biçimde, seni affetmeye razı oldu. - Eyer boyun eğmek için yemin edersen. ve Müslüman olursan.
The vulgarity of the defense is unprecedented.
Savunma makamının bu edepsizliğinin eşi benzeri yoktur.
The uprising, in this situation, was unprecedented.
Şu durumda, savaş çıkma olasılığı çok düşüktür.
In our house. It is unprecedented.
Eşi görülmemiş bir şey.
Throughout the war in Vietnam, the United States has exercised a degree of restraint... unprecedented in the annals of war.
Vietnam Savaşı süresince Amerika Birleşik Devletleri, savaş yıllıklarında görülmemiş kısıtlamalarla mücadele etmek zorunda kaldı.
Unprecedented magnetic energy.
Eşi benzeri görülmemiş bir manyetik enerji çıkışı.
Then I'll make you unprecedented!
O zaman emsalsiz biri yapacağım!
Oh, why, it would be unprecedented.
Eşi benzeri görülmemiş bir şey olurdu.
It's unprecedented to kill a virgin!
Bir bakireyi öldürmek görülmüş iş değil!
THAT'S UNPRECEDENTED.
Bu benzersiz bir şey.
And I know it will rise to an unprecedented swell in November.
Kasım'da beklenmedik bir artış kaydedeceğimizi de biliyorum.
The long term will show that we owe the monster a period of prosperity unprecedented in this kingdom.
Uzun vadede, canavara bu krallıkta eşi görülmemiş bir refah dönemi borçlu olduğumuzu göreceğiz.
In the newly established election, 13 million women went to the polls, and in an unprecedented sweep, elected 38 women lawmakers... to the house of representatives.
Yeni yapılan seçimlerde 13 milyon kadın sandığa gitti ve emsalsiz bir şekilde 38 kadını meclis üyesi olarak Temsilciler Meclisi'ne seçti.
It's completely unprecedented that an agent is acting so logically.
Bir ajanın böylesine mantıklı hareket etmesi çok şaşırtıcı.
Under the dictatorship of the 5th Shogun, Tsunayoshi, the Tokugawa Shogunate was at its pinnacle of unprecedented supremacy.
5. Shogun, Tsunayoshi'nin, diktatörlüğü altında... Tokugawa Shogunluğu emsalsiz hâkimiyetinin zirvesindeydi.
Peace will vanish and the people will experience unprecedented suffering.
Barış dönemi tarihe karışıp insanlar eşi benzeri görülmemiş acılara maruz kalabilirler.
THE TOMATO CROP CONTINUES TO GROW AT AN UNPRECEDENTED RATE.
Son 12 saat içindeki onaylanmamış raporlara göre..
'It's a jubilation unprecedented'as Baltar is brought before the Council of 12.
Konsey'in önüne çıkarılışı benzersiz bir coşku yarattı.
She'll be trying for an unprecedented third gold medal in Moscow.
Moskova'da daha önce kimsenin ulaşamadığı üçüncü altın madalyayı kazanmaya çalışacak.
This is engineering on a scale so far unprecedented on the Earth.
Bu mühendislik bu güne kadar dünyada örneği olmayan bir uygulama.
But if their own sun went supernova it would be an unprecedented catastrophe.
Eğer kendi güneşleri süpernova yaparsa daha önce eşi benzeri görülmemiş bir yıkım gerçekleşir.
Finally, he comes to an unprecedented decision.
Sonunda Beklenmeyen bir karar verdi.
After a long... and unprecedented series of evaluations... which told our medical scientists... of their superb adaptability to their upcoming flight... it is my pleasure to introduce to you... seven Americans... gentlemen all.
Son derece uzun süren... ve tarihte bir eşi daha görülmemiş değerlendirmelerin ardından... doktorlarımızın, kendilerini bekleyen uçuşlarda... mükemmel uyum göstereceklerini düşündüğü... tümü de birer beyefendi... yedi Amerikalıyı... sizlere takdim etmekten zevk duyarım.
Her growth is unprecedented.
Bu büyümenin bir örneği yok.
It is also assumed that such an unprecedented bizarre crime is in the criminal record of Japan and will become clear in the near future.
Ayrıca bu eşi benzeri görülmemiş garip suçun, Japon suç kayıtlarına girdiği ve yakın bir gelecekte aydınlatılacağı düşünülüyor.
Faraday used his new authority to do something unprecedented- - a series of annual Christmas lectures on science for the young...
Faraday yetki sahibi olur olmaz daha önce görülmemiş bir şey yapar.